Soru

“Evet, bu zamanda merak ile, radyo vâsıtasıyla, ciddî alâkadârâne küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve ma‘nevî pek çok zararları vardır. Ya aklını dağıtır, ma‘nevî bir dîvâne olur; ya kalbini dağıtır ma‘nevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, ma‘nevî bir ecnebî olur.”

Kastamonu Lahikası'nda geçen bu cümlelerde, "Ya aklını dağıtır, ma‘nevî bir dîvâne olur; ya kalbini dağıtır ma‘nevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, ma‘nevî bir ecnebî olur." kısımlarını nasıl anlamalıyız? Misallerle açıklayabilir misiniz?

Tarih: 1.03.2025 22:51:53

Cevap

“Suâl: Bize verdiğiniz cevâbda diyorsunuz: “Siyâsî geniş dâirelere merak ile ta‘kîb eden, küçük dâireler içinde vazîfelerine zarar eder. Bunun îzâhını istiyoruz?”

Elcevâb: Üstâdımız diyor ki: “Evet, bu zamanda merak ile, radyo vâsıtasıyla, ciddî alâkadârâne küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve ma‘nevî pek çok zararları vardır. Ya aklını dağıtır, ma‘nevî bir dîvâne olur; ya kalbini dağıtır ma‘nevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, ma‘nevî bir ecnebî olur.”[1]

"Ya aklını dağıtır, ma‘nevî bir dîvâne olur."

Dünya siyasetini ve günlük olayları sürekli takip eden, bunlara yoğun şekilde kafa yoran insan, zihnini birçok gereksiz bilgi ve düşüncelerle meşgul eder. Sürekli değişen gündem içinde boğulanlar, kendi asli görevlerinden, manevi hayatından kopabilir. Zihni dağınık hâle geldiğinden, sürekli endişe ve karmaşa içinde yaşamak durumunda kalır.

Mesela; Bir kişi gün içinde saatlerce sosyal medyada veya haber kanallarında krizleri, ekonomik dalgalanmaları takip ederek o kadar çok bilgiyi yüklenir ki zihni yorulur, karar verme noktasında iradesi zayıflar. Farkında olmadan kendi hayatındaki önemli sorumluluklarını ihmal etmeye başlar. Namazını aksatır, ibadetlerine yoğunlaşamaz, sürekli kaygılanmaya ve endişelenmeye başlar. Bu kişi artık “manevi bir divâne” durumuna düşerek hep ihtimaller ve senaryolar ile huzursuz bir şekilde yaşar.

"Ya kalbini dağıtır, ma‘nevî bir dinsiz olur."

Sürekli dünyadaki olumsuzluklarla meşgul olan birinin, zamanla kalbî olarak yorulur, ümitsizliğe düşer. Devamlı zulüm, adaletsizlik ve kargaşa haberleriyle meşgul olan kişi, “Bu kadar zulüm varken Allah neden müdahale etmiyor?” gibi şüphelere düşebilir. Bunların etkisiyle imanî olarak zayıflar, kalbi Allah’tan ve manevi değerlerden soğuma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Başlangıçta üzüntü duyup, yardım etmeye çalışırken, zamanla kader inancını sorgulamaya başlayıp manevi kopuşlar yaşayan çok örnekler ile karşılaşıyoruz. Böylece “manevi bir dinsiz” olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

"Ya fikrini dağıtır, ma‘nevî bir ecnebî olur."

Dış dünyanın siyasetini, olaylarını ve ideolojilerini takip edenler zamanla kendi değerlerini unutur. İlk zamanlarda sadece merak olarak başladığı bu takip süreci, zamanla fikir dünyasını ele geçirir. Kendi toplumunun ve dininin bakış açısını bırakıp, başka ideolojilerin bakış açılarıyla -güya objektif olarak- yorumlar yapmaya başlar.

Mesela; Bir genç, Batılı düşünürleri, filozofları ve siyasetçileri sürekli takip ederse, başlangıçta sadece bilgi edinmek için takip ederken, zamanla onların fikirlerini daha mantıklı bulmaya başlar. Kendi inancını ve kültürünü küçümsemeyle devam eder. Sonunda İslamî bakış açısından koparak tamamen farklı bir düşünce yapısına bürünür. Artık “manevi bir ecnebî" (yabancı) hâline gelmiş olur.

Bu üç ihtimalde de kişinin dengesini kaybettiğini görüyoruz: Aklını dağıtan kişi, zihinsel olarak yorulup hayatını kontrol edemez hâle gelir. Kalbini dağıtan kişi, ümitsizlik veya isyan duygularıyla inancını kaybeder. Fikrini dağıtan kişi, kendi değerlerinden uzaklaşarak başkalarının fikirlerini benimsemeye başlamış olur. Bu sebeplerden dolayı Bediüzzaman Hazretleri, kişinin kendi sorumluluklarını öncelemesini, dünyadaki hadiselere gereğinden fazla dalmaması gerektiğini ders veriyor.

Ancak buradaki tavsiye, siyasetten ve dünya olaylarından tamamen bîhaber yaşayın manasında değildir. Dengeyi ve ölçüyü kaybetmeyecek şekilde yaşamak manasındadır. Bediüzzaman Hazretleri kendisi seçimde oy kullanmıştır, 1. Dünya Savaşı'nda cihat vazifesi çıkınca en önde gönüllü alay komutanı olarak meydanda fiilen cihat etmiştir.

Bizimde, Gazze hadisesine kayıtsız kalmamız elbette düşünülemez. Çünkü oradaki hadise İslam’ın izzet ve şeref davasıdır. Elimizden gelirse elimizle, gelmezse dilimizle buna da gücümüz yetmezse kalbimizle bu zulme karşı çıkmak Peygamber Efendimiz (sav)‘in hadis-i şeriflerinden aldığımız bir derstir. Bu davada asla tarafsız değiliz, Gazze’li mazlumların ve mücahitlerin haklı davalarının tarafında yer alıyoruz. Boykot yaparak, Siyonist çetelerinin zulümlerini anlatarak, kalben bu zalimlere buğz ediyoruz. Gazze’li Müslüman kardeşlerimize her namazda dua etme vazifemizin olduğunu unutmamak lâzımdır. Fakat bu konuda da Bediüzzaman Hazretlerinin dediği ölçülere dikkat etmemiz gerekir. Vazifeden kaçmamalıyız, vazifemiz haricinde fuzuli kargaşalara da teslim olmamalıyız. Aklımızı, kalbimizi, fikrimizi dağıtmamalıyız.

Ayrıca lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/ustad-ve-siyaset

https://risale.online/soru-cevap/cihan-harbinden-daha-buyuk-bir-hakikat


[1] Bediüzzaman Saidi Nursi, Kastamonu Lahikası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2013, s. 35-36


Yorum Yap

Yorumlar