Bediüzzaman hazretlerinin şöyle bir izahı var.
"Gülistan sâhibi Şeyh Sa‘dî-i Şîrâzî naklediyor ve diyor ki: “Ben bir ehl-i kalbi tekkede, seyr ü sülûk ile meşgul iken görmüştüm. Birkaç gün sonra onu talebeler içinde, medresede gördüm. ‘Ne için o feyizli tekkeyi terkedip, bu medreseye geldin?’ dedim. O dedi ki: ‘Orada herkes yalnız kendi nefsini, eğer muvaffak olursa kurtarabilir. Burada ise, bu âlîhimmet şahıslar kendileriyle beraber çoklarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ulüvv-ü cenâblık ve ulüvv-ü himmetlik, bunlardadır. Fazîlet ve himmet bunlardadır. Onun için buraya geldim.’ ” Şeyh Sa‘dî bu vâkıayı, kısaca hulâsasını Gülistan’ında yazmıştır.
Acaba, talebelerin, نَصَرَ، نَصَرُوا، نَصَرَتْ gibi sarf ve nahvin küçücük mes’eleleri tekkelerdeki virdlere râcih gelirse, Risâle-i Nûr, اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَبِالْيَوْمِ الْأٰخِرِ ’deki hakāik-i kudsiye-i îmâniyeyi en kat‘î ve vâzıh bir sûrette ders verip, en muannid zındıkları ve en mütemerrid feylesofları sustururken......." Saîdü’n-Nûrsî
Fakat burada tasavvufu yanlış anlamamak lazımdır. Bu noktadaki izahlar için lütfen aşağıdaki linklere bakınız.