19. Mektub Mucizat-ı Ahmediye Risalesi"nden 5. Nükteli İşaret'te zikredilen "Cemel Vakası, Sıffin ve Kerbela hadiselerini kısaca özetleyebilir misiniz?
“Nakl-i sahîh ile Hazret-i Alî’ye demiş: سَتُقَاتِلُ النَّاكِث۪ينَ وَالْقَاسِط۪ينَ وَالْمَارِق۪ينَ[1] Hem Vak‘a-i Cemel, hem Vak‘a-i Sıffîn, hem Vak‘a-i Havâric hâdiselerini haber vermiş. Hem Hazret-i Alî Hazret-i Zübeyr ile seviştiği bir zaman dedi: “Bu sana karşı muhârebe edecek, fakat haksızdır.”[2] Hem Ezvâc-ı Tâhirât’ına demiş: “İçinizde birisi, mühim bir fitnenin başına geçecek. Ve etrafında çoklar katledilecek.” وَتَنْبَحُ عَلَيْهَا [3]كِلَابُ الْحَوْئَبِ İşte şu sahîh, kat‘î hadîsler, otuz sene sonra Hazret-i Alî’nin Hazret-i Âişe ve Zübeyr ve Talha’ya karşı Vak‘a-i Cemel’de ve Muâviye’ye karşı Sıffîn’de ve Havâric’e karşı Harûrâ’da ve Nehrevân’da muhârebesi, o ihbâr-ı gaybînin bir tasdîk-i fi‘lîsidir.
Hem Hazret-i Alî’ye: “Senin sakalını senin başının kanıyla ıslattıracak” diye bir adamı ihbâr etmiş. Hazret-i Alî o adamı tanırmış. O da Abdurrahmân ibn-i Mülcemü’l-Hâricî’dir.[4] Hem Hâricîlerin içinde ‘Zü’s-sedye’ denilen bir adamı, garib bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havâriclerin maktûlleri içinde o adam bulunmuş. Hazret-i Alî onu hakkāniyetine huccet göstermiş, hem mu‘cize-i Nebeviyeyi i‘lân etmiş.[5] Hem Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümm-ü Seleme’nin, daha diğerlerin rivâyet-i sahîhi ile haber vermiş ki: “Hazret-i Hüseyin, ‘Taff’ yani Kerbelâ’da katledilecektir.”[6] Elli sene sonra aynı vak‘a-i ciğersûz vukūa gelip, o ihbâr-ı gaybîyi tasdîk etmiş.”[7]
Sahabeler, ümmetin en faziletlileridir. Aralarındaki ihtilaflar, kaderin bir cilvesidir ve içtihat farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav), bu gaybi olayları haber vermesi gaybi mucizelerine örneklerdir. Ehli Sünnet, hiçbir sahabeye dil uzatmamayı ve hepsine saygı göstermeyi esas alır. Bu açıdan bakıldığında, sahabeler İslam için büyük fedakârlıklar yapmış şahsiyetlerdir ve onlara hürmet esastır.
Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Ali’ye şöyle buyurdu: “Sen, Nakisîn (bîatlerini bozanlar), Kâsitîn (zalimler) ve Mârikîn (dinden çıkanlar) ile savaşacaksın.”[8] Bu hadis, Hz. Ali’nin gelecekte karşılaşacağı üç büyük gruptan haber vermektedir.
Nakisîn (Bîatlerini Bozanlar): Cemel Vakası, 656 yılında Basra’da Hz. Aişe (r.anha), Hz. Talha (ra) ve Hz. Zübeyr’in (ra) içinde bulunduğu ordu ile Hz. Ali’nin (ra) ordusu arasında gerçekleşmiştir. Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, Hz. Ali’ye biat etmişlerdi, ancak sonradan içtihatları gereği farklı bir yol izlemişlerdir. Bu nedenle “bîatlerini bozanlar” anlamında “Nakisîn” olarak anılmışlardır. Bu savaş, ashabın birbirine karşı husumetinden değil, içtihat farkılılığından kaynaklanan bir meselesidir. Hz. Ali (ra) adalet-i mahza (fert, umum için feda edilmez) ile Hz. Osman’ın katillerini cezalandırmak gerektiği kanaatindeydi. Hz. Aişe ve beraberinde bulunan diğer sahabe efendilerimiz ise adalet-i izafiye (cemaat için ferdin hakkı nazara alınmaz) ile bu olayın çözülmesinden yanaydı. Savaşta Hz. Talha (ra) ve Hz. Zübeyr (ra) başta olmak üzere çokça kişi şehit edildi.
Cemel Vakası’nın Arka Planı
Hz. Osman (ra), halifeliğinin son dönemlerinde bazı gruplar tarafından eleştirilmeye başlanmış ve çeşitli sebeplerle hoşnutsuzluk artmıştı. Neticede, Hicri 35 yılında isyancılar Medine’yi basarak Hz. Osman’ı Kur’an okurken şehit ettiler. Bu hadise, İslam tarihinde büyük kargaşaya sebep oldu.
Hz. Osman’ın şehadetinden sonra, sahabenin çoğunluğu Hz. Ali’ye biat etti ve Hz. Ali halife oldu. Hz. Osman’ın katillerinin henüz cezalandırılmamış olması bazı sahabeler tarafından eleştirildi. Özellikle Hz. Aişe (r.anha), Hz. Talha (ra) ve Hz. Zübeyr (ra) gibi sahabeleri harekete geçirdi. Peygamberimiz (sav) hanımlarına şöyle buyurdu: “İçinizde biri büyük bir fitnenin başına geçecek ve etrafında birçok insan öldürülecek.”[9] Bu hadiste bahsedilen kişinin Hz. Aişe olduğu anlaşılmaktadır.
İsmail b. Ebî Halid. Kays’ın şöyle dediğini anlatıyor: Hz Aişe (r.anha) Amiroğulları yurduna vardığında Haveb suyu başında oturanların köpekleri kendine havlamışti. Bunun üzerine Hz. Aişe: “Bu hangi su?” dedi. “El-Haveb suyu.” dediler. Hz. Aişe de: “Sanıyorum mutlaka geri dönmem gerek. Zira Rasulullah (sav)'in: “Ona El-Haveb’in köpekleri havladığı zaman (eşlerini kasdederek) içinizden birinin hali nasıl olacak!” buyurduğunu işittim. Bunun üzerine Zübeyr (ra) ona: İleri git. Dönme! Belki Allah (c.c) senin vesilenle insanların arasını sulh edecektir, dedi.[10] Hz. Aişe (r.anha), Cemel Vakası’na giderken Hav’eb bölgesine vardığında buradaki köpeklerin havladığını duymuş ve Peygamberimiz’in (sav) hadisini hatırlayarak geri dönmek istemiştir. Bu olay, onun istemeden bir fitnenin içine çekildiğini göstermektedir.
Basra’da taraflar arasında ilk başta görüşmeler oldu ve anlaşma sağlanmak üzereydi. Ancak, münafık ve fitneci unsurlar (tarih kaynaklarında genellikle Abdullah bin Sebe ve yandaşları olarak geçer), barış sürecini bozdu. Gece vakti, her iki tarafın çadırlarına baskınlar düzenleyerek her iki tarafa da karşı tarafın saldırıya geçtiğini düşündürdüler. Bunun neticesinde savaş kaçınılmaz hale geldi. İki tarafta da İslam ümmetinin büyük şahsiyetleri vardı.
Hz. Ali (ra), Hz. Zübeyr (ra) ile görüştüğünde ona şöyle dedi: “Sen bana karşı savaşacaksın, fakat haksızsın.”[11] Hz. Zübeyr (ra), Cemel Vakası’nda Hz. Aişe’nin (r.anha) yanında yer aldı. Savaş öncesinde Hz. Ali (ra) ile görüştüğünde pişman olmuş ve savaş meydanından çekilmiştir. Ne yazık ki, bir Haricî tarafından yolda şehit edilmiştir. Bu olay, sahabenin asıl niyetlerinin düşmanlık değil, ümmete hizmet olduğunu gösterir.
Hz. Talha (ra), savaş sırasında bir ok darbesiyle şehit oldu. Hz. Ali şehitler arasında Hz. Talha’yı görünce başında göz yaşı dökmüştür. Savaş Hz. Ali’nin zaferiyle sonuçlandı. Hz. Aişe (r.anha), Hz. Ali tarafından büyük bir saygıyla karşılandı ve Medine’ye geri gönderildi. Hz. Ali, savaş sonrası büyük bir merhamet göstererek düşmanlarına karşı af ilan etti. Ehl-i Sünnet alimlerine göre, Hz. Ali (ra) ve ona karşı olan sahabeler, içtihat yapmışlardır. Hz. Ali içtihadında isabetli diğer sahabeler içtihadında hatası yapmışlardır. İki tarafında niyetleri adaletin sağlanmasıydı.
Kâsitîn (Zalimler): Sıffîn Savaşı’nda (657), Hz. Ali (ra) ile Hz. Muaviye (ra) karşı karşıya geldi. Hz. Muaviye, Hz. Osman’ın katillerinin bulunması gerektiğini savunarak halifeliğini tanımadı ve taraflar Fırat Nehri yakınındaki Sıffin’de savaşa girdiler. Çatışmalar, Kur'an sayfalarının mızraklara takılmasıyla durdu ve hakem olayı yaşandı. Bu olay, İslam dünyasında büyük bir fikri ayrılığa sebep oldu.
Bu savaş hilafet ve saltanat muharebesidir. Hz. Ali dinin hükümlerini, İslam’ın hakikatlerini ve ahireti esas tutup, saltanatın ve siyasetin kanunlarını ona feda ediyordu. Hz. Muaviye (ra) ve taraftarları ise hayatı içtimaiye-i İslamiyeyi saltanat siyasetleriyle takviye etmek istiyorlardı. Azameti bırakıp ruhsatı tercih ettiler. Hz. Muaviye (ra) kendisini siyaset alemine girmeye mecbur gördüğü için Hz. Ali’nin karşısında yer aldı. Hz. Ali’ye karşı haksız yere savaş açtıkları manasında "Kasıtîn" olarak anılmışlardır.
Sıffin Savaşın Arka Planı
Cemel Vakası’ndan sonra Hz. Ali, devleti yeniden düzenlemeye çalışırken, Şam Valisi Muaviye bin Ebu Süfyan, Hz. Osman’ın kanının yerde kalmaması gerektiğini savunarak Hz. Ali’ye biat etmeyi reddetti. Aynı zamanda, Hz. Osman’ın akrabası olduğu için onun kanını talep etme hakkına sahip olduğunu iddia ediyordu. Ancak Hz. Ali, önce devlet otoritesinin sağlanması ve isyanların bastırılması gerektiğini savundu. Sonuç olarak, iki taraf arasında savaş kaçınılmaz hale geldi.
Hz. Ali, Hz. Muaviye ile barışçıl yollarla anlaşmaya çalıştı ancak Hz. Muaviye, Hz. Osman’ın kan davasını gerekçe göstererek biat etmeyi kabul etmedi. Hz. Ali, birlik ve beraberliği sağlamak için Kûfe’de hazırlık yaparak 90.000 kişilik bir ordu topladı. Hz. Muaviye ise 80.000 kişilik bir ordu ile Sıffîn’de onu karşıladı. Başlangıçta küçük çatışmalar yaşanmıştı. Taraflar arasında zaman zaman elçiler gidip geldi, fakat bir anlaşma sağlanamadı. Hicri 37 yılının Zilhicce ayında büyük bir savaş başladı ve 110 gün sürdü.
Savaş, Hz. Ali’nin lehine dönmeye başladığında, Hz. Muaviye’nin komutanlarından Amr bin Âs’ın (ra) önerisiyle Şam ordusu mızraklarının ucuna Kur’an sayfaları taktı. Böylece hakem olayı başladı. Hz. Ali, Ebû Musa el-Eş‘arî’yi Hz. Muaviye ise Amr bin Âs’ı hakem olarak seçti. Ancak Amr bin Âs (ra), diplomatik ve siyasi zekâsıyla Ebû Musa el-Eş‘arî’yi (ra) yanılttı. Sonuçta, Hz. Muaviye kurnazca bir manevrayla kendini halife ilan ettirdi. Hakem Olayı, Hz. Ali’nin otoritesini sarsarken, Hz. Muaviye’yi daha güçlü bir konuma getirdi.
Bu iki hadise, ümmet için birer imtihan olmuştur. Ancak sahabe arasında cereyan eden bu olayları değerlendirirken, Ehli Sünnet’in şu prensibini hatırlamak gerekir: Sahabeler içtihat etmişlerdir. İçtihatta isabet eden iki sevap, hata eden bir sevap almıştır. Her iki taraftan da vefat eden Müslümanlar cennete gitmiştir.
Mârikîn (Dinden Çıkanlar): Sıffin Savaşı’ndan sonra hakem olayına karşı çıkan ve hem Hz. Ali’yi hem de Hz. Muaviye’yi haksız bulan bir grup oluştu. Bunlara "Hariciler" denildi. Haricîler, başlangıçta Hz. Ali’yi (ra) desteklerken, Hakem Olayı’ndan sonra ona karşı cephe aldılar. Hz. Ali (ra), onların fitnesini ortadan kaldırmak için Nehrevân’da (658) onlarla savaştı. Haricîler, İslam’ın temel prensiplerini çiğnedikleri için "dinden çıkanlar" anlamında "Mârikîn" olarak isim verilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav): “Haricîlerin içinde ‘Zü’s-sedye’ denilen bir adam, belirgin bir işaretle tanınacak.”[12]) buyurmuşlardır. Hz. Ali (ra), Nehrevân Savaşı’ndan sonra öldürülen Haricîler arasında bu kişiyi bulmuş ve Peygamber Efendimizin (sav) mucizesinin gerçekleştiğini ilan etmiştir.
Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’ye (ra) şöyle dedi: “Senin sakalını başının kanı ile ıslatacak bir adam var.”[13] Bu hadisi şerif, Hz. Ali’nin (ra) şehit edileceğini haber vermektedir. Nitekim Abdurrahman bin Mülcem adlı bir Haricî, Hz. Ali’yi (ra) 661 yılında sabah namazında secdedeyken hançerleyerek şehit etti.
Vakıa-i Ciğersûz (Kerbela Vakası): 680 yılında Hz. Hüseyin (ra) ve ailesi Emevi Halifesi Yezid’e biat etmeyi reddettiği için Kerbela’da Yezid’in ordusu tarafından şehit edildiler. Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Hüseyin’in (ra) Kerbelâ’da şehit edileceğini haber verdi. Ümm-ü Seleme’nin (r.anha) ve diğer bazı ravilerin rivâyet-i sahîhi ile haber vermiş ki: “Hazret-i Hüseyin, Taff yani Kerbelâ’da katledilecektir.”[14] Bu olay Şii-Sünni ayrılığında büyük bir etkiye sahip olmuştur.
Hadisenin Gelişimi:
Yezid, hilafeti devralınca Müslümanlardan biat almak istedi. Ancak birçok sahabe ve Ehl-i Beyt mensubu, Yezid’in İslam’a uygun bir yönetim sergilemeyeceğini düşündü. Özellikle Medine’de bulunan Hz. Hüseyin (ra), Hz. Abdullah bin Zübeyr (ra) ve Hz. Abdullah bin Ömer (ra) gibi önde gelen isimler Yezid’e biat etmeyi reddetti.
Küfe halkı, Hz. Hüseyin’e (ra) mektuplar yazarak onu kendilerine lider olarak davet etti. Küfeliler, Ehl-i Beyt’e büyük bir sevgi besliyor ve Hz. Hüseyin’in halife olması gerektiğini düşünüyorlardı. Hz. Hüseyin, önce amcasının oğlu Müslim bin Akil’i (ra) Küfe’ye göndererek durumu araştırmasını istedi. Müslim bin Akil Küfe’ye vardığında halkın büyük ilgisini gördü ve Hz. Hüseyin’e gelmesi için haber gönderdi. Hz. Hüseyin, ailesi ve yakınlarıyla birlikte yaklaşık 72 kişi ile Küfe’ye doğru yola çıktı. Ancak Küfe Valisi Ubeydullah bin Ziyad, halkın Hz. Hüseyin’e olan desteğini fark edince Müslim bin Akil’i idam ettirdi ve Küfe’yi sıkı bir kontrol altına aldı. Hz. Hüseyin, yolda Müslim bin Akil’in öldürüldüğünü haber aldı fakat geri dönmedi. Nihayetinde 2 Muharrem 680’de Kerbela denilen yere ulaştı. Yezid’in ordusu, Hz. Hüseyin’in (ra) geçişini engelleyerek onu Kerbela çölünde kuşatma altına aldı. Bu kuşatma sırasında Hz. Hüseyin (ra) ve beraberindekiler, su kaynaklarından mahrum bırakıldılar. Günlerce süren susuzluk onları zayıflattı. 10 Muharrem 680 (Aşura Günü) sabahı, Yezid’in ordusu saldırıya geçerek Hz. Hüseyin’i (ra) ve yanındaki az sayıda kişiyi şehit ettiler.
Bu olaylar, İslam tarihinin en hassas kırılma noktalarından olup, sonraki dönemlerde siyasi ve itikadi mezhep ayrılıkları derinleştirmiştir. Hem Cemel Vakası, hem Sıffîn Savaşı, hem Nehrevân Savaşı, hem Kerbela hadisesi Peygamberimizin (sav) haber verdiği gibi gerçekleşmiştir.
Detaylı bilgi için lütfen bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/hariciler
https://risale.online/soru-cevap/hakem-olayi
https://risale.online/soru-cevap/kerbela-olayi
[3] Onlara havaib köpekleri havlayacak.
[5] Ahmet Bin Hanbel, Müsned, c.3, s. 1321; Müslim, c.2, s. 1744
[6] Ahmet Bin Hanbel, Müsned, c.3, s.242
[7] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2013, s. 235
[8] Hakim, c. 3, s. 150; Mucmu-l zevaid, c.5, s. 186
[9] Ahmed Bin Hanbel, Müsned , c.6, s. 52; Musannif İbni Şeybe, c. 7, s. 536
[10] Müsned 6/52, 97; Beyhak Dela 6/410; Ibn Ebi Şeybe 15/260; Ibnı Hibban S/258; Hakim 3/120; Ibni Âdiy 4/1627 İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam,2/94-95
[11] Hakim, c.3, s. 413; Musannif İbni Şeybe, c. 7, s. 545
[12] Ahmet Bin Hanbel, Müsned, c.3, s. 1321; Müslim, c.2, s. 1744
[13] Kenz-ul ummal, c.13, s.62
[14] Ahmet Bin Hanbel, Müsned, c.3, s. 242