Sünnet-i Seniye

28.02.2012

16472

Sadece Kur'an Yeter Diyenlere Cevap

Bazı kişiler, hadisleri veya sünneti reddederek yalnız Kur'an yeterli diyorlar. Acaba İslam'ın tek kaynağı Kuran mıdır? Bunu iddia edenlere nasıl cevap verebiliriz?

28.02.2012 tarihinde soruldu.

Cevap

İlk bakışta doğru gibi görünen bu gibi sözler dikkatli bir şekilde incelendiğinde bilerek veya bilmeyerek sünnetten uzaklaşmaya veya uzaklaştırmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Önce hadislere şüphe ile yaklaşılmakta; sonra hadisleri kabul etmeme durumu söz konusu olmakta; daha sonra sünnetten ve dolayısıyla Peygamberimizin nurundan uzaklaşılmaktadır. Hadislerden ve sünnetten uzaklaşan bir kimse de dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’tan uzaklaşmaktadır. Tam bu noktada sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

Dikkat edin! Bana (Allah tarafından) kitap verildi ve onunla beraber bir misli (sünnet) de verildi. Çok geçmez, koltuğu üzerinde, karnı tok birisi ‘Sizin için bu Kur’ân yeter. Onda neyi helâl bulduysanız, helâl kabul edin. Neyi de haram bulduysanız, onu da haram kabul edin.’ diyecek.1 

Diğer bir hadislerinde de şöyle buyurmuştur:

Size iki şey bıraktım ki, onlara sarıldığınız müddetçe sapıtmazsınız. Onlardan biri Allah’ın Kitâb’ı, diğeri de onun Resul’ünün sünnetidir.2 

Dikkat edilirse Peygamberimiz (sav) Kur’ân'la birlikte sünnetin de gerekli olduğunu vurgulamıştır. Bizler Cenâb-ı Hakk’ı, Kur’ândaki hakikatları İslâm’a ve imana dair her şeyi Peygamberimizden (sav) öğreniyoruz. Matematik gibi bir dersi dahi kendi başımıza, sadece kitaptan bakarak öğrenemiyoruz. Bir hocadan ders alıyoruz. Bunun gibi birçok işlerimizde işin ehline başvuruyoruz. İşte Kur’ân’ı anlama noktasında işin ehli Peygamberimiz (sav)’dır. Onun izahları ve uygulamaları olmadan Kur’ân'ı ve Allah’ın razı olduğu şeyleri gereği gibi anlayamayız.

Dinimiz bu zamana kadar bize iki sağlam ve sarsılmaz kaynaktan ulaşmıştır. Birincisi Allah’ın kitabı, ikincisi de Sevgili Peygamberimizin (sav) sünnetidir. Kur’ân’la sünnet; bedenle ruh, etle tırnak gibidir. Ruh olmadan nasıl ki ceset manasını yitirir, etle tırnak birbirinden ayrılmaz. Kur’ân ve sünnet de öylece birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Sünnet olmadan Kur’ân’ın anlaşılması mümkün değildir. Sünnet-i seniyye, Kur’ân’ı anlama ve yaşamada en doğru ve sarsılmaz ölçüdür.

Kur’ân, geniş hakikatleri içinde barındıran ve bütün asırlara ve insanlığa hitap eden ilâhî bir kitaptır. Dar anlayışlarına, eksik ilimlerine ve benliklerine güvenenler, Kur’ân’daki derin ve geniş manaları hakkıyla anlayamazlar. Nasıl ki muallimi olmayan bir kitap anlaşılmaz. Öyle de bütün asırlara ve bütün insanlara hitap eden Kur’ân-ı Hakîm’in de tam anlamıyla anlaşılması, ancak kendisine vahiy indirilen bir zatın rehberliği ve sünnetiyle mümkündür. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav), Kur’ân’ın yaşayan halidir. Sünnet rehberliğinde hareket edilmediğinde, kişi ne kadar ilim sahibi de olsa Kur’ân’ı doğru bir şekilde anlayamaz. Arkasından gidenlere tam manasıyla model ve rehber olamaz. Hatta onları istikametten uzaklaştırıp yanlışa sürükler.

Kur’ân ayetlerinin doğru anlaşılması, ancak Allah Resulü’nün (sav) uygulama ve izahlarıyla mümkün olabilir. Cenab-ı Hak bu gibi meselelerde şöyle buyurarak insanları Sevgili Peygamberimizin (sav) sünnetine yönlendirmektedir. 

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulü’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”3 

Örneğin, Kur’ân’da yüze yakın ayette Yüce Rabbimiz namazdan bahsetmektedir. Ancak bu ayetler çoğunlukla namaz kılmayı emreden niteliktedir. Namazın kılınış şekli ve hangi namazın kaç rekât olacağı, kıraatin miktarı, oturuşlarda okunacak dualar, secdenin hangi azalar üzerine yapılacağı, rükû ve secdede bekleme miktarının ne kadar olacağı, cemaatle namazın şekli, sehiv secdesi ve yapılış şekli gibi konular ise ayetlerle açıklanmamıştır. Namaz ibadetiyle ilgili uygulamaya dönük tüm bu konular, bizzat Sevgili Peygamberimiz (sav) tarafından açıklanmış ve uygulamalı olarak gösterilmiştir.

Yine oruçla ilgili olarak Kur’ân’da, “Ey îmân edenler! Sizden evvelkilere farz kılındığı gibi oruç tutmak (sizin de) üzerinize farz kılındı, tâ ki (günahlardan) sakınasınız.”4 buyrulmaktadır. Ayette imsak ve iftarla alakalı konular, orucu bozan ve bozmayan haller, orucu yanlışlıkla bozan veya kasten bozan kimselerin durumu gibi konular açıklanmamıştır. Oruçla alakalı tüm detaylar yine Sevgili Peygamberimizin (sav) izah ve uygulamalarıyla yani sünnetle açıklanmıştır.

Zekât hususunda, “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Resûlüdür ve (Allah’ın emrine) boyun eğen kimseler olarak namazı hakkıyla edâ eden ve zekâtı veren mü’minlerdir.”5  gibi ayetler nazil olmuştur. Fakat hangi maldan ne kadar zekât verileceği, büyük ve küçükbaş hayvanların ne kadarından zekât verileceği; hurma, arpa, buğday gibi toprak mahsullerinin zekât oranları; madenlerin zekâtı, hangi malların zekâta tabi olup olmayacağı, zekâtın ömürde bir defa mı yoksa her yıl mı verileceği, zekâtta nisap miktarının ne kadar olacağı gibi hususlar ayetlerde yer almamış, sünnetle izah edilmiştir.

Netice olarak, Cenâb-ı Hak insanların hidâyetine vesile olması için Kur’ân’ı göndermiştir. Sevgili Peygamberimiz (sav) de Kur’ân’daki hükümleri bize açıklamış ve o hükümlerin uygulama tarzını bizzat göstererek bize rehberlik yapmıştır.

Sevgili Peygamberimizin (sav) sünneti olmadan doğru yolu bulmak ve istikamet üzere hareket etmek ve Allah’ın emir ve yasaklarını uygulayabilmek mümkün değildir. Bundan dolayı sünnete ihtiyaç duymadan Kur’ân bana yeter anlayışıyla hareket etmek çok büyük bir hata ve yanlıştır.  Sevgili Peygamberimize (sav) karşı kasıtlı ve art niyetli bir davranıştır. Kur’ân’ı, Efendimizden (sav) daha iyi anladığını iddia etmek demektir. Sünneti devre dışı bırakmaya yönelik bu tehlikeli ve sapkın anlayış, herkesin kendi heva ve hevesi doğrultusunda Kur’ân’ı yorumlamasına ve insanların hak yoldan ayrılıp sapkınlığa düşmesine sebep olmaktadır. 6 

Netice olarak; dinimizin iki ana kaynağı vardır. Onlar da Kur’ân ve onun açıklayıcısı olan sünnet-i seniyedir.

(Bu parça Hayrat Neşriyat tarafından basılan Abdulkadir Ertaş’ın “Peygamberliğin İspatı” kitabından alınmıştır.)

İlave malumat için lütfen bakınız;

Sadece Kuran Diyerek Hadisleri İnkar

Sünnetin Manası

Risale-i Nur'da Sünnet-i Seniyye Bahisleri

Sünneti Seniyeye Uymamak Günah Mıdır?

Sünnetin Kısımları

Bediüzzaman Hazretlerine Göre Sünnetin Kısımları

Sünnet-i Seniyenin Menbaı

Farzların da Sünnetten Olması

  1. Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10.

  2. Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 37.

  3. Nisa, 4/59.

  4. Bakara, 2/183.

  5. Mâide, 5/55.

  6. Abdulkadir Ertaş, Peygamberliğin İspatı, Hayrat Neşriyat, Isparta 2025, s. 115


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız