Soru

Kuran-ı Kerim'in ilmî Mucizeleri Nelerdir.

Halktan bazıları Kuran-ı Kerim'i reddediyor ve bizden ilmi kanıtlar istiyorlar. Kuran-ı Kerim'in içinde bulunan fizik, kimya, biyoloji, jeoloji ve başka bilim dalları ile ilgili mucizeler nelerdir?

Tarih: 17.07.2020 18:23:03
Okunma: 2767

Cevap

Kuranın asıl maksadı insanları irşad etmektir. Allah’ın emir ve yasaklarını bildirip insanları hakka, hidayete sevk ederek ahiret saadetleri kazandırmaya çalışmaktır. Kuran dünya saadetine de vesiledir. Onun için dünya hayatında insanların saadetine vesile olacak maddi buluşlardan da bahseder. Çünkü Kuran yaş ve kuru, herşey içinde bulunan bir kitaptır. Zira ayet-i kerimede “Ne yaş ne de kuru (hiçbir şey) yoktur ki, apaçık bir Kitab'da (Kur'ân'da) bulunmasın!” [1]buyrulmaktadır. “Evet, herşey içinde bulunur. Fakat herkes herşeyi içinde göremez. Zira muhtelif derecelerde bulunur. Bazan çekirdekleri, bazan nüveleri (çekirdek), bazan icmalleri(özet), bazan düsturları, bazan alâmetleri; ya sarahaten(açık), ya işareten, ya remzen, ya ibhamen (kapalı olarak), ya ihtar (hatırlatma) tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur'ana münasib bir tarzda ve iktiza-yı makam(makamın gereği) münasebetinde şu tarzların birisiyle ifade ediliyor. Beşerin san'at ve fen cihetindeki terakkiyatlarının neticesi olan havarik-ı san'at (sanat harikaları) ve garaib-i fen olarak tayyare, elektrik, şimendifer (tren), telgraf gibi şeyler vücuda gelmiş ve beşerin hayat-ı maddiyesinde en büyük mevki almışlar. Elbette umum nev'-i beşere hitab eden Kur'an-ı Hakîm, şunları mühmel bırakmaz.”[2]

 

Burada akla şöyle bir soru gelebilir. "Madem Kur'an, beşer için nâzil olmuştur. Neden beşerin nazarında en mühim olan medeniyet hârikalarını tasrih etmiyor (açıkça söylemiyor)?” Neden işaretle remizle ...gizli bir şekilde bahsediyor?

Çünki medeniyet-i beşeriye hârikalarının hakları, bahs-i Kur'anîde o kadar olabilir. Zira Kur'anın vazife-i asliyesi: Daire-i rububiyetin kemalât ve şuunatını ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir. Öyle ise şu havarik-ı beşeriyenin o iki dairede hakları; yalnız bir zaîf remz, bir hafif işaret, ancak düşer. Çünki onlar, daire-i rububiyetten haklarını isteseler, o vakit pek az hak alabilirler. Meselâ; tayyare-i beşer Kur'ana dese: "Bana bir hakk-ı kelâm ver, âyâtında bir mevki ver." Elbette o daire-i rububiyetin tayyareleri olan Seyyarat (gezegenler), Arz, Kamer; Kur'an namına diyecekler: "Burada cirmin (büyüklüğün) kadar bir mevki alabilirsin." Eğer beşerin taht-el bahrleri (denizaltı), âyât-ı Kur'aniyeden mevki isteseler; o dairenin taht-el bahrleri zemin ve yıldızlar ona diyecekler: "Yanımızda senin yerin, görünmeyecek derecede azdır." Eğer elektriğin parlak, yıldız-misal lâmbaları, hakk-ı kelâm isteyerek, âyetlere girmek isteseler; o dairenin elektrik lâmbaları olan şimşekler, şahablar ve gökyüzünü zînetlendiren yıldızlar ve misbahlar diyecekler: "Işığın nisbetinde bahis ve beyana girebilirsin." Eğer havarik-ı medeniyet (teknolojik harikalar), dekaik-ı san'at(sanatın incelikleri) cihetinde haklarını isterlerse ve âyetlerden makam taleb ederlerse; o vakit, birtek sinek onlara "Susunuz" diyecek. "Benim bir kanadım kadar hakkınız yoktur. Zira sizlerdeki, beşerin cüz'-i ihtiyarıyla kesbedilen bütün ince san'atlar ve bütün nazik cihazlar toplansa, benim küçücük vücudumdaki ince san'at ve nazenin cihazlar kadar acib olamaz. اِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ ilâ âhir.. “Sizin Allah’tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile.”[3] âyeti sizi susturur."

Eğer o hârikalar, daire-i ubudiyete gidip, o daireden haklarını isterlerse; o zaman o daireden şöyle bir cevab alırlar ki: "Sizin münasebetiniz bizimle pek azdır ve dairemize kolay giremezsiniz. Çünki proğramımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir. En ehemm ve en elzem işler, takdim edilecektir. Halbuki siz ekseriyet itibariyle şu fâni dünyayı bir makarr-ı ebedî nokta-i nazarında ve gaflet perdesi altında, dünyaperestlik hissiyle işlenmiş bir suret sizde görülüyor. Öyle ise, hakperestlik ve âhireti düşünmeklik esasları üzerine müesses olan ubudiyetten hisseniz pek azdır. Lâkin eğer kıymettar bir ibadet olan sırf menfaat-ı ibadullah için ve menafi'-i umumiye ve istirahat-ı âmmeye ve hayat-ı içtimaiyenin kemaline hizmet eden ve elbette ekalliyet teşkil eden muhterem san'atkârlar ve mülhem keşşaflar, arkanızda ve içinizde varsa; o hassas zâtlara şu remz ve işarat-ı Kur'aniye -sa'ye teşvik ve san'atlarını takdir etmek için- elhak kâfi ve vâfidir."[4]

 

Eğer dense Kur'anda sair hakaikle beraber, medeniyet-i hazıranın hârikalarına ve belki daha ilerisine işaret ve remz vardır. Dünyevî ve uhrevî saadet-i beşere lâzım olan herşey, değeri nisbetinde içinde bulunur. Fakat niçin Kur'an, onları sarahatla (açık bir şekilde) zikretmiyor?

Elcevab: Din bir imtihandır. Teklif-i İlahî ( Allah’ın emir ve yasakları) bir tecrübedir (imtihan). Tâ, ervah-ı âliye (yüce ruhlar) ile ervah-ı safile (alçak ruhlar), müsabaka meydanında birbirinden ayrılsın. Nasılki bir madene ateş veriliyor; tâ elmasla kömür, altunla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlahiye bir ibtilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevahir-i âliye ile mevadd-ı süfliye, birbirinden tefrik edilsin.

Elhasıl: Kur'an-ı Hakîm, hakîmdir. Herşeye, kıymeti nisbetinde bir makam verir. İşte Kur'an, binüçyüz sene evvel, istikbalin zulümatında müstetir ve gaybî olan semerat ve terakkiyat-ı insaniyeyi görüyor ve gördüğümüzden ve göreceğimizden daha güzel bir surette gösterir. Demek Kur'an, öyle bir zâtın kelâmıdır ki; bütün zamanları ve içindeki bütün eşyayı bir anda görüyor.”[5]

 

Kur'an Fenni buluşlardan işari olarak peygamberlerin mucizelerini anlatarak bahseder.  “Kuran-ı Hakim enbiyaları, insanın cemaatlerine terakkiyat-ı maneviye cihetinde birer pişdar (öncü) ve imam gönderdiği gibi; yine insanların terakkiyat-ı maddiye suretinde dahi o enbiyanın herbirisinin eline bazı hârikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstad etmiştir. Onlara mutlak olarak ittibaa emrediyor. İşte enbiyaların manevî kemalâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mu'cizatlarından bahis dahi; onların nazirelerine yetişmeye ve taklidlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. Hattâ denilebilir ki: Manevî kemalât gibi maddî kemalâtı ve hârikaları dahi en evvel mu'cize eli nev'-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh'un (Aleyhisselâm) bir mu'cizesi olan sefine.. ve Hazret-i Yusuf'un (Aleyhisselâm) bir mu'cizesi olan saatı, Hz. Süleymanın Belkıs’ın tahtını celb etmesi ile televizyon ve ışınlamaya, rüzgara binip iki aylık mesafeyi bir günde gitmesiyle uçağa, İbrahim (AS)’ın ateşe düşüp yanmaması ile ateşte yanmayacak elbiselere, Musa (as)’ın asasını taşa vurup 12 pınarın fışkırmasıyla sondaja… işaret edilmiştir. Bu hakikate latif bir işarettir ki: San'atkârların ekseri, herbir san'atta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh'u (Aleyhisselâm), saatçılar Hazret-i Yusuf'u (Aleyhisselâm), terziler Hazret-i İdris'i (Aleyhisselâm).”[6]



[1] Enam, 6/59.

[2] Sözler,252, Said Nursi

[3] Hac, 22/73.

[4] Sözler, 265, Said Nursi.

[5] Sözler, 267, Said Nursi.

[6] Sözler, 254, Said Nursi.


Yorum Yap

Yorumlar