Şahs-i Manevi konusunun iki başlıkta işlemek daha uygun olacaktır. Birisi genel manasıyla Şahsı Manevi diğeri ise özel manasıyla Risale-i Nur'un Şahsi Manevisi. Risale-i Nur'un Şahsi Manevisi için bakınız.
Şahsi Manevinin genel manası için bakınız.
Risale-i Nur'un Şahs-ı Manevisine Dahil Olmanının Şartları Nelerdir?
İhlâs, yazı, tesanüd, sünnet-i seniyeye tabiiyet, sadakat ve hizmetimize göre şahs-ı maneviye dahil olur ve istifade ederiz. Daha yalın bir anlatımla Risale-i Nur talebeliğinin şartlarına riayetle şahs-ı maneviye dahil olunur. Bediüzzaman Hazretleri böyle bir şahs-ı manevînin yapacağı hizmetlerden oluşan sevapların tamamının, topluluğun her bir ferdine bölünmeden verileceğini söyler.
Mesela Risale-i Nur talebesi olanın bir şartı yazıdır. Yani Kur'an hattını muhafaza etmektir. Yazı yazmaya dikkat edildiği takdirde Risale-i Nur'un şahsı manevisinden istifade edilir. Nitekim Bediüzzaman Hazretlerinin izahı gayet açıktır:
“Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır.Ve o ünvan altında, her yirmi dört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazan daha ziyade hayırlı dualarımda ve manevî kazançlarımda hissedar olmakla beraber; benim gibi dua eden kıymetdar binler kardeşlerin ve Risale-i Nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olur.”1
Ayrıca, şahs-ı maneviye tam dahil olmanın şartı, o topluluğun gayelerini samimi bir şekilde kendine gaye edinmek ve bu gayeleri elde etmek yolunda diğer ferdlerle sıkı bir dayanışma içinde olmaktır.
“Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: Sözler'i (Risaleleri) kendi malı ve te'lifi gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.”2
Bediüzzaman Hazretleri dayanışma yoluyla şahs-ı manevi oluşturmanın nasıl büyük bir kuvvet artışına sebep olduğunu şöyle anlatır:
Hakikî ve samimî bir ittifakta (birleşmekte) her bir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid (birleşmiş) adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.3
Risalet-ün-Nurun hakikî ve sâdık şâkirdleri mabeynindeki düstur-u esasî (temel bir kural) olan iştirâk-i a'mâl-i uhreviye kanuniyle ve samimî ve sâdık tesanüd sırrıyla herbir hâlis ve hakikî şâkird, bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara karşı bin dil ile mukabele eder. İhlâs ve sadâkat ve Sünnet-i Seniyyeye mütâbaat ve hizmet derecesine göre o küllî ubudiyete sahib olur. Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bâzı melâikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, hâlis ve hakikî müttakî bir şâkird dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necâta müstehak olur, inşâallah."4
Diğer bir hususta Risale-i Nur'un bu zamanda ortaya koyduğu iman ve Kur'ân hizmetine sadakat ve sebattır. Zira Bediüzzaman Hazretleri bu hususu şöyle dile getirmektedir:
“Risalet-ün-Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil, fiyat olarak o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadâkat ve dâimî sarsılmaz bir sebat ister.”5
Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri, şahs-ı manevi oluşturarak yapılan hayırlı çalışmalardan kazanılan büyük sevapların, bölünmeden bütünüyle, şahs-ı maneviye dahil her bir ferdin amel defterine kayd edileceğini, bunun hakikat ehli büyük zatlar tarafından keşfen görüldüğünü ve Allah'ın rahmetinin genişliğinin de bunu gerektirdiğini söyler.
Ayrıca bakınız:
Risale-i Nur Talebesi Olmanın Şartları
Şahs-ı Manevî ve Diğer Cemaatler
Risale-i Nur'un Şahs-ı Manevisinden Gelen Kazançlar
Bediüzzaman, Kastamonu, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 25
Bediüzzaman, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 169
Bediüzzaman, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 168
Bediüzzaman, Kastamonu, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 120
Bediüzzaman, Kastamonu, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 155

