İhlas Risalesinde geçen, "gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur'aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuştur" cümlesindeki "ihsan-ı İlahî" meslesini izah eder misiniz?
"İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir. Herşeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir." Bu cümleyi, buradaki anlamından başka; Cenab-ı Allahın sana ihsan ettiği nimetlerin fazlası fazl-ı İlahi den olmayabilir şeklinde anlamak mümkün mü, değil mi?
Allahın isimlerinden Kerim, Mecîd, Mâcid ve Vehhâb isimlerinde, 'ihsanı bol olan' anlamı var. İhsanın anlamına baktığımız zaman iyilik ve bağış anlamını görüyoruz. Allah'ın isimlerinde geçen ihsan kelimesini nasıl anlamalıyız?
25. Lem'a Hastalar Risalesi'ndeki "Hangi hastalıklı genci gördüm ise sair gençlere nispeten ahiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvani hevesattan bir derece kendini kurtarmış. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsani ilahi olduğunu onlara İhtar ediyordum" bölümünde tahammül dahilindeki hastalıkların bir ihsanı ilahi olduğunu söylü...
Cenab-ı Hak hizmeti sevdiği kullarına mı verir? Hizmet her zaman ihsan mıdır? Günahkar bir kula dahi hizmet ihsan edilir mi?
"Cenab-ı Hak ihsânını bazen bazıları ihsâs etmemesi büyük bir ihsândır " (Emirdağ Lâhikası, 1. Cilt, mektup: 34) Burada ne demek istiyor?
Bediüzzaman Hazretleri, insanların imanını tehlikede görüp, her an kalbinde bunun sıkıntısını çekmiş. Bu durum Üstadın şahsına ihsan edilen Allah'ın bir lütfu mudur? Bizde neden olmuyor? Biz neden kalbimizde bu durumu her an hissedemiyoruz?
İnsanlar yapmış oldukları dualarda peygamberleri veya Allah dostlarını vesile yaparak medet, ihsan isteyebilirler mi? 'Ya rabbi Abdulkadir Geylani hazretlerinin yüzü suyu hürmetine duamı kabul buyur' şeklinde dua edilebilir mi?
Onuncu Söz Haşir Risalesi'nde "Gizli, kusursuz kemâl ise, takdir edici, istihsan edici, “Maşaallah” deyip müşahede edicilerin başlarında teşhir ister." cümlesindeki başlarında teşhir ister ibaresiyle anlatılmak istenen nedir?
C: Evvelen: Delil, kat‘iyyü’l-metîn olduğu gibi, kat‘iyyü’d-delâlet olmak gerektir. Halbuki te’vîl ve ihtimâlin mecâli vardır. Zîrâ nehy-i Kur’ânî, âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise takyîd olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir. Kaydını izhâr etse, i‘tirâz olunmaz.(( Hem de hüküm, müştak üzerine olsa, me’haz-i iştikākı, illet-i hüküm gösterir.)) Demek bu nehiy, Yahûdî ve Nasârâ ile yahûdiyet ve...