Öncelikle son yıllarda gençlerimizin bu tarz sorular kafasını çok karıştırmaktadır. Sizler de ilgili bir kişi olarak bu tarz gençlere yardım arayışında olduğunuz için ne kadar teşekkür etsek azdır. Her bir Müslümanın, gençlerin ahiretini kurtarmak için en azından onları dinleyip sorularına cevap arama noktasında yardımcı olması bu zamanda çok önemli bir sorumluluk ve neredeyse eşsiz bir vazifedir. Allah razı olsun. Gelelim sorunuzun cevabına:
Rivayete göre hicrî 9. asrın gözde hadis âlimi ve Mısır"ın baş kadısı olan İbn Hacer el-Askalânî, bir gün atının üzerinde heybet ve ihtişam içinde çarşıdan geçerken, yağ satan ve üstü başı kir içinde olan bir Yahudi yanına gelir. Atının yularından tutarak ona, “Ey şeyhülislâm, sen Peygamberinizin “Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir.” 1 dediğini iddia ediyorsun; fakat sen nasıl bir zindandasın, ben nasıl bir cennetteyim?” diye sorar. Bunun üzerine İbn Hacer ona şu cevabı verir: “Allah"ın âhirette bana hazırladığı nimetlere bakarak ben şu an zindanda sayılırım. Allah"ın âhirette sana hazırladığı acıklı azaba bakarak da sen cennette sayılırsın.” Bu cevap üzerine Yahudi Müslüman olur. 2
Allah bu dünyayı imtihan yeri olarak yaratmıştır. Burada iman edenle etmeyen, ibadet edenle etmeyen aynı şartlarda yaşıyor gibi görünür. Yani bu dünyada kâfir bolluk içinde görünse bile, onun için asıl azap ahirette başlayacak; mümin içinse asıl saadet ahirette olacaktır.
Nimeti sadece maddi şeyler olarak görmemek gerekir. Nimeti sadece para, araba, ev gibi şeylerle sınırlamak bir aldanıştır. Asıl nimet; iman, huzur, sağlık, temiz bir vicdan, güzel bir ahlak ve kalbin sükûnetidir. Nice milyonerler var ki depresyondan çıkamıyor, intihar ediyor. Ama bir mümin secdede huzur buluyor. Yani zenginlik nimet değil, bazen de imtihanın en ağır şeklidir.
Namazın gerçek karşılığını iyi kavramamız gereklidir. Namaz, “ekonomik kazanç için” değil; Allah’a kulluğun en büyük şükrü ve vazifesidir. Elektrik faturasını ödeyen biri, “Ben lambayı açtım da elime ne geçti?” diyemez. Çünkü ödül ışığın yanmasıdır. Namazın da ödülü; imanın kuvvetlenmesi, kalbin huzuru, günahların affı ve ahiretteki saadettir. Rabbimiz namaz ve karşılığı ile ilgili birçok ayet göndermiştir. Bunlardan iki tanesi şunlardır:
Namazı hakkıyla edâ edin ve zekâtı verin! Hem kendiniz için hayır (ve hasenât) dan ne takdîm eder (hazırlar)sanız, Allah katında onu bulursunuz. Şübhesiz ki Allah, ne yaparsanız hakkıyla görendir.3
Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile (Allah'dan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle berâberdir.4
Zenginliğin aldatıcı görünüşü çağımızda birçok habere konu olmuş ve inkar edilemez bir gerçektir. Allah bazen günahkâra mal verir; bu onun istikrarını artırmak değil, imtihanını ağırlaştırmak içindir. Buna “istidrac” denir. Yani mal verdikçe kalbi daha da gaflete düşer. Kur’an’da;
O hâlde inkâr edenler, gerçekten onlara mühlet vermemizi kendileri için sakın bir hayır sanmasınlar! Onlara ancak, (pek istedikleri şekilde) günahlarının artması için mühlet veriyoruz! Hâlbuki onlara aşağılayıcı bir azab vardır.5
Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da bu ayetin tefsirini yaparken şöyle demiştir:
“Büyük hatâlar ve cinâyetler te’hîr ile (ertelenmekle) büyük merkezlerde ve küçücük cinâyetler ta‘cîl ile (acele ederek) küçük merkezlerde verildiği gibi, mühim bir hikmete binâen, ehl-i küfrün cinâyetlerinin kısm-ı a‘zamı (büyük kısmı), mahkeme-i kübrâ-yı haşre (haşirdeki büyük mahkemeye) te’hîr edilerek, ehl-i îmânın hatâları, kısmen bu dünyada cezâsı verilir.”6
Yani büyük suçlar merkezî, yüksek mahkemelere havale edilip yargılama geciktirilir; küçük suçlar ise küçük mahkemelerde hemen hükme bağlanır. Bu misal, İlâhî adaletin tecelligâhı olan haşir mahkemesine intikal ettirilir: Ehl-i küfrün (Allah’ı ve iman esaslarından herhangi birini inkar edenlerin) büyük cinâyetlerinin ekseriyeti (çoğunluğu) “mahkeme-i kübrâ-yı haşr”e (haşir meydanında kurulacak en büyük mahkeme) te’hîr edilir. Ehl-i îmânın hata ve kusurları ise hikmet gereği kısmen dünyada cezaya veya kefârete uğrar. Böylece mü’minin dünyadaki musibetleri, ahirette azaptan kurtaran bir temizlenme vasıtası olurken, kâfirin dünya hayatındaki geçici refahı onun için bir istidrac (hakkı olmadığı hâlde ve kabiliyetsiz bir durumda olmasına rağmen, bir kimsenin çokça nimete mazhar olması) hükmüne geçer; asıl hesabı âhirete kalır. Unutulmaması gereken şudur ki: Gerçek kazanan, dünya ve ahireti birlikte kazananlardır.
Bu tarz soruları olan gençlere hitaben söylenecek basit birkaç cümle şunlar olabilir:
“Bak kardeşim, senin namazın sana huzur, Allah’a yakınlık ve ahirette cennet kazandırıyor. Onların zenginliği ise, eğer Allah yolunda kullanılmazsa başlarına bela olacak. Asıl zenginlik iman ve huzurdur. Dünya birkaç gün, ama ebedî hayat sonsuzdur. Sen namazla o sonsuz saadeti ve hayatı kazanıyorsun.”
Namaz kılmayanın işlediği diğer hayırlar için bakınız:
Namaz kılmamak hakkında bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/namaz-kilmamak
Namazı terk eden kişinin ahlakının bozulması hakkında bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/namazi-terk-eden-kisinin-ahlakinin-bozulmasi
Namaz ile ilgili ayet, hadis ve özlü sözler için bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/namaz-ile-alakali-ayet-ve-hadisler
Sahih-i Müslim, 2956
Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle İslâm, Cilt 1, s.344
Bakara, 2/110
Bakara, 2/153
Âl-i İmrân, 3/178
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.42