Her şerde hayır var mıdır? Bunu nasıl anlayacağız? Örneklerle açıklayabilir misiniz?
Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm de şöyle buyurmaktadır: “O (Allah) ki, yarattığı herşeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.”[1] Âyetinin ifadesi ile Rabbimiz her şeyi güzel yaratır. Her şeyde bir hayır murâd eder. Zira Allah Hakîmdir. Yani her işi hikmetli olandır. Yarattığı ve takdir ettiği her şeyde bir fayda ve maslahat vardır. Dolayısıyla yaratılıştaki asıl maksat; güzellikler ve hayırlardır. Şerlerin yaratılmasının sebebi hayırlara vesile olmaları, güzellik ve mükemmelliklerdeki farklı derecelerin ortaya çıkması içindir. Yani şerler hayırlara hizmet etmek ve onları netice vermek için yaratılmıştır. Dolayısıyla şerler neticeleri itibariyle aslında hayırdır.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu âyetin tefsirinde şu izahlara yer vermektedir.
“Her şeyde, hatta en çirkin görünen şeylerde hakîkî bir hüsün (güzellik) ciheti vardır. Evet, kâinâttaki her şey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona ‘hüsn-ü bizzât’ denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona ‘hüsn-ü bilgayr’ denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zâhirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizâmlar var.”[2]
Üstadın da ifadesi ile kâinatta her şey güzeldir, hayırdır ve müsbettir. Bir kısım şeyler vardır ki bizzat güzeldir. Mesela; hayat, rızık, evlat, sıhhat veya sanatlı ve süslü yaratılmış nice varlıklar insanı memnun eder. Gönlünü ve ruhunu ferahlandırır ki bunlar bizzat güzeldir.
Buna karşılık soğuk, hastalık, musibet gibi insanın dünyevi hayatını görünüşte sıkıntıya sokan şeyler de vardır. Lakin tüm bunlar insanı manen veya maddeten ilerlemeye ve olgunlaşmaya sevk eder. Ahiretini kazanmaya vesile olur. Dolayısıyla neticeleri itibarıyla hayır ve güzel olan şeylerdir. Şer gibi görünseler de içlerinde nice hayırlar saklıdır.
Mesela insanların hayatını en çok acılaştıran şeyler; hastalık, bela ve musibetlerdir. Genel anlamda bunların şer olduğuna hükmedilir. Nitekim görünüşte şer olduğu da ifade edilebilir. Lakin neticeleri itibari ile insana dünyevi ve uhrevi çok fayda ve sevap kazandırarak nice hayırlara vesile olurlar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri: “Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffî eder, kemâl bulur, kuvvet bulur, terakkî eder, netice verir, tekemmül eder, vazîfe-i hayatiyeyi yapar.”[3]
Evet insan hayatı bir hastalığa maruz kaldığı vakit bunu şer ve kötü olarak görür, ama ruhu ve kalbi tasaffi eder yani günahların kirlerinden arınır. Zira Peygamber Efendimiz (sav): "Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur.”[4] Hasta insan, yahut bir musibete maruz kalmış insan Allah’a isyan etmemek şartı ile nice manevi mertebeler kateder.
Detaylı bilgi için:
https://risale.online/soru-cevap/tahammul-dahilindeki-hastaliklarin-ihsani-ilahi-olusu
Hem musibetler hayatın kemal bulup terakki etmesine neden olur. Zira hastalıklara maruz kalan insan, aklı ile tıpta nice ilerlemeler katetmiştir. Deprem, sel gibi musibetler insanı dünya hayatında bilim ve teknoloji anlamında gelişmeye sevketmiştir. Esasen her bir icad ve buluşun perde arkasında insanlığın maruz kaldığı sıkıntı veya problemler yani şer olarak gördüğü şeyler vardır ki onu ilerleme ve gelişmeye yönlendirmiştir.
Detaylı bilgi için:
https://risale.online/soru-cevap/hayir-ve-serrin-allahtan-olmasi
Netice olarak Rabbimiz her şeyi güzel yaratmıştır. Her şey bir hayra bakar ve hayra hizmet eder. Yukarıda da ifade edildiği gibi bazı şeyler vardır ki içerisindeki hayır ve güzellikler çok sonraları ortaya çıkar belki ahirette karşımıza çıkar. Mesela Hudeybiye Antlaşması ilk bakışta Peygamber Efendimiz (sav) ve Müslümanlar aleyhinde gibi görünmüş idi. Lakin neticesinde öyle büyük hayırlar ortaya çıktı ki müşrikler kendi elleriyle Mekke ve Kâbe’yi teslim etmek zorunda kaldılar.
İşte her insanın hayatında böyle hikmetli lakin biraz acı olaylar vardır. Zira imtihan dünyasındadır. Ancak insan, aceleci olup görünüşe aldandığından hemen şer olduğuna hükmeder ve şikâyet eder. Bu sebeple Rabbimiz “…Fakat olur ki, bir şeyden hoşlanmazsınız ama, o sizin için hayırlıdır. Ve olur ki bir şeyi (de) seversiniz, hâlbuki o sizin için bir şerdir. Allah ise (sizin için hayır olanı) bilir de siz bilmezsiniz.”[5] Buyurmuştur. Hakîm olan hikmetle iş yapan O’dur. İnsan aklı, ilmi ve kudreti sonsuz bir zâtın icraatini anlayıp kavramakta elbette noksan kalmaktadır.
Üstad Hazretleri: “Şu kâinât, bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür. Mülkü sâhibine teslîm et. Ona bırak. Cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi: ‘Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler’ de. Pencerelerden seyret. İçlerine girme.”[6] Demektedir. Yani mülk Rabbimizindir. Dolayısıyla insan da O’nun mülküdür. Allah, insanda ve kâinatta istediği gibi tasarruf eder. İnsan bu tasarrufu, bu idareyi tamamen anlamaktan acizdir. Lakin bilmelidir ki Allah rahmet ve merhamet sahibidir. Asla zulmetmez. Unutulmamalıdır ki Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler.
[1] Secde, 7
[2] Sözler, s 90
[3] Lem‘alar, s 5
[4] Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966)
[5] Bakara, 216
[6] Asâ-yı Mûsâ, s 202