İhlas Risalesinde geçen, "gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur'aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuştur" cümlesindeki "ihsan-ı İlahî" meslesini izah eder misiniz?
Risale-i Nur hizmeti üstadımızın ifadesiyle "veraset-i nübüvvet" mesleğidir. Yani peygamberlik veya peygamberlerin varisliği noktasında vazifelidir. Yine üstadımızın kurbiyet ve akrebiyet izahına göre Risale-i Nur hizmetinde akrebiyet-i İlahiyenin inkişafı vardır. Bunun da sırrı vazifedir. Nasıl ki Cenabı Hak, peygamberleri kendisi seçerek vazife veriyor. Vazife verdiği bu mübarek insanlara akrebiyetini de açıyor. Onlara yardımlarda ve ihsanlarda bulunuyor.
İşte peygamberlerin yolunda olan Risale-i Nur hizmetinde de iman kurtarma vazifesi bir ihsan-ı İlahi olarak omuzlara yükleniyor. Yani akrebiyet-i İlahiye inkişaf ediyor. Akrebiyetin inkişafı noktasında kesbilik olmadığını ve vehbilik olduğunu üstadımız beyan ediyor.
Konuyu toparlarsak, velayet-i kübra ve akrebiyet-i İlahiye ve veraset-i nübüvvet mazharı olan Risale-i nur mesleğinde imana ve Kurana hizmet vazifesi, sırf Allah'ın bir ihsandır. Bizlere düşen bu ihsana karşı şükürle ve ihlas düsturlarına riayetle mukabele etmektir.
Akrebiyet noktasında üstadımız şu izahı yapıyor:
"Onun kurbiyetini kazanmak, iki sûretle olur. Birisi, akrebiyetin inkişâfıyladır ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar. Ve nübüvvet verâseti ve sohbeti cihetiyle Sahâbeler o sırra mazhardırlar. İkinci sûret, bu‘diyetimiz noktasında kat‘-ı merâtib edip, bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr-i sülûk-u velâyet ona göre, seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu sûretle cereyân ediyor. İşte birinci sûret, sırf vehbîdir, kesbî değil; incizâbdır, cezb-i Rahmânîdir ve mahbûbiyettir. Yol kısadır, fakat çok metîn ve çok yüksektir ve çok hâlistir ve gölgesizdir. Diğeri kesbîdir, uzundur,gölgelidir. Acâib ve hârikaları çok ise de, kıymetçe, kurbiyetçe evvelkisine yetişemez." (27. Söz)