Soru

"Çünki sâir vakitlerde mecbûriyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakîkî açlık hissetmedikleri zaman, çok ni‘metlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i ni‘met anlaşılmıyor. Halbuki iftâr vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymetdar bir ni‘met-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehâdet eder. Padişahtan tâ en fukarâya kadar herkes, Ramazân-ı Şerîf’de o ni‘metlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü ma‘nevîye mazhar olur..."

Ramazan-ı Şerif'e dair olan risaledeki bu ifadeleri kısaca izah eder misiniz?

Tarih: 27.02.2025 21:41:23

Cevap

Çünki sâir vakitlerde mecbûriyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakîkî açlık hissetmedikleri zaman, çok ni‘metlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i ni‘met anlaşılmıyor. Halbuki iftâr vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymetdar bir ni‘met-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehâdet eder. Padişahtan tâ en fukarâya kadar herkes, Ramazân-ı Şerîf’de o ni‘metlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü ma‘nevîye mazhar olur. Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle, “O ni‘metler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in‘âmıdır. Onun emrini bekliyorum” diye, ni‘meti ni‘met bilir. Bir şükr-ü ma‘nevî eder. İşte bu sûretle oruc, çok cihetlerle hakîkî vazîfe-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.[1]

Ramazan harici günlerde bir açlık durumu yaşamayan, bolluk içinde yaşayan insanlar gerçek açlığı hissetmediği için nimetlerin kıymetini tam anlamıyla kavrayamaz. Sürekli nimetler içinde olanlar, nimetlerin farkında olmayabilir ve sıradan görebilir. Tok insan, özellikle de zengin ise, kuru bir ekmeğin değerini anlayamaz. Çünkü her zaman çeşitli ve lezzetli yiyeceklere ulaşabildiği için, kuru ekmek ona sıradan ve değersiz görünebilir.

Derece-i ni‘met, bir nimetin ne kadar kıymetli olduğuna işarettir. Tok olan insan, nimetin değerini tam olarak hissedemez. Fakat gün boyunca aç kalan bir Müslüman, iftar vakti geldiğinde kuru bir ekmeğin dahi Allah’ın büyük bir nimeti olduğunu anlar. Tat alma duyuları açlık çektiğinden, iftar anında o kuru ekmeğin veya o bir yudum suyun aslında çok kıymetli nimetler olduğunu insana hissettirir. Açlık, insanın nimetlere olan ihtiyacı ile ilgili farkındalığını artırır. İster Padişah olsun, isterse fakir herkes aynı açlığı yaşar ve nimetlerin kıymetini anlar.

Şükr-ü ma‘nevî için lütfen bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/ramazan-daki-sukr-u-ma-nevi

İnsanın en öncelikli vazifesi şükretmektir. Oruç, bu şükrün anahtarıdır, insanı gerçek şükre ulaştırır.

Çok cihetlerle ifadesi, orucun sadece aç kalmaktan dolayı şükre yönlendirmediğini, birçok yönüyle insana şükretmeyi öğrettiğini gösterir. Oruç sayesinde insan, nimetlerin değerini anladığı gibi diğer insanların özellikle fakirlerin ve muhtaçların acınacak hallerini tam anlamıyla anlar. Zekât ve sadaka gibi Ramazan ayındaki diğer yardım vesilelerinin de neden kıymetli olduğunu anlar. Oruçlu bir insana iftar yaptırmak, farklı insanlarla aynı sofranın başında birleşmek, teravih namazlarında hep beraber saflarda omuz omuza olmak, sahur yemeğinin bereketini hissetmek gibi daha birçok yönleriyle kulun Allah’a bağlılığını sağlamlaştırır. İnsan, kul olduğunu idrak eder ve kendisine bu kadar çok nimetler veren Rabbine karşı şükür vazifesini en güzel şekilde yapmaya gayret eder.

İlave malumat için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/ramazan-risalesi


[1] Bediüzzaman Saidi Nursi, Mektubat mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2011, c.2, s.283


Yorum Yap

Yorumlar