Bazıları hadisleri veya sünneti reddederek yalnız Kuran yeterli diyorlar. Acaba İslamın tek kaynağı Kuran mıdır?
Son zamanlarda bazı kimselerin, “sadece Kur’an yeterlidir. Başka şeye gerek yok”, “Kur’an İslamı”, “hadislerin doğruluğunu bilemiyoruz” gibi sözlerini işitiyoruz. İlk bakışta doğru gibi görünen bu sözler, dikkatli bir şekilde incelediğinde bilerek veya bilmeyerek sünnetten uzaklaşmaya veya uzaklaştırmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Önce hadislere şüphe ile yaklaşılmakta, sonra hadisleri kabul etmeme durumu söz konusu olmakta, daha sonra da sünnetten ve dolayısıyla peygamberimizin nurundan uzaklaşılmaktadır. Hadislerden ve sünnetten uzaklaşan bir kimse de dolayısıyla Cenab-ı Hakk’tan uzaklaşmaktadır. Buna dair Kur’anda Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: “Peygamber size ne verdiyse, artık onu alın; size neyi yasakladıysa, ondan hemen kaçının!(Haşr Suresi, 7)”,“Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (Resûlünün sünnetine uyanların günahlarını) bağışlayıcıdır (ve onlara karşı) merhametlidir. (Âl-i İmrân Suresi, 31) ”,“Yemin olsun ki, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Allah’ın Resulünde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)”. Bu gibi ayetlerden anlaşılacağı üzere sünnete uymak Kur’anın emri ve yorumudur. Tam bu noktada sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Bana (Allah tarafından) kitap verildi ve onunla beraber bir misli (sünnet) de verildi. Çok geçmez, koltuğu üzerinde, karnı tok birisi ‘Sizin için bu Kur’ân yeter. Onda neyi helâl bulduysanız, helâl kabul edin. Neyi de haram bulduysanız, onu da haram kabul edin.’ diyecek (ve hadislerimi inkâr edecek). (Tirmizî, Ebû Dâvûd)” , “Size iki şey bıraktım ki, onlara sarıldığınız müddetçe sapıtmazsınız. Onlardan biri Allah’ın Kitâb’ı, diğeri de onun Resul’ünün sünnetidir. (Muvatta)” Dikkat edilirse Peygamberimiz(a.s.m) Kur’anla birlikte sünnetin de gerekli olduğunu vurgulamıştır.
Peygamberimizin(s.a.v) muhabbeti kalpten çıkarsa Allah’a imanımız bile zedelenir. Çünkü bizler Cenab-ı Hakk’ı, Kur’andaki hakikatları, İslama ve imana dair her şeyi Peygamberimizden(a.s.m) öğreniyoruz. Bizler matematik gibi bir dersi kendi başımıza kitaptan bakarak öğrenemiyoruz, bir hocadan ders alıyoruz. Bunun gibi birçok işlerimizde işin ehline başvuruyoruz. İşte Kur’anı anlama noktasında işin ehli Peygamberimizdir (s.a.v). Peygamberimizin izahları ve uygulamaları olmadan Kur’anı ve Allah’ın marziyatını anlayamayız. Çünkü Allah’ın isteklerini ve rızasını en iyi bilen, yaşayarak bizlere bildiren muallim, sevgili Peygamberimizdir(a.s.m). Çünkü Kur’anı Kerim O’na indirilmiştir. Mesela Kur’anda namaz emredilmiş ama nasıl kılınacağı izah edilmemiş. Namazın nasıl kılınacağını bize Peygamberimiz(a.s.m) öğretmiştir.
Bu konuya dair El-Müstedrek’te kaydedilen bir rivayet dikkat çekicidir:
Ashab’tan İmran İbnu Husayn (R.a) Peygamberimizden hadis rivayet ederken bir adam atılarak: “Ey Ebu Nüceyd, bize Kuran’dan anlat” der. İmran adama şu cevabı verir: “sen ve arkadaşların Kuran okuyorsunuz. Bana söyler misin, namaz ve namazla ilgili rükünler nelerdir? Keza altun, deve, sığır ve diğer çeşit mallara terettüp eden zekât ne miktardadır? Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselamı gördüm sen görmedin. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize zekâtı şöyle şöyle vermemizi emretti.” Bu açıklama karşısında ikna olan adam: “ Bana hayat verdin, Allah da sana hayat versin” der. Rivayeti yapan Hasan Basri hazretleri şu açıklamayı ilave eder: “ Bu zat ölmezden önce iyi bir İslam fakihi oldu”. Aynı hadisin Hatîbu’l Bağdâdî tarafından El-Kifâye’de kaydedilen vechinde İmran radıyallahu anh itirazcıya daha açık bir dille şöyle der: “….Sen ve arkadaşların sadece Kuran’a dayandığınız takdirde öğle namazının dört rek’at olduğunu…. Kâbe’yi tavafın yedi kere olacağını, safa ve Merve arasında da tavaf yapılacağını ayetlerde bulabilecek misiniz?” (Kütüb-ü Sitte)
Madem Cenabı Hak hikmetsiz ve abes bir iş yapmaz. Hem madem Kuran’daki emirler belli bir zamana değil; her zaman için geçerlidir. Peygamberimize uyma emirleri de her zamana ait ve bu gün için de geçerli emirlerdir. O zaman peygamberimizin sünnetini de Cenabı Hak muhafaza ederek bu zamana ulaştıracaktır. Çünkü peygamberimizin hadisleri ve sünneti bu zamana doğru bir şekilde ulaşmayacak olsa idi Allah’ın sünnete uyma emirleri hâşâ manasız olurdu.
Sadece Kuran diyerek sünneti ret veya terk etmenin birkaç sonucu şöyledir:
1. Kuran’da geçen peygamberimize uyma emirlerini yapmamak veya karşı gelmek. Yani Allah’ın emrini yerine getirmemek.
2. Kuran’ın en büyük rehberi ve müfessiri olan peygamberimizden gelen kaynağı kabul etmediği için Kuran’ı kendi aklına, anlayışına ve ilmine göre yorumlamak. Bunun sonucu olarak istikamet yolu olan doğru yoldan sapmak ve kendine uyanları saptırmak.
Buna dair çarpıcı bir misal:
Bir arkadaş anlatmıştı. “Çalıştığım fabrikada biri vardı. Önceleri bizimle birlikte ve bizim gibi namaz kılıyordu. Belli bir zaman sonra namaz kılarken gördüm. Sadece ayakta duruyor. Herhangi bir şey okumuyor. Ve ellerini bağlamıyor. Rüku’ ve secde yapmıyor. Sonra bir de baktım selam vermeden bitirdi. Ben dedim sen ne yaptın. Dedi namaz kıldım. Daha sonraları namazı tamamen terk etti. Biz sorduğumuzda bize: “ Siz salâtı yanlış değerlendiriyorsunuz. Sizin anladığınız gibi değil. Ben salâtımı yapıyorum” dedi.”
3. Hadislerin ve sünnetin bu zamana, doğru ve sahih bir şekilde ulaşmadığını söylüyorlar. Bu da hâşâ Cenabı Hakk’ın sünneti muhafaza etmediğini ve peygamberimize uyma emirlerinin boş ve manasız olduğunu söylemek gibi bir netice oluyor.
Cenabı Hak, bizleri ve bütün ehl-i imanı Kuran ve sünnete tabi olanlardan eylesin. Kuran ve sünnet yolunu terk ederek haktan sapanlardan eylemesin. Amin!