Kısaca ve maddeler halinde musibet ve belaların hikmetlerini yazar mısınız?
İhlas Risalesinde ''En güzel taktir edici yoldaş'' olmak tavsiye ediliyor. Halbuki övmek Rasulullah a.s.m 'ca kötülenmiş ve zararı zikredilmiş. Peki bizler övmekle samimi taktir etmek arasındaki ince çizgiyi nasıl muhafaza edeceğiz?
Öncelikle Risale-i Nur okumakla beraber diğer kitaplardan da istifade ederek kendimi yetiştirmek istiyorum. Tefsir, siyer, hadis, akaid, kelam, islam tarihi, ilmihal, vb alanlarda kitap önerebilir misiniz? Çünkü yazarların hangilerinin tam olarak hakikati konuştuğunu bazen bilemiyoruz?
Erkek veya kız en erken kaç yaşına kadar evlenebilir? Çok kişi 15 yaş ve civarı evliliğe tepki gösteriyor. Halbuki eskiden bu yaşlarda evlenen çok kişi var. Bu konudaki ölçü nedir?
29. Söz'deki şu cümleyi izah eder misiniz?
"Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız olamaz. Çünkü içtimaü'z-zıddeyn olur; o da muhâldir. İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlâhiye zâtiyedir ve Zât-ı Akdesin lâzım-ı zarurîsidir. Elbette, o kudretin zıddı olan acz, o Zât-ı Kadîre ârız olması mümkün olmaz."
"İltizam-ı küfür, küfürdür", "küfre rıza küfürdür" gibi sözler var. Bir Müslüman bir küfre şahit olsa, o küfrü düzeltme şansı olduğu halde bişey yapmasa, müdahale etmese, sussa bu iltizam-ı küfürmüş ve o insan küfre girermiş... Bundan dolayı çok gergin oluyorum. Sürekli çevremdeki insanların ister yabancı olsun, ister ailem olsun bi insan küfür söz söylediğine şahit olduğum zaman şimdi müdahale et...
"Küfür iki kısımdır. Bir kısmı, bilmediği için inkâr eder. İkincisi, bildiği halde inkâr eder. Bu da birkaç şu‘bedir. Birincisi, bilir, lâkin kabul etmez. İkincisi, yakînî var, lâkin i‘tikādı yoktur.Üçüncüsü, tasdîki var, lâkin vicdânî iz‘ânı yoktur."
Küfrün ikinci kısmını oluşturan ve bildiği halde inkar edenlerin sayıldığı bu üç grubu izah eder misiniz? :
Kul hakkı ve affedilmemesi insanı gerçekten ürkütmektedir. Halbuki aciz bir kul olarak birçok defa ister-istemez kul hakkına maruz kalıyoruzn Ne yapmak lazım?
Evet eğer abd hâlık-ı ef'ali bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyarı ref' olurdu. Çünki ilm-i usûl ve hikmette مَا لَمْ يَجِبْ لَمْ يُوجَدْ kaidesince mukarrerdir ki: "Bir şey vâcib olmazsa, vücuda gelmez." Yani, illet-i tâmme bulunacak; sonra vücuda gelebilir. İllet-i tâmme ise; ma'lulü, bizzarure ve bilvücub iktiza ediyor. O vakit ihtiyar kalmaz. Bu pasajı detaylıca açıklar mısın...
Lem'alar, 12. Reca'da "Baktım ki, Kuleönlü Mustafa namında bir genç, benden ilmihâle ait, abdest ve namaza dair birkaç meseleyi sormak için gelmiş." cümlesinde bahsedilen Kule önülü Mustafa kimdir? Hafız Mustafa mı?