Bazen oluyor ki cenazesine katılmak zorunda kaldığımız fakat yakinen itikadını ve amelini hiç bilmediğimiz kimseler oluyor, neticede cenazede kötü bilirdim deme şansı da olmadığı için bu tanınmayan ölülere de iyi bilirdik demek zorunda kalınıyor. Bu durumlarda ne yapılması lazım? Tanımıyorsak cenazeye katılmamak mı gerekir yoksa katılıp iyi bilirdik dememek mi gerekir?
Ölümün vaaz veren, nasihat eden ve uyaran bir dili vardır. Cenaze merasimleri, ölene dua etmemize vesile olduğu kadar, kendimize bakmamıza ve hayatımızı gözden geçirmemize de imkân tanır. Katılmak mümkün ise cenaze namazına katılmak çok önemlidir. Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak, sabır ve metanet dilemek iman kardeşliğinin bir gereğidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmını almak, hastalandığında ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine icabet etmek ve aksırdığında ona rahmet dilemek.”[1] Buyurmuşlardır.
Ölen kimsenin, iyi bir mümin olduğuna Müslümanların şahitlik etmelerine tezkiye denir. Tezkiye için cenaze namazından önce veya sonra, “Bu kişiyi nasıl bilirsiniz?” şeklindeki soruya, iyi olarak bilinen kişiler için “iyi biliriz” diye şahitlik etmek, kötü olarak bilinen kişiler için susmak, tanınmayan kimseler için ise “Allah rahmet eylesin” demek uygun olur. Zira Sevgili Peygamberimiz (s.a.v): “Ölülerinizi iyilikleriyle anınız, kötülüklerinden bahsetmeyiniz.” [2] Buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Bir Müslüman öldüğünde yakın komşularından dört hane halkı kendisi için ‘Bu adam hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz’ diye şehadet ettiklerinde, Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Ey müminler! Sizin bildiğinizi, bu ölü haklındaki şehadetinizi kabul ettim, sizin bilmediğiniz kusurlarını da ben affettim.”[3] Buyurmuştur. Bu hadisi şerif bize öldüğümüzde hakkımızda güzel şehadette bulunulacak bir hayat yaşamaya çalışmak adına güzel bir ders vermektedir.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/namaz-kilmayanin-hukmu
https://risale.online/soru-cevap/intihar-ve-cenaze-namazi
[1] Buhârî, Cenâiz, 2.
[2] Ebû Dâvûd, Edeb, 49 [4900]; Tirmizî, Cenâiz, 34 [1019]
[3] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/242 [13565]