Soru

Kişinin Nefsini Sevmesi / Varlıkları Allah Namına Sevmek

Sevmek içimi çok rahatlatıyor, iyi bir insan oluyorum, kalbim ferahlıyor ama insanları sevemiyorum. Sanki nefsimi daha çok seviyorum. Ben böyle olmak istemiyorum. Ben tüm varlıkları nasıl sevebilirim? Bu sevmenin ölçüsü nedir?

Tarih: 6.02.2025 12:29:00
Okunma: 102

Cevap

Kâinattaki bütün sevgi ve muhabbetin kaynağı yüce Rabbimizdir. Kendisinin bir ismi de “el-Vedûd” yani “çok seven ve sevilen”dir. Yarattıklarına karşı olan bu sonsuz sevgi ile bütün varlıkları rızıklandırır. Rahmetiyle ihtiyaçlarına cevap verir ve onları bağışlar. Zira O (cc), çok mağfiret eden ve çok sevendir. Şüphe yok ki Rabbimizin bize olan sevgi ve merhameti olmasa idi hayat karanlığa mahkûm bir zulüm diyarı olurdu. Dolayısıyla Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin de ifadesiyle sevgi ve muhabbet, şu kâinâtın yaratılma sebebidir, hem nurudur.[1] Hayat; sevgi ile güzeldir.

Detaylı bilgi için lütfen bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/muhabbet-kainatin-yaratilmasina-sebebtir

İnsan; yeryüzünün halifesi ve idarecisi olması sebebiyle bütün kâinat ile alakalıdır. Hayatın özü, yaratılış ağacının en seçkin meyvesidir. Bu sebeple sevgi, insanın küçücük kalbinde tüm hayatı kuşatacak ve her varlığı sevebilecek genişlikte bulunmaktadır. İnsan sevdikçe huzura, sevildikçe de mutluluğa kavuşmaktadır.

Peki hakiki sevgi kime ve nasıl olmalıdır?

1. İnsanın Nefsini Sevmesi

Rabbimiz Kurân-ı Kerîm’de: “Muhakkak ki nefis, dâimâ kötülüğü emredicidir… "[2] buyurarak nefsin kötülüklerinden ve insanı aldatmasından sakınmamız gerektiğini vurgulamaktadır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu âyetten aldığı ders ile nefs-i emmareye itimat edip güvenilmeyeceğini belirterek kişinin nefsine karşı dâima temkinli olmasını söylemektedir.[3] Bu sebeple insan nefsine özellikle kötülüğü emreden nefs-i emareye karşı dikkatli olmalıdır. Zira ona olan muhabbet ve sevgi kişiyi hüsrana ve ahirette zorluklara maruz bırakır.

Nefsin mertebeleri için bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/nefis-2

Üstad Bediüzzaman (r.a), insanın nefsine olan sevgi ve muhabbetinin acı neticeleri olacağını çok yerlerde izah etmiştir. Hususen nefsi, emmare mertebesinde olan kişi kendini ve nefsini beğenip sevme hastalığına düşmüş ise başkasını sevemez, görünürde sevse dahi hakikatte sevdiği şey menfaati ve lezzetidir. Hz. Üstada göre nefsine hayran olan birisi daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Hiçbir vakit kendisini kusurlu görmez. Her zaman başkaları hatalıdır. Bu nedenle daima nefsini avukat gibi savunur. Öyle ki yalanlarla, mübalağalar ile nefsine övgüler yağdırır. Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? ayetinin muhâtabı olur.[4]

Bu nedenle insan nefsine muhabbet değil, belki adavet (düşmanlık) etmeli veyahut acımalıdır. Onun isteklerinin zıttına hareket etmelidir. Belki nefsi mutmainne olduktan sonra (terbiyesi tamam olduktan sonra) şefkat etmelidir."[5]

2. İnsanın Yaratılanları Sevmesi

İnsan kalbinde bulunan sevgi duygusunu tamamen yaratılanlara vermeye çalışması da hatadır. Hatta Hz. Üstad bunu 'belâlı bir musibet'[6] olarak nitelendirmektedir.  Çünkü insan bu dünyada sevdiği şeyi elinde tutamaz, muhakkak elinden çıkıp gider. Gençliğini sever gider, malını sever tükenir. Fâni olan insanı sever. Lâkin ya sevgisine karşılık bulamadığından acı ve ızdırap çeker. Yahut karşılık bulsa dahi fâni olan dünyada ayrılığın verdiği acı ve hüzne maruz kalır. Zira bekaya müteveccih bir kalp ancak baki bir sevgili ve dost ister. Kalp fâni olan dünyanın geçici dost ve sevgilileri ile tatmin olamaz. O sevgi yine ızdıraplı bir bela olur.

Demek insan bu dünyada sevdiği şeyleri elinde tutamıyor, dost ve sevgilileri ona refakat edip yanında duramıyor. Öyle ise bu sevgi ve muhabbeti öyle birisine (Hz. Allah'a) vermek gerektir ki o muhabbet ebedi bir saadete vesile olsun.

3. Allah’ı Sevmek ve Allah İçin Sevmek

İnsan bu dünyada evvelâ nefsini sever. Sonra dostlarını, sonra milletini, sonra varlıkları, sonra dünyayı sever. Bu dâirelerin her birisiyle bir şekilde alâkadârdır. Onlarla sevinir, onların üzüntüleriyle üzülür.[7] Halbuki dünya durmuyor. Hayat geçiyor. Zaman akıp gidiyor. Her varlık bu âlemde bir an görünüp kayboluyor. Tüm bu gidişler, ayrılıklar, kaybolmalar insan kalbine sevgisi ölçüsünde bir yük bırakıyor. Ruhunda yaralar açıyor. Sevgi bir nimet iken belalı bir musibet oluveriyor.

O halde aklı başında olan her insan kâinatın her köşesine dağıttığı sevgi ve muhabbet duygusunu toplar. Tüm varlığı ile sevgiyi hakiki sahibine verir. Allah’ı sever. Tüm kalbiyle Allah’a müteveccih olur. Bütün o acı ve ızdıraplardan da kurtulur. Zira her ziynet kendi makamında güzeldir. Kalpte bulunan sonsuz sevgi ancak ebedi cemal ve kemal sahibi olan bir zât ile tatmin olur. Bu sebeple Yüce Rabbimiz: “Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur.”[8] buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimizde (sav) bir hadîs-i şerîfinde: Dâvûd Peygamber şöyle dua ederdi: Allah’ım, senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah’ım, senin sevgini bana kendimden, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli eyle.[9] Buyurmuş ve bizlere ilahî sevginin ehemmiyetini göstererek dua etmemizi tavsiye etmiştir.

Allah İçin Sevmek

Yûnus Emre: Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü diyerek muazzam bir hakikati çok veciz bir ifade ile belirtmiştir. Evet bizler tüm sevgi ve muhabbetimizi Allah’a vermeli, mahlukatı da Allah için sevmeliyiz. Zira insanın bir şeyi sevmesine sebep üç şeydir: Ya sevdiği şeyde bir güzellik vardır. Ya bir mükemmellik vardır. Yahut da bir iyilik ve ihsan görmüştür. Bu sebeple sevgi ve muhabbet beslemektedir. Yani insan güzel olan, mükemmel olan ve iyilik gördüğü her şeyi ve herkesi sever, muhabbet besler. Halbuki kâinattaki iyilik, güzellik ve mükemmelliğin kaynağı Yüce Rabbimizin isim ve sıfatlarıdır. Bütün bunların hepsini hayata ve mahlukata veren Cenâb-ı Hak’tır. Bizlerin görüp sevdiği şeyler o güzellik, mükemmellik ve iyiliği bizlere getiren birer aracıdır. Dolayısıyla evvela Allah’ı sevmeli, varlıkları da Allah’ın birer sanatı ve eseri olması sebebiyle sevmeliyiz. Yani Allah için sevmeliyiz.

Detaylı bilgi için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/allahi-sevmek

Netice olarak; bu hayatta insanları hatta herşeyi Allah için sevmeliyiz. Din kardeşlerimizi, ailemizi, dünyayı, baharı, gençliğimizi, leziz taamları ve Allah dostlarını, yalnızca Allah hesabına sevmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadîs-i şerîfinde: “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.”[10] buyurarak konunun önemine işaret etmektedir. Yine başka bir hadîs-i şerîfinde: “Allah Teâlâ (kıyamet günü) şöyle buyurur: ‘Nerede benim rızam için birbirlerini sevenler! Gölgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. (Benim himayemden başka hiçbir himayenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himayeme alacağım).”[11] Buyurarak biz mü’minlere harika bir müjde vermiştir. Ne mutlu Allah için sevenlere.


[1] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015 s. 148

[2] Yûsuf 12/53

[3] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Lem‘alar, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015 s. 166

[4] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Lem‘alar, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015 s. 315-316

[5] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015 s. 148

[6] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015 s. 148

[7] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015 s. 148

[8] Ra’d 13/28

[9] T3490 Tirmizî, Deavât, 72

[10] D4599 Ebû Dâvûd, Sünnet, 2

[11] HM8436 İbn Hanbel, II, 338


Yorum Yap

Yorumlar