Tasavvuf ehlinin yaptığı rabıta-i mevt şöyledir; Bir tabuta girmek suretiyle veya düşünce itibariyle ben şimdi öldüm. Beni yıkayıp kefenliyorlar, şimdi beni omuzlara aldılar. Şimdi musalla taşına koydular. Şimdi cenaze namazımı kılıyorlar. Yine omuzlara aldılar. İşte kabre geldim. Beni mezara koyuyorlar. Şimdi üstüme toprak atıyorlar. Toprak atma işi bitti. Hoca efendi dua ve telkin yapıyor. Herkes beni bırakıp gitti. Şimdi sorgu melekleri geliyor gibi ölümü hazırdaki zamana yani şimdiki zamana getirip öylece düşünüyor. Bundan nefsi ibret ve ders alıyor.
Ehl-i hakikatin yaptığı rabıta-i mevt ise, ölümü şimdiki zamana getirmek ve yukardaki tefekkürü yapmak suretiyle değildir. Çünkü tabuttan çıkınca veya tefekkürü bırakınca yine dünyaya dalmak durumu olabilir. Bunun yerine ölüm hakikatini düşünüp ben kat'i bir şekilde öleceğim. Benim gibi asrımızdaki herkes de ölecek. Hem dünya da ölecek diye hakikati düşünmek, ölüme fikren gitmek ve nazaran bakmak da bir çeşit rabıta-i mevttir. Her an ölüm gelebilir ve hazır olduğunu bilerek ve inanarak yapılan bir tefekkür oluyor. Bu şekildeki düşünceyle ölüme hazırlık yapılmış oluyor.
Ayrıca bakınız;

