Üstad Said Nursi'nin Manevi Hayata Hizmetleri

Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ olarak iki devreye ayırır. Genel olarak Osmanlı döneminde yaptığı çalışmalar Eski Said devresine rastlarken, Cumhuriyet döneminde yapmış olduğu hizmetler Yeni Said devresine ait olan hizmetleridir. Biz burada daha çok Yeni Said devresindeki faaliyetlerini nazar-ı dikkate alacağız.

Bedîüzzaman Hazretleri Yeni Said olarak hizmete başladığı günlerde memlekette çok büyük bir manevi tahribat yaşanmakta idi. Din eğitimi yasaklanmış, İman ve İslâmiyet aleyhinde propagandaya başlanmış, pek çok âlim ve fazıl kişiler değişik yollarla susturulmuş, inananlar büyük bir şiddet ve baskıya maruz kalmış, dinde reform adı altında İslâmi şeair ve temeller değiştirilmeye başlanmış ve Avrupaî bir toplum oluşturmak için pek çok cebrî icraatler topluma dikte edilmiştir. Netice olarak milletin dini ve imanı bütün yönleriyle büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmıştır.

Bedîüzzaman Hazretleri gerek bu tahribatın önüne set çekebilmek için ve gerekse bu problemin kaynağı olan maddeci ve tabiatçı felsefe ile ilmi ve fikri sahada mücadele edebilmek için bütün mesaisini iman hakikatlerinin isbatına ve dinsiz felsefelerin çürütülmesine ve İslâmın başlangıcında olduğu gibi yeniden başta iman esasları olarak dinin en temel meselelerinin takviyesine sarf etti.

Bunun için siyasi ve sosyal hayattan tamamen çekilerek kendini Kur’ân’a verdi. Yirimi üç sene müddetinde (1926–1949) Kur’ân’dan aldığı nurlarla yüz otuz risaleyi yazarak bütün mühim hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeyi hattâ en muannide karşı dahi parlak bir sûrette isbat etti.

Üstad Hazretleri’nin “benim fikrimin ürünü değil Kur’ân’dan ilhamen yazdırılmıştır” dediği bu yeni Kur’ân tefsirine Risâle-i Nûr Külliyatı denilmektedir. Kendi ifadeleriyle Risâle-i Nûr, “tabiattan gelen küfür fikrini dirilmeyecek bir sûrette öldürmüş ve küfrün belini kırmıştır. Bu asrın insanının anlayışına hitap eden bu dersler, hakikat noktasında ve ilmen küfre karşı kesin bir zafer kazanmıştır”. Bunun en büyük bir delili bütün dinsiz felsefeleri çürüttüğü halde, dinsizlerin bir tek risaleye dahi bir reddiye yazamamalarıdır.

Bu fikrî galebenin toplum hayatındaki etkileri de gittikçe artarak kendini göstermiştir. 1950’ye kadar süren manevi gerilemenin ardından yeniden toplumda manevi, dinî hayat hızla güçlenmeye başlamıştır. 1925’den 1950’ye kadar devam eden tek parti iktidarı çok büyük dinî manevi tahribatlara imza atarken, aynı yıllar içinde yapılan bu imanı kuvvetlendirme hizmetinin bir meyvesi olan toplumdaki şuurlanma ile 1950’de yapılan ilk çok partili seçimlerde o baskıcı partiyi halk, iktidardan uzaklaştırarak yerine dine nisbeten saygılı bir yönetimi getirmiştir.

1925-1950 arasında estirilen dehşet, korku, baskı ve sindirme havası neticesinde memlekette din eğitimi ve Kur’ân öğretimi neredeyse tamamen duracak bir hâle gelmişken Üstad Bedîüzzaman ve talebeleri bunun bir istisnasını teşkil etmiştir. Üç defa hapis yatması defalarca sürgüne gönderilmesi sürekli bir baskı ve gözetim altında tutulmalarına rağmen Nur Risâleleri elden ele Kur’ân harfleriyle ve el yazısı ile evlerde gizlice çoğaltılarak memleketin her tarafına neşredilmiş, âdetâ evler birer nûr medresesi olmuş, her bir Nur Talebesi evini Kur’ân öğretimine açarak, küçük büyük demeden, insanlara Kur’ân ve yazısı öğretilmiş, Risâle-i Nûr’lardaki kuvvetli iman dersleri ve ehl-i sünnet itikadı doğrultusunda bir şuur ve sünnet üzere yaşayış öğretilmiştir.

Âdeta bütün memleket bir Nur Medresesi olmuştu. Daha 1947 yılına gelindiğinde Afyon Mahkemesi esnasında savcı, iddianamesinde beş yüz bin talebesi var diyordu. Hareket 1950’den sonra üniversite talebeleri içinde de hızla yayılmaya başladı. Baskının nisbeten hafiflemesi sebebiyle Üstad, her yerde nûr dershaneleri açılmasını emretti.

Şu anda Türkiye çapında Risâle-i Nûr üzerine araştırma ve eğitim faaliyetlerinde bulunan onlarca belki de yüzlerce vakıf ve dernek bulunmaktadır. Bu güne kadar milyonlarca insan kuvvetli bir imanı ve sünnet-i seniye dairesi içinde bir İslâmi yaşayışı elde ettiği gibi şu anda da Türkiye’de milyonlarca insan nur derslerinden istifade etmektedir.

Bedîüzzaman Hazretleri’nin ve talebelerinin bu gayretli çalışmalarının neticesi olarak 1950 sonrasında toplumsal hayatta da bariz bazı değişiklikler yaşanmıştır. Ayrıca toplumdan gelen din eğitimi talebinin artan baskısı karşısında İmam-Hatib Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri açılmıştır. 1930’larda ezanı Türkçe okuma mecburiyeti getirilmişken 50’den sonra tekrar aslına dönmüştür.

Üstad Hazretleri’nin mühim hizmetlerinden birisi de Kur’ân harfleriyle okuyup yazma faaliyetini talebelerine emrederek Kur’ân harflerinin unutulup kaybolmasını engellemiştir. Kendisi bütün eserlerini Kur’ân yazısıyla yazdırmış ve talebelerine de “Risâle-i Nûr Talebesinin en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır” diyerek Risaleleri elleriyle yazmalarını emretmiş ve Risâle-i Nûr’un mühim bir vazifesinin Kur’ân yazısını muhafaza etmek olduğunu mükerreren bildirmiştir. Bunun neticesi olarak nur talebeleri eski alfabeyi okuyup yazabilmekte ve bunu herkese öğretmeye yönelik çalışmalarına devam etmektedirler.

Üstad Hazretleri’nin iman, Kur’ân, şeair ve sünnet-i seniye üzerine yaptığı çalışmalar netice vermiş ve artık Türkiye’den İslâm’ın dışlanamayacağını katiyen anlaşılmıştır.

Risâle-i Nûr sadece Türkiye’deki Müslümanların problemlerini çözmek üzere yazılmış bir eser değildir. Belki umum âlem-i İslâmın ortak manevi yaralarına merhemler sunan ve istikbalde parlayacağı vaad olunan bir İslâmi medeniyetin ve ittihad-ı İslâmın formüllerini de ihtiva eder.

Bedîüzzaman Hazretleri bu iman derslerinin bütün Müslümanlara yönelik bir faydasını şöyle anlatır: “Hindistan’da bir mümin işitse ki Türkiye’de bir tefsir yazılmış ve bütün iman hakikatlerini dinsizleri susturacak bir katiyetle isbat ediyor; kendisine imana dair bir şüphe geldiğinde ‘ben bunun cevabını bilmesem de Türkiye’de cevabı var’ der ve imanı şüphelerden korunmuş olur.” Bu gün İslâm dünyasının pek çok ülkelerinde Risâle-i Nur ve Bedîüzzaman Hazretleri üzerine üniversitelerde çalışmalar yapılmakta, mühim bazı İslâm âlimleri Risâle-i Nur ve Bedîüzzaman Hazretleri’nin tanınması için ciddi çabalar sarf etmektedir. Onlar tarafından da Nur Risalelerine Müslüman dünyanın ne kadar çok ihtiyacı olduğu vurgulanmaktadır.

Ayrıca tüm dünyayı etkisi altına almış olan Ateizm, Agnostizm, Naturalizm, Materyalizm ve din düşmanlığı gibi hastalıkların Kur’ânî devaları da Risâle-i Nur’da vardır. Hatta yapılan onca çalışmalara rağmen komünizmin Türkiye’ye girememesinin Risâle-i Nur’un imana yaptığı geniş çaplı hizmetler olduğunu Bedîüzzaman Hazretleri bizzat vurgulamaktadır.

Bu gün Risâle-i Nur bir çok dünya dillerine çevrilmiş durumdadır. Asrın insanına hitap etmesi ve ispatlarındaki kuvvet sebebiyle pek çok insanın İslâmiyete girmesine sebep olmaktadır.