"mevcûdâtın kemâlleri, Sâni‘e müteveccih yüzlerinde tesbîh ve ibâdet ile tezâhür eder."
Mevcudat'ın Sani'e bakan tesbih ve ibadeti nedir ve nasıl o tesbih ve ibadette o muvcudatın kemali belli olur görünür ne demektir?
Bahse konu yer şöyledir:
"Öyle de; ibâdeti ve namazı terkeden adam, Sultân-ı Ezel ve Ebed’in raiyeti hükmünde olan mevcûdâtın hukukuna ehemmiyetli bir tecâvüz ve ma‘nevî bir zulüm eder. Çünki mevcûdâtın kemâlleri, Sâni‘e müteveccih yüzlerinde tesbîh ve ibâdet ile tezâhür eder. İbâdeti terkeden, mevcûdâtın ibâdetini görmez ve göremez, belki de inkâr eder. O vakit ibâdet ve tesbîh noktasında yüksek makamda bulunan ve herbiri birer mektûbât-ı Samedâniye ve birer âyîne-i esmâ-yı Rabbâniye olan mevcûdâtı; âlî makamlarından tenzîl ettiğinden ve ehemmiyetsiz, vazîfesiz, câmid, perişan bir vaz‘iyette telakkî ettiğinden, mevcûdâtı tahkîr eder; kemâlâtını inkâr ve tecâvüz eder. Evet herkes kâinâtı, kendi aynasıyla görür. Cenâb-ıHak insanı, kâinât için birmikyâs, bir mîzân sûretinde yaratmıştır. Her insana bu âlemden hususî bir âlem vermiş. O âlemin rengini, o insanın i‘tikād-ı kalbîsine göre gösteriyor.
Meselâ, gāyet me’yûs ve mâtemli olarak ağlayan bir insan, mevcûdâtı ağlar veme’yûs bir sûrette görür. Ve gāyet sürûrlu ve neş’eli ve müjdeli ve kemâl-i neş’esinden gülen bir adam, kâinâtı neş’eli, güler gördüğü gibi, mütefekkirâne ve ciddî bir sûrette ibâdet ve tesbîh eden adam, mevcûdâtın hakîkaten mevcûd ve muhakkak olan ibâdet ve tesbîhâtlarını, bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkâr ile ibâdeti terkeden adam; mevcûdâtı, hakîkat-i kemâlâtına tamamıyla zıd ve muhâlif ve hatâ bir sûrette tevehhüm eder ve ma‘nen onların hukuklarına tecâvüz eder." (23. Lema)
Aşağıdaki ayet-i Kerimelerden anlıyoruz ki yaratılmış olan mahlukatın her birirsi kendi diliyle Allah'ı tesbih eder ve O'na ibadet eder.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ı tesbîh etmektedir. O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.(Haşr-1)
Yedi gök ile yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbîh eder. Ve O’na, hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat (siz) onların tesbihlerini anlamazsınız. Şübhesiz ki O, Halîm (azabda hiç acele etmeyen)dir, Gafûr (çok bağışlayan)dır.(İsra-44)
Göklerde ve yerde ne varsa, Allah’ı tesbîh etmektedir. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.(Hadid-1)
Bunlar ve benzeri ayeti kerimelerin tefsirlerinde alimler şöyle izahat yapıyorlar.
Kâinat onu tesbih eder. Yer, gök ve bunlarda bulunan mahluklar onu tesbih, takdis ve tenzih eder. Bu varlık aleminde ne varsa, hepsi Allah'ın büyüklüğünü söyler onun birliğine şahitlik eder. Maviliği ile gökler, yeşilliği ile tarlalar, göz alıcı ile bağlar, hışırtıları ile ağaçlar, şırıltıları ile sular, nağmeleriyle kuşlar, doğması ve batması ile güneş, yağmur yağdırmasıyla bulutlar, evet bütün bunlar, Allah'ı tesbih eder ve onun birliğine şahitlik eder: Her şeyde onun birliğini gösteren bir delil vardır. Fakat siz bunların tesbihini anlayamazsınız. Çünkü onlar sizin dilinizle tesbih etmezler. (Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/380.)
Her bir varlığın kendine mahsus bir dil ile yaptığı ibadetten başka yapmış olduğu işi de onun bir nevi ibadetidir. Mesela güneşin ısısı ve ısşığıyla aynı yörüngede devamlı dönmesi onun bir ibadetidir. Arını bal yapması ve ipek böceğinin ipek yapması da bir ibadettir.
Varlıklar, yapmış oldukları vazifeler, ibadetler ve tesbihlerden başka Allah'ın isim ve sıfatlarına ayna olarak kemale erer ve mükemmelleşirler.
Mevcudattaki bu harikalıkları ancak Allah'ı tanıyanlar ve Allah'a ibadet edenler anlar. O varlıkların bu durumunu Allah'ı tanımayan ve ibadeti terk edenler göremezler. Hatta inkar bile ederler. Herbiri Cenab- Hakk'ın birer mektubu ve herbiri Cenab-ı Hakk'ın birer isminin aynası olan o sanatları o yüksek makamlarından başaşağı düşürürler. Çünkü onları vazifesiz, başıboş, donuk birer varlık gibi gördüklerinden onları önemsiz ve değersiz zannederler.
Evet herkes kâinâtı, kendi aynasıyla görür. Cenâb-ı Hak insanı, kâinât için bir ölçü sûretinde yaratmıştır. Her insana bu âlemden hususî bir âlem vermiş. O âlemin rengini, o insanın kalbindeki itikadına göre gösteriyor.
Mesela bu sanatlardan bir tanesi de insandır.
Bediüzzaman hazretleri yermi üçüncü sözde insanın kıymetinin de Allah'a olan iman ile olduğunu şöyle izah eder.
İnsan nûr-u îmân ile a‘lâ-yı illiyyîne çıkar, cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, cehenneme ehil olacak bir vaz‘iyete girer. Çünki îmân, insanı Sâni‘-i Zülcelâl’ine nisbet ediyor. Îmân bir intisâbdır. Öyle ise insan, îmân ile insanda tezâhür eden san‘at-ı İlâhiye ve nukūş-u esmâ-yı Rabbâniye i‘tibâriyle bir kıymet alır. Küfür o nisbeti kat‘ eder. O kat‘dan san‘at-ı Rabbâniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde i‘tibâriyle olur. Madde ise, hemfâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvâniye olduğundan kıymeti hiç hükmündedir.
Bu sırrı bir temsîl ile beyân edeceğiz. Meselâ, insanların san‘atları içinde nasıl ki maddenin kıymeti ile san‘atın kıymetiayrı ayrıdır. Bazen müsâvî, bazen madde daha kıymetdar, bazen oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddedebeş liralık bir san‘at bulunuyor. Belki bazen antika olan bir san‘at bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesibeş kuruşa da değmiyor. İşte öyle antika bir san‘at antikacıların çarşısına gidilse, hârikapîşeve pek eski hünerver san‘atkârına nisbet ederek, o san‘atkârı yâd etmek sûretiyle ve o san‘atla teşhîr edilse, bir milyonfiyatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahâsına alınabilir.
İşte insan, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir san‘atıdır. Ve en nâzik ve nâzenîn bir mu‘cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinâta bir misâl-i musaggar sûretinde yaratmıştır. Eğer nûr-u îmân içine girse, üstündeki bütün ma‘nîdâr nakışlar o ışıkla okunur. O mü’min şuûr ile okur ve o intisâbla okutur. Yani “Sâni‘-i Zülcelâl’in masnûuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” gibi ma‘nâlarla insandaki san‘at-ı Rabbâniye tezâhüreder.(Sözler-103)
ayrıca bakınız
/soru-cevap/iman-ve-aleme-bakis-munasebeti