Bediüzzaman Said Nursi

27.07.2014

3068

Bediüzzaman Hazretlerinin İngilizlerle Mücadelesi

Bediüzzaman Hazretlerinin Kurtuluş Savaşı'nın başlatılmasında ve İngilizlerin İstanbul'u terk etmelerinde katkısı veya birincil bir etkisi var mıdır?

Ayrıca süreç hakkında genel bilgi verebilir misiniz?

27.08.2014 tarihinde soruldu.

Cevap

Kurtuluş Mücadelesinin Başlama Süreci

1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkan Osmanlı'yı yeni bir mücadele bekliyordu. İşgalci devletlere karşı vatan sathını muhafaza etmek için bir Milli Mücadele Hareketi’nin başlamasına ihtiyaç vardı. Maruz kalınan bu işgallere karşı birleşik bir cephe olmadığı için her muhit kendi silahlı savunmasını oluşturmak zorundaydı. Anadolu merkezli olan ve bulundukları bölgede savaşan bu silahı kuvvetler, bilinen ismi ile Kuvâ-yı Milliye olarak adlandırılıyordu. İstanbul’da çok destekçisi bulunan bu yapılanmayı destekleyenler arasında Bediüzzaman Hazretleri de bulunuyordu

İngilizlerin İstanbul'u İşgali

İngilizlerin İstanbul’u ilk işgali 13 Kasım 1918’de Mondros Mütarekesi’nden sonra başladı. Büyük bir İtilaf donanması Boğaz’dan geçerek şehre girdi ve limana demirledi. Devlet daireleri, telgraf ve ulaşım hatları onların kontrolüne geçti. Halk büyük bir şaşkınlık ve endişe yaşadı, şehir fiilen İngilizlerin denetimine girdi. Bu durum, 16 Mart 1920’deki resmî işgale kadar giderek sıkılaşarak devam etti.

1920’de İngilizlerin -bu sefer resmî olarak- ikinci kez İstanbul’u işgal etmesi ile Milli Mücadele farklı bir boyut kazanmış oldu. Artık savaş sadece maddi değil fikri ve manevi anlamda da gerçekleşiyordu. Emperyalist bir devlet olan İngiltere kendi sömürgeci ve mandacı yapısını halka kabul ettirmek ve meşru göstermek için din adamlarını kullanıyor ve kendi aleyhinde fetvalar ile halk nazarında meşruluğunu ispatlamak istiyordu. Ayrıca işgalciler, ahlaksızlığı, alkol kullanımını ve medeniyetlerinin diğer günahlarını kasıtlı olarak teşvik ederek Türklerin moralini ve ahlakını bozmaya çalıştılar. Bunlar ile beraber İslâm’ı gözden düşürme girişimiyle sinsice bir Hristiyanlaştırma politikalarını uygulamaya başladılar.1 

İngilizler, kendilerini işgalci değil de kurtarıcı göstermek için her yolu deniyor, İstanbul’daki tüm güç ve etki alanlarını kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorlardı. Bu süreç de Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de onların tesirini etkisiz hale getirmek için uğraşıyordu. Mesela, İngilizlerin Anadolu’daki Kuvâ-yı Milliye’yi kınayan broşürler yayınlanması istendiğinde Dârü’l-Hikmet’in buna karşı çıkması üzerine bu planları sekteye uğramıştır. Diğer yandan, Kuvâ-yı Milliye’yi kınayan meşhur fetva, yine bu kurumun çabalarıyla, Bediüzzaman Hazretlerininde karşı bir risale yazması neticesinde akîm kalmıştır.

Ayrıca Saray’a baskı yaparak, Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesi veren grupların isyancılar, âsiler olduğuna ve onlarla savaşıp etkisiz hale getirmenin Müslümanların omuzlarına bir vecibe olarak yüklendiğini ifade eden bir fetva yayınlamaya mecbur ettiler. Nisan 1920’de yayınlanan böyle bir fetvayı imzalamak yerine istifayı seçen Şeyhülislam Haydârizâde İbrahim Efendi’nin yerine bu makama atanan Dürrizâde Abdullah Efendi, İngilizlerin istemiş olduğu bu fetvayı onaylayıp yayınladı.2 

Bediüzzaman Hazetleri’nin İngilizlere Karşı Mücadelesi

İngilizler, İstanbul’u işgal ettikten sonra, Müslümanlara birçok zulüm ve eziyet çektirmişlerdir. İslâm’ın izzetini kırmak, ve kıymetini düşürmek için insanların akıllarında İslâmiyet’le alakalı şüphe ve vesveseler vermek için türlü entrikalar yapmışlardır. Bunlardan birisi, İngiliz Anglikan Kilisesi tarafından, Meşihat-ı İslâmiye’ye cevaplandırılması üzere İslâmiyet’le alakalı altı sual yöneltilmesi oldu. Üstelik sordukları bu altı suale mufassal değil, sadece altı yüz kelimeyle özet bir cevap verilmesini talep etmişlerdir.

Meşihat makamı da bu soruları Dârü’l-Hikmet’e havâle ederek cevap vermelerini talep etmiştir. Dârü’l-Hikmet’te vazife yapan Abdülaziz Çaviş ile İzmirli İsmail Hakkı ve Elmalılı Hamdi Yazır bu suallere cevaben birer kitap yazmışlardır. O sıralar Dârü’l-Hikmet’te âza olan Bediüzzaman Hazretleri de sonraki yıllarda bu hadiseyi şöyle anlatır:

…Bana dediler:
-Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelimeyle cevap istiyorlar.
-Ben dedim:
-Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile de değil, hatta bir kelimeyle değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum. Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakika, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lazım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün yüzüne!3 

Bu konuda detaylı izah için lütfen bakınız;

Anglikan Kilisesi'nin Altı Suali

Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri o sıralarda neşrettiği ‘’Rumuz’’ adlı esinde, bu suallere, soranlar için değil duyan Müslümanların kafalarının karışmaması için ‘’Yüksekten Bakmak İsteyen Dessas Bir Papaza Cevap’’ başlıklı yazısında cevap verir.4 

Bu bağlamda Bediüzzaman Hazretleri, aynı Birinci Dünya savaşında olduğu gibi Milli Mücadele döneminde de vatan savunmasında etkin rol oynamıştır. Birinci Dünya savaşından farklı olarak Milli Mücadele döneminde daha çok fikri sahada etkin olan Bediüzzaman Hazretleri sonraki yıllarda Ankara’da Millet Meclisi’nde, o zamanki İngiliz politikalarına ithâfen şu sözleri söylemiştir:

Alem-i küfür, bütün vesaitiyle, medeniyetiyle, felsefesiyle, fünunuyla, misyoneriyle alem-i İslam’a hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettiği halde, alem-i İslam’a dinen galebe edemedi.5 

İngilizlerin, Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesi veren grupların isyancılar, âsiler olduğuna dair fetva yayınlamasına karşı Bediüzzaman Hazretleri fetva aleyhinde kaleme aldığı bir yazısında şunları ifade etmiştir: "İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir iradenin ve Meşihat’ın fetvası mualleldir; mesmu’ olamaz. Düşman istilasına karşı harekete geçenler asi değillerdir. Fetva geri alınmalıdır." Bu ifadenin haricinde, bu fetvanın esassız olduğuna dair başka yazılar da neşretmiştir.6 

Yeşilay Cemiyeti


‘‘Hilâl-i Ahdâr’’ yani şimdiki adı ile Yeşilay Cemiyeti’nin kurulmasında İngilizlerin, İstanbul’da sergiledikleri menfî faaliyetlerin etkisi çok büyüktür. Bediüzzaman Hazretleri, herhangi bir siyasi gâye gütmeyen mezkûr cemiyetin kurucuları arasında yer alıyordu.

Bediüzzaman Hazretlerine sorulan ’Neden bu kadar İngilizlerden nefret ediyorsun, musalahasını da istemiyorsun?’’ sualine şöyle cevap vermiştir:

Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedit görünen, manen ahlakımıza vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secaya-yı seyyieyi (kötü huylar) içimizde inkişaf ettirdi.7 

Bu katı İngiliz siyaseti, Müslümanların ahlâkını bozmak için her türlü yola başvuruyorlardı. Osmanlı gençlerini kendi gençleri gibi yapmak istiyorlardı. 1920’de Avrupa ve Amerika’dan binlerce kasa alkollü içki getirmişler ve gençlerimizi zehirlemeye başlamışlardı. İngilizlerin, Müslüman gençleri üzerinde oynadığı bu dessasane menhûs oyunu bozmak için devrin önde gelen bazı şahsiyetleri toplantılar yapıyorlar ve bu duruma karşı bir nasıl tedbir alınabilir diye düşünüyorlardı.

Bu yapılan toplantıların neticesinde, 5 Mart 1920’de içkinin zararlarını topluma anlatmak için ‘’Hilâl-i Ahdâr’’ cemiyetini kurdular. Bu cemiyetin ana hedefi giderek yaygınlaşan alkollü içecekler ve diğer bağımlılıklarla mücadele etmekti.8 

Şeytanın Adımlarına Tâbi Olmayın: "Hutuvât-ı Sitte"

Bediüzzaman Hazretlerinin esaret sonrası dört buçuk senelik İstanbul hayatında yaptığı en tesirli ve en ehemmiyetli hizmetlerinden birisi de, 1920 yılında ‘‘Hutuvât-ı Sitte’’ isminde kısa bir eser yazarak İngilizlerin dessas propagandalarına verdiği cevaptır.

Ey îmân edenler! Şeytanın adımlarına uymayın! Kim şeytanın adımlarına tâbi' olursa, artık şübhesiz ki o, çirkin işleri ve kötülüğü emreder!9 

Hutuvât-ı Sitte isimli eser bu âyet ile başlamaktadır. Daha sonra ise Bediüzzaman Hazretleri İngilizler hakkında şunları söylemektedir: İngiliz siyasetinin en belirgin vasıfları, fitnekârlık, ihtilaftan istifade, menfaati uğruna her alçaklığı işlemek, yalancılık gibi sû-i ahlâktan gelen meş'um vasıflarıdır. Ayrıca her zamanın insî bir şeytanı vardır, bu zamanın insan suretindeki şeytanı ise İngilizlerdir. İnsanların ve toplumların zayıf damarlarını bulup aynı şeytan gibi o damarı işletip kendi siyasetlerine vasıta ediyorlar.10 

Bu eserde, İngiliz ve Yunanların Müslümanlar arasında ihtilaf ve kavga çıkartmak için kullandıkları altı yöntemi ikna edici bir şekilde açıklamıştır. Bediüzzaman Hazretleri, sonraki yıllarda bu eser hakkında şöyle demektedir:

İstanbul’daki efkar-ı ulemayı İngiliz aleyhinde çevirip harekat-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmet eden ve İstanbul’u işgal eden İngilizlerin başkumandanının dehşetli planını kıran...11 

Yine kendi ifadesiyle bu plan şöyledir:

İslam içinde ihtilaf atıp, hatta Şeyhülislam ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhinde sevk ederek ihtilafçı, ittihatçı fırkalarını birbiriyle uğraştırmasıyla Yunan galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlubiyetine zemin hazırlamaktı.12 

Bediüzzaman Hazretleri Hutuvât-ı Sitte isimli eserinde İngilizlerin bu menfi propagandasına dikkat çekti. İngilizleri sert bir dille eleştiren ve onların halk arasında nasıl fitne tohumları saçtığını, gizli planları olduğunu, küçük farklılıkları nasıl istismar ettiklerini açık bir şekilde dile getirdi.

Bediüzzaman Hazretleri, gerek sergüzeşti hayatı gerekse devletteki vazifeleri, gazetelerde yazdığı makaleler ve neşrettiği eserler sebebiyle halk nazırında tanınan ve nüfusu olan bir şahsiyetti, bu sebepler yazıları ve fikirleri halk nazarında tesir uyandırır ve itibar görürdü. Bu sayede İngilizlerin propagandalarına karşı mezkûr eserinde yapmış olduğu açıklamalarla hem İngilizlerin planını bozuyor hem de halkı bilinçli hareket etme fitnelerin farkına varma noktasında yönlendiriyor, onları cesaretlendiriyordu.

Bu eserin ne denli tesir uyandırdığını sonraki süreçte İngilizlerin, Bediüzzaman Hazretleri hakkında ölüm emri çıkartmalarından anlayacağız.

Ayrıca, Batı hayranlığıyla kendi milletini kendi mukaddesatını küçümseyenlere, İngiliz milletinin ihtirâs ve menfaatini, İslâmiyet’in menfaat ve izzetiyle uygun görenlere ve İngiliz mandasını savunanlara da şiddetli tenkitte bulunur.

İngilizlerin bu siyasetine set çeken ve hedeflerini sekteye uğratan Hutuvât-ı Sitte, Eşref Edip’in himmetiyle Mart 1920’de binlerce nüsha, Arapça ve Türkçe olarak basılıp İstanbul’un her tarafına talebeleri vasıtasıyla ücret talep etmeden, karşılıksız, el altından dağıtılmıştır. Eseri dağıtanların arasında olan Bediüzzaman Hazretlerinin yeğeni Abdurrahman ve talebesi Tevfik Demiroğlu’nun anlattıklarına göre, ‘’İstanbul İngiliz işgalinde olmasına rağmen Vezneciler’de bir çayhanede olan kitapları alırdık, ne zaman karşımıza güven ve emniyet hissi veren biri çıkarsa ona verirdik.’’ İfadesinde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler üzerine İngilizler, kendilerine muhalefet eden Bediüzzaman Hazretlerinin neşir ve fikirlerinin halk üzerindeki tesirini fark edince, derhal ondan kurtulma yollarını aramaya başladılar.

Bir kaynağa göre Hutuvât-ı Sitte’yi neşir ettiği zaman İngiliz Başkumandanına bu eser gösterilir ve planlarının tersine olan fikirlerin halk üzerindeki tesiri anlatılır. Başkumandan ise idam emri çıkartmaya niyet eder fakat yanındaki heyet kendisine, Bediüzzaman eğer idam edilirse bütün Doğu Anadolu İngiliz’e ebediyen düşman olacağı ve aşiretler her ne pahasına olursa olsun isyan edeceklerini söylemesi üzerine idam fikrinden vazgeçer.13  Demek ki fikir sahasındaki savaşta galip olamayacaklarını anlamışlar ki hayatına son vermek istemişlerdi.

"Harekat-ı Milliyede İstanbul'da, İngiliz ve Yunan’a karşı belki bir fırka asker kadar hizmet eden Hutuvat-ı Sitte’’14 

Bediüzzaman Hazretlerinin bu ifadesiyle bu eserinde, İngilizlerin ortaya attığı altı fitneli propagandalarına vermiş olduğu cevaplarından birisini örnek olarak verelim. Şöyle ki.

İngilizlerin birinci dessasane suali: Siz kendiniz de dersiniz ki: Musibete müstehak oldunuz. Kader zalim değil, adalet eder. Öyleyse, size karşı muamelemize razı olunuz.
Şu vesveseye karşı demeliyiz: Kader-i İlahi isyanımız için musibet verir. Ona rızadade olmak o günahtan tövbe demektir. Sen ey mel’un! Günahımız için değil, İslamiyet’imiz için zulüm ettin ve ediyorsun. Ona rıza veya ihtiyarla inkıyad etmek İslamiyet’ten yüz çevirmek demektir. O halde bizim kaderimiz size rıza değil, sizin ile savaşmaktır.
15 

Yani, siz Müslümanlar kadere teslim olursunuz. Manda fikrini kabul ediniz, biz sizin kaderiniziz. Bu suale karşı; ""kader sebebiyle musibete razı olmak, zulmü meşrulaştırmaz; yapılan zulmün sebebi günah değil İslam’a yöneliktir. Dolayısıyla rızaya girip susmak değil, zulme karşı direnmek ve mücadele etmek gerekir. O halde bizim kaderimiz sizin ile savaşmaktır." tarzında harika bir cevap verilmektedir.

İşte bu tarz suallere cevaplar ile Anadolu ve İstanbul’un İngilizlerin hain planlarına âlet olmasını engelleyen, planlarını akim bırakan, tesirli sebeplerden birisi olmuştur.

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Milli Mücadele döneminde fikri sahada yaptığı bu faaliyetlerinden dolayı Anakara hükümeti tarafından yeni kurulan meclise hususi olarak çağırılmıştır.

Sonuç

Milli Mücadele’nin ilk yıllarında İngilizler, İstanbul’u işgal ederek hem siyasî hem dinî hem de ahlâkî cephede büyük bir tahribat oluşturmak istemişlerdi. Bu dönemde Bediüzzaman Hazretleri, özellikle fikrî sahada gösterdiği dirayet ve cesaretle İngiliz planlarının bozulmasında mühim bir rol üstlendi. “Hutuvât-ı Sitte” gibi eserlerle İngiliz propagandasını deşifre etmiş, halkı fitne ve aldatmacalara karşı uyarmış, İslâm’ın izzetini müdafaa etmiştir. Kuvâ-yı Milliye’yi âsi göstermek isteyen fetvaları reddetmiş, milletin moral ve maneviyatını ayakta tutan bir duruş sergilemiştir. İngilizlerin mandacılığı meşrulaştırma çabalarına karşı en güçlü fikrî mukavemeti ortaya koyduğu için hedef alınmış fakat susturulamamıştır.

Bediüzzaman Hazretlerinin bu dönemde yürüttüğü mücadele, işgal altındaki bir milletin sadece silahla değil, fikir ve iman kuvvetiyle de direnebileceğini göstermiştir. Bu sebeple Ankara Hükûmeti tarafından Meclis’e davet edilmesi de onun bu hizmetinin resmî bir takdiri olmuştur.

Bu konuda farklı bir izah için lütfen bakınız;

İstanbul'un İngiliz İşgaline Karşı Bediüzzaman Hazretlerinin Mücadelesi

  1. Hayrat Vakfı İlmi Araştırma Heyeti, Bediüzzaman Said Nursi ve Hayru’l-Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2014, s. 132.

  2. Mary F. Weld, Bediüzzaman Said Nursi Entelektüel Biyografisi, Etkileşim Yayınları, 2006, s. 187.

  3. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 302.

  4. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013,s. 302.

  5. Hayrat, a.g.e., s. 132.

  6. Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediyye, s. 109.

  7. Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediyye, s. 16.

  8. Hayrat, a.g.e., c.1 s. 216.

  9. Nur 24 / 21.

  10. Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediiyye, s. 106

  11. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 503.

  12. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013,s. 503.

  13. Hayrat, a.g.e., c.1 s. 208.

  14. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 562.

  15. Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediyye, s. 94.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız