Bir Risale sohbetinde, "Şeytan yaratılmasaydı insanların makamı sabit olacaktı ve Hz. Ebubekir (r.a.) gibi en yüksek makam sahibi zatlar ile Ebu Cehil gibi en kötü kişiler bir seviyede kalacaktı, makamları yükselmeyecekti" diye anlatıldı. Olaya Hz. Ebubekir gibiler açısından baktığımızda iyi bir şey olarak görüyoruz. Fakat tam tersinden bakarsak bu sefer de ebedi cehennem söz konusu oluyor. Bu dur...
Münacat Risalesi'nde geçen "Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan Sâni-i Hakîm ve Hâlık-ı Rahîm"
sözünü izah edebilirmisiniz?
21. Sözün 1. makamının 2. ikazında geçen "zi şuur sırrı insani ve zi nur letaifi Rabbaniye" ifadesi geçiyor. Bu meselede sırrı insani ve letaif-i Rabbaniye den ne anlamamız gerekiyor. Açıklayabilir misiniz?
Önceki alimlerden bazıları, tütün (sigara) içmek helal, bazıları mekruh, bazıları da haram demişler. Bediüzzaman Hazretleri'nden önceki müceddid olan Mevlana Halid Bağdadînin, zarar ve alışkanlık yapmıyacak kadar az içilen tütüne haram denilemeyeceğini söylediği de rivayet edilmektedir. Son müceddid Bediüzzaman Hazretlerinin de tütün veya sigarayla ilgili bir sözü yok ise tütüne haram diyebilir mi...
Üstadın, Sözler Lemalar gibi eserleri talebelerine yazdırdığını biliyoruz. Peki Şualarda, mahkemede cereyan eden hadiseleri kim yazmış? Çünkü birinci ağızdan anlatılıyor. Mahkeme zabıtlarının derlenmesiyle mi vücuda gelmiş? Üstad mı istemiş?
"Biraderim Süleyman Efendi işaret buyurulan zattır." Bu söz Üstad'a mı aittir? Eğer öyleyse "işaret buyurulan" derken Üstad neyi kastetmiştir?
29. sözde, 'Suret kalınlaştıkça, hakikat inceleşir.' deniliyor. Suret kalınlaştıkça, Hakikatın esrarı ziyadeleşmez mi? İzah eder misiniz?
Risale-i Nur'da Birinci Söz'de geçen; "Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hadisatın karşısında titremeden kurtulasın." Cümlesindeki kâinatın dilenciliği ve titreme ifadesinden ne anlamamız gerekir?
"Evet, nasıl ki hüsün elbette bir âşık ister. Taam ise aç olana verilir."
29.sözde geçen bu ifadeyi konuyla bağlayamadık halbuki üstad kainattaki bu tezyinatın, mehasinin ve kemalatın enzarı için meleklerin insanların ve cinlerin gerekliliğinden bahsederken yukarıdaki cümlede sanki bizim enzarımız için de kainatın varlığı gerekli görülmüş gibi bir mana çıkıyor.
Birinci Söz’de geçtiği üzere, tabiatçılar neden en çok salabet ve hararete güveniyorlar?