RİSALE-İ NUR

22.09.2025

7

"Hakkın şe’ni ittifaktır. Faziletin şe’ni tesanüttür. Düstur-u teavünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni uhuvvettir, incizaptır."

Risale-i Nur'da geçen bu ifadeleri izah eder misiniz? Ne anlamalıyız? Nasıl anlamalıyız? Ne yapmalıyız?

* *

*** ***

12.10.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Emirdağ Lahikasında geçen, Abdurrahman Salahaddin Ağabey'e ait bu ifadeye birkaç cümle öncesi ve sonrasıyla bakalım:

“Amma Hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i isti‘nâdı kuvvete bedel, hakkı kabul eder. Gâyede menfaate bedel, fazîlet ve rızâ-yı İlâhî’yi kabul eder. Hayatta düstûr-u cidâl yerine, düstûr-u teâvünü esâs tutar. Cemâatlerin râbıtalarında unsuriyet-i milliyet yerine, râbıta-i dîni ve sınıfı ve vatanı kabul eder. Gāyâtı, hevesât-ı nefsâniyenin tecâvüzâtına sed çekip rûhu maâliyâta teşvîk ve hissiyât-ı ulvîyesini tatmîn eder. Ve insanı kemâlât-ı insânîyeye sevkedip insan eder. Hakkın şe’ni ittifâktır. Fazîletin şe’ni tesânüddür. Düstûr-u teâvünün şe’ni birbirinin imdâdına yetişmektir. Dînin şe’ni uhuvvettir, incizâbdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, rûhu kemalâtâ kamçılamakla serbest bırakmak şe’ni, saâdet-i dâreyndir. Beşeriyeti saâdete kavuşturacak nûrlu yol budur. Bu nûr karşısında artık ne top, ne tüfenk, ne zırhlı, ne tayyâre, ne gaz, ne atom, hepsi tehlikesiz kalıyor. Çünkü beşeriyetin mahvına değil, saâdetine çalıştıracaktır.”[1]

Bu paragraf, öncesiyle ve sonrasıyla değerlendirildiğinde, hikmet-i felsefe ve hikmet-i Kur’an arasında bir muvazene yaparak, Kur’an’ın nasıl iki dünya saadetine vesile olduğunu ifade ediyor.

Sorunuzda geçen cümle de ise, Risale-i Nur’un birçok yerinde bahsi geçen ittifak (birlik), tesanüt (dayanışma) ve teavün (yardımlaşma) gibi hakikatleri özlü bir biçimde anlatılıyor. Şimdi bu cümleyi kısaca açıklamaya çalışalım:

“Hakkın şe’ni ittifaktır.”

Yani Hakk’ın (Allah’ın bildirdiği hakikatlerin) zorunlu neticesi, birlik ve uyum içinde olmaktır. Zira hak, hakikat, doğruluk; bunlar ayrılık sebebi değil, birleştirici kuvvetlerdir.
Çünkü hak tektir; doğru olan şeyler birbirini destekler, birbiriyle çelişmez. Hakikatin olduğu yerde ayrılık değil, ittifak (birlik) olur, kin ve rekabet ortadan kalkar. Müminler aynı hakikate (Kur’an’a) bağlandıklarında, farklı mezhepleri, meslekleri ve meşrepleri olsa bile kalpleri birleşir.

“Faziletin şe’ni tesanüttür.”

Fazilet (erdem, ahlâk, ihlâs, güzel huy) insanları dayanışmaya sevk eder. Çünkü faziletli insan kibirlenmez, üstünlük taslamaz; bilakis destek olur, paylaşır, yardım eder. Faziletli insanlar birbirinin kıymetini bilir. Böylece kin ve haset değil, yardımlaşma ve dayanışma (tesanüt) hâkim olur. İhlâslı (yalnız Allah’ın rızasını gözeten) mümin, kardeşinin başarısını kendi başarısı gibi görür. Onun meziyeti ile “şakirane iftihar”[2] eder.

“Düstur-u teavünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir.”

Yani teavün (yardımlaşma) prensibinin gereği, yardıma koşmaktır. Zira yardımlaşmanın özü, “benim işim değil” dememek; kardeşinin ihtiyacını görünce el uzatmaktır. Bu hem insanın vicdanında hem de toplum hayatında huzura vesile olan ve kâinatın her yerinde geçerli olan İlahi bir kanundur. Kur’an-ı Azimüşşan bizlere şöyle emreder:

“Hem iyilik ve takvâ üzerine yardımlaşın.”[3]

“Dinin şe’ni uhuvvettir, incizaptır.”

Yani dinin gereği ve olmazsa olmazı uhuvvet (kardeşlik) ve incizap (sevgiyle birbirine alaka)tır. Zira din; insanları birleştirir, kalpleri birbirine çeker. İman nurunun olduğu yerde nefret değil, sevgi ve çekim vardır. İmanlı kalpler birbirine meyleder ve birbirini sever. Zira;

“Mü’minler ancak kardeştir.”[4]

Netice olarak;

Hakkın şe’ni ittifaktır. Çünkü hak birdir, tektir; tefrika ve ayrılık hakikatin tabiatına zıttır. Hakkın olduğu yerde kalpler birleşir, nefisler sükûnet bulur, zihinler ittihad eder.

Ve faziletin şe’ni tesanüttür. Gerçek fazilet, benliği yıkan, kardeşliği kuvvetlendiren bir kuvvettir. Faziletli kimse rekabet etmez; kardeşini hasetle değil, muhabbetle alkışlar. Zira ihlâs, kardeşini kendi nefsine tercih ettirir ve tesanütü iktiza eder.

Hem düstur-u teavünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Çünkü yardımlaşmanın hakikî manası, sadece sözde değil, fiilde ve hâlde tezahür eder. Bir mü’min, kardeşini sıkıntıda görünce, kendi işi gibi telâşlanır. Zira cemiyetin selâmeti, ferdin feragatiyle mümkündür.

Ve dinin şe’ni uhuvvettir ve incizaptır. İman, kalpleri birbirine bağlayan İlâhî bir mıknatıs gibidir. Hakiki iman, muhabbet, cezbe ve sevgiyi netice verir. Zira iman nuru, kalplerde bir elektrik gibi cereyan eder; gönülleri birleştirir.

O hâlde ey kardeşim! Hakta ittifak et, fazilette tesanüt göster, teavünle imdada koş, dininde uhuvveti yaşa.


[1] Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 294-295.

[2] Asayı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 237.

[3] Mâide, 5/2

[4] Hucurât, 49/10


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız