Soru

Şahs-ı Manevî

Şahs-ı maneviyi maddi ve manevi anlamda nasıl misallendirebiliriz? Şahs-ı maneviye dahil olma şartları nedir? Şahs-ı manevinin meşveretle bir ilişkisi varmıdır. Şahs-ı manevi anlayışı ile bir ulul emre tâbi olmak anlayışı biri birisine zıt düşer mi?

Tarih: 7.04.2010 11:44:26
Okunma: 5479

Cevap

Şahs-ı manevi, çok kimselerin belirli bir maksada yönelik olarak bir araya gelmesi ile ortaya çıkan bir topluluğun manen tek bir şahıs gibi olması demektir.

Tek bir şahıs nasıl bir gayeye yönelik çalışmalar yapıyor ve belirli neticeler elde ediyorsa, topluluğun şahs-ı manevisi de öyledir.

Maddi misal olarak kamu kuruluşlarını verebiliriz. Mesela, Kızılay'ın da bir şahs-ı manevisi vardır. Bu gibi devlet kuruluşlarına, "kamu tüzel kişiliği" denmesi de şahs-ı manevi manasındadır.

Bu kurumun bütün personeli, birlikte kuruluş gayelerine yönelik çalışmalar yaparlar ve tek başlarına yapamayacakları büyük hayırlara vesile olabilirler.

Manevi olarak ise, bütün hayır kuruluşlarını, cemiyetleri ve cemaatleri misalverebiliriz.

Şahs-ı maneviye dahil olmanın şartı, o topluluğun gayelerini samimi bir şekilde kendine gaye edinmek ve bu gayeleri elde etmek yolunda diğer ferdelerle sıkı bir dayanışma içinde olmaktır. Üstad Bediüzzaman dayanışma yoluyla şahs-ı manevi oluşturmanın nasıl büyük bir kuvvet artışına sebeb olduğunu şöyle anlatır:

"Hakikî ve samimî bir ittifakta (birleşmekte) herbir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid (birleşmiş) adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır." (21. Lema)

Ayrıca Hz. Üstad, şahs-ı manevi oluşturarak yapılan hayırlı çalışmalardan kazanılan  büyük sevapların, bölünmeden bütünüyle, şahs-ı maneviye dahil her bir ferdin amel defterine kayd edileceğini, bunun hakikat ehli büyük zatlar tarafından keşfen görüldüğünü ve Allah'ın rahmetinin genişliğinin de bunu gerektirdiğini söyler.

Şahs-ı manevi'nin fikri ise, en güzel meşveret, yani istişare yoluyla ortaya çıkar. Eğer ona dahil ferdler arasında verimli bir meşveret ilişkisi yerleşmiş olursa çok güzel fikirler ortaya çıkabilir. Zararlar erkenden farkedilip tedbirler alınır, kâr getirecek fırsatlar kaçırılmaz. Ferdlerin kabiliyetleri gelişir.

Üstad'ın yukarıdaki sözünde geçtiği gibi, bir akılla değil, on akılla düşünülmüş, yirmi gözle görülmüş gibi olur.

Şahs-ı manevinin liderlikle bir zıtlığı yoktur. Bunu en güzel örneği, Peygamber Efendimiz (asm) ile sahabeler cemaatinin şahs-ı manevisinin durumudur.

Sevgili Peygamberimiz (sav) hem onlara liderlik yapar, hem de onların görüşlerini alır ve onlarla istişare ederdi. Üstelik Kur'an, "Onlarla istişare et" diyerek ona bunu emretmişti.

En güzel liderlik arkasındaki topluluğun görüşlerinden devamlı faydalanan ve istişare mekanizmasını iyi çalıştıran liderliktir.

Allahu teala, arı ve karınca gibi hayvan topluluklarına bile içlerinden birer reis tayin ettiğine göre, insanların cemiyetlerinin başsız olması asla düşünülemez. Bunun aksini savunmanın İslam ahlakı ile hiç bir alakası yoktur. Daha çok anarşist fikirlere uygun bir düşünce tarzıdır.

Müslümanların birlik beraberlik olması, şahs-ı manevi teşkil etmeye çok önem vermesi  ve meşvereti iyi kullanan kaliteli liderler yetiştirmesi lazımdır. Bu zamanda İslam Dünyası'nın batı karşısında gelişmesi için bu şarttır.

 


Yorum Yap

Yorumlar