Kur’ân-ı Kerîm

07.10.2010

39883

Kur'ân'ın Allah Kelamı Olduğunun Delilleri

Kur'ân'ın, Allah'ın sözü olduğunun delillerini ana başlıklar altında izah edebilir misiniz?

* *

**** ****

07.10.2010 tarihinde sordu.

Cevap

Kur’ân’ın Allah’ın kelâmı olduğuna ait deliller çoktur. Biz teferruatına girmeden ana başlıklar halinde bu delillerden bir kısmını bahsedip bir kısmını da yönlendirme yaparak izah edeceğiz.

1. BELÂGATİ VE TAKLİT EDİLEMEMESİ

Belâğat ve taklit edilememesi mucizesinin izahı için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/kuranin-belagat-mucizesi

2. GENÇLİĞİ VE ESKİMEMESİ

Kur'ân'nın gençliği ve eskimemesi mucizesinin izahı için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/kuran-i-kerimin-ilmi-mucizeleri-nelerdir

3. USANDIRMAMASI

Kur'an'nın usandırmaması ile ilgili mucizesinin izahı için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/kuranin-usandirmamasindaki-mucize

4. GERÇEKLEŞTİRDİĞİ BÜYÜK İNKILAB

Şimdi hayalen 1500 sene öncesine gidelim, daha İslamiyet gelmemiş, Kur’ân nâzil olmamış olan Arap toplumunun sosyal hayattaki durumunu analiz edelim. Hepimiz birçok şey duymuşuzdur, İslamiyet öncesi veya "Cahiliye Dönemi" diye isimlendirilen bu dönem hakkında. Cahiliye Dönemi denilen bu dönem düşünülenin aksine ilmi noktada bir cahillik değildir "ahlaki noktada bir cahilliktir."

O dönemde ahlaki özelliklerden yoksun olan Arap toplumunda, güçlü olan her zaman haklıdır, kadının bir eşya kadar kıymeti yoktur, zengin olan daima üstündür algısı ve bunların yanında vahşi ve insanın söylerken bile haya edeceği bazı âdetleri vardır.

Mesela, en meşhuru olan kız çocuklarını diri diri toprağa gömme âdetidir. Bazı Arap kabilelerinde kız çocuğu dünyaya geldiği zaman bunu bir utanç vesilesi olarak görürler ve bu utançtan kurtulmak adına kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi. Vicdanı el vermeyip gömmeyenler ise kızı olduğu için toplumdan dışlanır ve boynu bükük bir şekilde gezerlerdi.

Hatta içlerinde en meşhuru olan "Temimli Kays b. Asım" yaklaşık sekiz kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüş, "katı kalbi" ile nam salmış bir insandı.1 

Diğer âdetlere de kısaca bir değinecek olursak; Bir insan ölünce mezarının başına “beliyye” denilen dişi bir deve, kısrak gibi bir binek hayvanı getirilip sırtüstü yatırılarak başı sırtından arkasına ve göğsünden karnına doğru bağlanır; kaçmaması için ayakları kesilir; aç ve susuz bırakılarak ölüme terk edilirdi. Eğer deve bu şekilde ölürse ölen şahsa ahirette/mahşerde binek olacağına inanılırdı.2

İşte böyle bir toplumun içinden bir insan çıkıp elinde bir kitap ile bu kökleşmiş olan âdetlerin yanlış olduğunu, insanların eşit haklara sahip olduğunu ve inandıkları putların aksine tek bir yaratıcı olduğunu söylüyordu. İşte böyle ahlaktan uzak bir toplum, Kur’ân vasıtasıyla öyle bir hale gelmiş ki dünyaya örnek olmuşlar.

Hz. Ömer, Kur’an terbiyesiyle "adaletin timsali" haline gelmiş. Eskiden kızlarını diri diri gömen katı kalpli insanlar yine Kur’an terbiyesiyle, ayaklarına çan bağlayıp dolaşmaya başlamışlar, ta ki yürürken yerdeki haşerata zarar gelmesin diye.

İçlerinde en meşhuru olan, sekiz kızını diri diri toprağa gömen "Temimli Kays b. Asım" Kur’ân’dan aldığı ahlak ile hilm (kalp yumuşaklığı) konusunda öyle bir hale gelmiş ki Arap toplumunda hilm sahibi biri görüldüğü zaman “Kays’tan hilm aldı” sözü darbımesel (atasözü) hükmüne geçmiştir.3 

İşte insana, Nereden… Nereye… dedirten bu olay acaba Kur’ân’ın ilâhî bir hitap olduğunu, bir insan sözü olmadığını ispat etmez mi?

Tarihte bunca zaman sosyalistler, felsefeciler, toplum bilimciler gelmiş geçmişler. Acaba hangisi toplumu ıslah etmek adına bu kadar köklü bir değişim gerçekleştirebilmiş? Acaba hangisi insanların kalplerine dokunup, müsbet manada insanları değiştirip topluma rol model haline getirmiş?

İşte "eğer Kur’an ilahi bir kelam olmasa idi bu kadar köklü değişimler yapamazdı’’.

Hem nasıl ki koca devlet, insanlardan basit bir sigara âdetini kaldırmak için çaba sarf etse de muvaffak olamıyor. Koca devletin basit bir âdeti kaldırmaya gücü yetmezken, "kökleşmiş" birçok âdeti "ümmi" bir insan çıkıp (sav) elinde bir kitapla nasıl olur da böyle köklü âdetleri değiştirebilir?

Kalbi kararmamış ve aklı bozulmamış her insan, Kur’ân’ın tâkâti beşer fevkinde (insan gücünün üstünde), ilâhî bir kitap olduğunu kabul edecektir.

5. GAYBDEN HABER VERMESİ

Her hangi bir insan, böyle bir kitap yazmaya çalışsa, hem geçmişten hem gelecekten doğru olarak bahsedemez. Belki, hurâfeler suretinde bazı şeylerden bahseder. Bizler için hem geçmiş hem gelecek hem de bilmediğimiz şeyler gaybdır.

Kur’ân’ın gelecekten verdiği haberlerin doğru çıkması, geçmiş ümmetlerin hallerini görürcesine haber vermesi ve verdiği haberlerin çıkması ve sonradan yapılan araştırmalarla doğrulanması, gösteriyor ki, Kur'an insan sözü değildir.

Mesela, Hazret-i Mûsâ’ya (as) uyanların denizin yarılması ile kurtulması ve Firavun ile askerlerinin suda boğulmasını anlattığı yerde Firavun’un cesedini koruyacağını ve sonra insanlara ibret olması için ortaya çıkaracağını ifade eden:

(Ey Firavun!) Bugün artık senin (boğulan) cesedine necat (kurtuluş) vereceğiz (sâhile atacağız) ki arkandan gelenlere bir ibret olasın!4 

Sözü sonra gerçek olmuştur. Kızıldeniz’de 20. yüzyılda secde hâlinde bir ceset bulunmuştur. Şu anda İngiltere’de British Museum'da bulunmaktadır. Kur’ân’ın gelecekten verdiği haberler de doğru çıkmış ve çıkmaya devam ediyor.5 

Mesela, Mekke’nin ve Hayber’in fethini, Rumlarla İranlıların yapacağı savaşta Rumların gâlip geleceğini, Bedir savaşından önce müşriklerin mağlup olacaklarını, Peygamberimiz (asm) ile sahâbelerin korkmadan Mekke’yi ziyâret edip umre yapacaklarını önceden bildirmiş ve daha sonra bunlar aynen çıkmıştır.

İslâm’ın kuvvetlenerek bütün dinlere üstün geleceğini, daha Mekke fetih olmadan önce haber vermiş ve bir asır geçmeden İslâmiyet, batıda Fransa içlerinden doğuda Hindistan’a kadar yayılarak bu haber gerçekleşmiştir. Daha bunun gibi pek çok gelecek haberleri Kur’ân’ın haber verdiği gibi çıkması onun hak olduğuna önemli bir delildir.

6. KUR’ÂN’DAKİ İLİMLERİN İNSANÜSTÜ OLMASI

Kur’ân şu kâinattan ve içindekilerden ve yaratılışın başlangıcından öyle bahseder ki bütün âlemleri yaratmayan ve şu kâinat binasının ustası olup her an her şeyi göremeyen birisi o şekilde bahsedemez.
Hem Cenâb-ı Hak, kendi kitabında kendi zâtını, sıfatlarını ve isimlerini ve icrâatlarını öyle bir tarzda anlatıyor ki, ancak, Allah u Teâlâ Hazretleri kendini öyle mükemmel surette anlatıp ders verebilir. Âciz ve küçücük bir insanın gayb perdesi arkasındaki âlemlerin Rabbini sönük akıl feneriyle bu şekilde tanıyıp keşfetmesi mümkün değildir.

Hem Kur’ân imanın altı esasını ve bunlardan çıkan pek çok imanî meseleleri öyle anlatmıştır ki, tarih boyunca pek çok felsefe cereyanları bazen o meselelerin en küçükleri içinde boğulup çıkamamışlardır.
Hem Kur'ân’da öyle bir şeriat var ki, bir insanın, üstelik ümmi olduğu halde, miras, eşya, ceza, aile, idare hukuku gibi hukukun bütün çeşitlerini asırlarca insanlığı saâdet, adâlet ve hakkaniyetle yönetecek bir şeriatı tek başına yapması mümkün değildir. Hâlbuki diğer beşerî hukuk sistemlerinin her birisi asırlar boyu süren çalışmaların neticesidir ve hiçbir insanın tek başına yaptığı bir çalışmanın mahsulü değildir. Kur'ân’ın nâzil olduğu yirmi üç sene gibi çok kısa bir süre içerisinde bütün hukuk çeşitlerini adâletle ortaya koyması onun bir insan sözü değil, Allah sözü olduğunu açıkça ispat eder.

Hem Kur'ân cennet ve cehennemden öyle bahseder ki, insan okuyunca gerçekten çok etkileniyor. Cennetle alâkalı âyetleri okurken sanki yaşıyor gibi lezzet alıyor ve oraya olan şevki artıyor. Cehennemle ilgili âyetleri okurken de ciddi şekilde korkuyor ve endişeleniyor. Bir insanın hiç görmediği âhiret âlemlerini bu şekilde bilmesi ve anlatması mümkün değildir.

İşte Kur’ân, bunlar gibi daha pek çok öyle yüksek ilim ve hakîkatlerden ve o kadar çok çeşit meselelerden bahsediyor ki, bir insanın onları kendiliğinden bilmesi ve bu şekilde ifade etmesi imkânsızdır. Hem bu kadar farklı meseleler bulunmasına rağmen içinde hiçbir çelişki bulunmaması gösteriyor ki Kur’ân insan kelamı değil, Allah kelamıdır.

7. BAŞTA HZ. MUHAMMED (ASM) OLARAK YETİŞTİRDİĞİ İNSANLAR

Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunun en büyük bir delili Hz. Muhammed (sav)’dır. Çünkü O zat (sav)’ın hak peygamber olduğunu gösteren bine ulaşan mucizeleri ve bütün güzel huylarda insanların en üstünü olması gibi o kadar sağlam ve sarsılmaz delilleri vardır ki saymakla bitmez. Onun peygamberliğini ispat eden bütün bu deliller, aynı zamanda elindeki kitabın da Allah kelâmı olduğunun delilleridir.

Peygamberimizden sonra başta sahâbeler olmak üzere âlimler, evliyalar, asfiyalar ve sâlih insanlar Kur’ân’a uyarak bu vasıfları almışlardır. Sahâbelere peygamberlerden sonra en büyük makamı kazandıran Kur’ân’dır. Âlimler ilimlerini Kur’ân’dan almışlar. Evliyalar Kur’ân’a uyarak Allah’ın dostu olmuşlar. Hatta fen âlimleri dahi bazı buluşlarını Kur’ân’dan istifâdeyle yapmışlardır. Kur’ân, bütün insan tabakalarının ihtiyaçlarını karşılamış, onlar için ilim, hikmet ve hakîkat kaynağı olmuştur. Böylece yetiştirdiği insanlar cihetiyle de Kur’ân’ın hak kelâmullah olduğu ortaya çıkar.

8. ÇABUK EZBERLENMESİ

Öyle bir kitap düşünelim ki, bizim lisanımızda olmayıp başka bir dilde olsun. Hem karıştırmaya sebep olabilecek, birbirine benzeyen çok ibâreleri olsun. Hem 600 sayfadan fazla olsun. Elbette böyle bir kitabı ezberlemek çok zordur. Küçük çocukların ezberlemesi ise daha da zordur. Çünkü bazen kolay ezberlenecek bir sayfayı ezberleyemiyoruz. Ezberlesek bile her kelimesine kadar sağlıklı bir ezber olmuyor. Sonra hemen unutuyoruz. Fakat yüz binlerce kişinin, husûsen çocukların bazen altı ayda, birbirine karıştırmadan, kelime kelime Kur’ân’ı ezberleyip hâfız olması ve baştan sona kadar ezberden okuması gerçekten çok dikkat çekicidir. Dünyada bu büyüklükte ve bu kadar çok ezberlenen başka bir kitap yoktur. İşte küçücük çocukların başka kitapları değil; sâdece Kur’ân’ı bu şekilde kolayca ezberlemesi, Kur’ân’ın mucizeliğine ve kelâmullah olmasına ayrı bir delildir.

9. HASTALARA ŞİFA OLMASI

Şu âyetlerde Kur’ân’ın şifa olduğuna işâret edilmiştir:

Hem Kur’ân’dan öyle şeyler indiriyoruz ki, O mü’minler için bir şifa ve bir rahmettir.6 

Ey insanlar! Muhakkak ki, size Rabbinizden bir nasihat, gönüllerde olana bir şifa ve mü’minler için bir hidâyet ve bir rahmet (olan Kur’ân) gelmiştir.7 

De ki O (Kur’ân) iman edenler için bir hidâyet ve şifadır.8 

Peygamberimizin hem kendisine hem de bazı rahatsız ve hasta olan kimselere Kur’ân’dan Âyete’l-Kürsî, Felak, Nâs, Fâtiha gibi bazı sûre ve âyetleri şifa için okuduğuna dâir rivâyetler vardır. Ayrıca buna dâir pek çok kıssa ve hâtıralar anlatılır. Bir hadiste, Hz. Aişe (radıyallahuanhâ) anlatıyor:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Kul hüvallahu Ehad’i ve Muavvizateyn’i (Felak ve Nâssûreleri) okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.9 

Bedîüzzamân Hazretleri buna işâreten şöyle demektedir:

Demek o hurufların (harflerin) okunmasıyla ve yazılmasıyla maddî ilaç gibi şifa ve başka maksatlar hâsıl olabilir.10 

Hatta bizler de bazen bunu tecrübe ediyoruz. Ve faydasını müşâhede ediyoruz. Kur’ân, beden ve cisim için şifa olmasıyla birlikte aynı zamanda ruhî ve mânevî şifadır ki, o da, kişinin sağlam bir iman üzere olup ruhî hastalıklardan ve sapkınlıktan uzak, istikâmet ve hidâyet üzere olmasıdır.

Ayrıca, hasta olan veya ölüm döşeğinde olan birisinin yanında az bir ses dahi onları rahatsız ettiği halde; Kur’ân okunduğu zaman onlara tatlı gelmesi ve rahatlamaları da başka bir delildir. Hâşâ Kur’ân, insan sözü olsaydı, hastalara böyle tatlı ve hoş gelmezdi. Onlara şifa olmazdı. Ölüm döşeğindeki kişilere okunduğu zaman büyük bir azap gibi olurdu. Demek Kur’ân, beşer kelâmı değildir.

10. YAZISINDAKİ MUCİZELER

Kur’ân’ın lafızları, mânâları mucize olduğu gibi yazısında dahi mucizeleri vardır. Bunlardan birisi bütün sayfalarının âyetle başlayıp âyetle bitmesidir. Hâlbuki âyetlerin uzunlukları farklı farklıdır. Tek kelimelik, birkaç kelimelik âyetler olduğu gibi, yarım sayfalık hatta bir sayfalık âyetlere kadar pek çok uzunlukları vardır. Buna rağmen hiçbir sayfanın sonunda bir âyet bölünerek diğer sayfaya geçmez. Muhakkak sayfa ile beraber âyet de sona erer. Kur’ân’ın âyet-berkenar denilen bu özelliği onun bir mucizesidir.

Bu konuda detaylı izah için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/tevafuklu-kuranin-yazilisi

https://risale.online/soru-cevap/kurandaki-tevafuklar

  1. Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 18/337; Beyhaki, es-Sünenu'l-Kübra, Thk.: Muhammed Abdulkadir 'Ata, Mekke 1414/1994, 8/116.

  2. İbnu'l-Esir, Mecduddin Ebu's-Seâdât el-Mûbârek; en-Nihâye fi Garibi'l-Hadis ve'l-Eser, Beyrut, 2002, l/154.

  3. Ali Osman Ateş, "Kays b. Asım", TDK İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2022, c. 25, s. 90.

  4. Yunus 10 / 92.

  5. https://www.turktakvim.com/index.php?tarih=2013-05-17&page=arkayuz

  6. İsra / 82.

  7. Yunus 10 / 57.

  8. Fussilet / 44.

  9. Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân, 14; Müslim, Selâm, 50

  10. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 292.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız