Mezhepler

27.09.2025

3

Kırtas ve Gadir-i Hum Hadisesi

Kırtas Hadisesi nedir? Haşa Hz Ömer ve Ebubekir'in halifelik makamı için Peygamber Efendimiz (sav)'in vasiyetini yazmasına engel oldukları ve Hz Ali'nin halifeliğini gasb ettikleri iddialarının aslı nedir? Bu tür iddialara nasıl cevap verebiliriz?

* *

*** ***

05.10.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Başlangıçta sadece siyasî bir mesele olarak görülen imâmet, Şia'nın bu kurumu inanç temeline taşıması sonucu itikadî bir tartışma haline gelmiştir. Bu süreçte, Ehl-i Sünnet âlimleri, Şia'nın ileri sürdüğü imâmet anlayışına cevap verebilmek amacıyla bu konuyu kelam kitaplarında incelemişlerdir.

Bu bağlamda, İbn Haldun (ö. 808/1406), ünlü eseri Mukaddime'de imâmetin toplum için gerekli bir kurum olduğunu, ancak bu gerekliliğin siyasî ve toplumsal olduğunu belirtir. İmâmetin itikadî bir zorunluluk olmadığını özellikle vurgular. Ona göre Ehl-i Sünnet âlimlerinin imâmet meselesine dair görüş beyan etmeleri, esasen Şiî düşüncenin etkisini kırmak içindir.

Şiilikte İmâmet Anlayışı

Şiilik, özellikle İmâmiyye Şiası (Caferîlik), imâmeti nübüvvetin devamı olarak kabul eder. Onlara göre imâmet, Allah tarafından belirlenmiş ilahî bir makamdır. İmamlar masumdurlar, yani küçük-büyük hiçbir günah işlemezler. Hz. Peygamber’in, kendisinden sonra Hz. Ali’yi açıkça imam tayin ettiği ve bunu ümmete bildirdiği kabul edilir. Bu anlayışa göre imametin inkârı, doğrudan imanı tehlikeye sokan bir durumdur. Bu yüzden imâmet, Şia'da inanç esasları (usûl-i din) arasında yer alır.

Şiilikte imam, sadece siyasî lider değil; aynı zamanda dinî, ahlâkî ve mânevî bir önderdir. Şiî anlayışa göre her çağda bir imam bulunmalı, bu imam Allah’ın hücceti olarak ümmeti yönetmelidir.

Özet olarak Şiilik, özellikle İmâmiyye mezhebi, imâmeti nübüvvetin (peygamberliğin) devamı olarak görür. İmamlar, Allah tarafından tayin edilir, masumdurlar (günah işlemezler) ve Hz. Ali’nin halife olarak belirlendiğine inanılır. Bu nedenle imâmet, Şia’da inanç esaslarından biri haline gelmiştir.

Ehl-i Sünnet’e Göre İmamet

Ehl-i Sünnet anlayışına göre imâmet, toplumsal bir zorunluluk olmakla birlikte, akide (inanç) ile doğrudan ilgili değildir. Yani bir kimsenin imanlı sayılması için imâmeti kabul etmesi gerekmez. Bu anlayışa göre imam, ümmetin işlerini gözeten, adaleti sağlayan ve şeriatı uygulayan bir liderdir. Ancak bu liderin masum olması gerekmez ve tayini ümmetin biatiyle (seçimiyle) gerçekleşir.

İmâmetin imanî bir mesele olarak görülmemesi, Ehl-i Sünnet kelamcılarının bu konuyu ele almasına engel olmamıştır. Zirâ Şia’nın imâmeti bir inanç meselesi haline getirmesi, Ehl-i Sünnet âlimlerini bu konuda görüş beyan etmeye sevk etmiş ve böylece imâmet, kelam kitaplarında yer almaya başlamıştır. Yâni Ehl-i Sünnet'e göre; İmâmet (devlet başkanlığı), akide (inanç) değil, toplumsal ve siyasi bir meseledir. İman esaslarından sayılmaz, imamın masum olması gerekmez.

Gadîr-i Hum Hadisesi

Şia'nın kendi görüşlerine delil olarak getirdiği rivayetleri ikiye ayırmak gerektir. Birinci kısımdaki rivayetlerin doğrudan sübutunda (varlığında) problem vardır. Rivayetin bizzat kendisi uydurmadır veya güvenilir hiçbir râvisi yoktur. İkinci kısımda ise sübutu (varlığı) kat'î (kesin), delâleti (işaret ettiği mâna) zannî (yoruma dayalı) rivayetler bulunmaktadır ki bu rivayetler sahih ve güvenilir kaynaklarda geçmekle birlikte Şia âlimleri metinde bulunmayan ifadelerle zorlama te'villere (yorumlara) başvurmuşlardır.

İşte bu uydurma rivayet ve zorlama te'villerle (yorumlarla) Hz. Ali Efendimizin (r.a) ilk halife olması gerektiği ve (hâşâ) Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) Efendilerimizin bunu engellediğiyle alakalı ellerindeki iki argüman Gadîr-i Hum ve Kırtas Hadiseleridir.

Gadîr-i Hum olayı Ahmed b. Hanbel, Müslim, İbn Mâce ve Hâkim en-Nîsâbûrî gibi Sünnî muhaddislerin naklettikleri hadislerde de geçmektedir. Ahmed b. Hanbel’in naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber (sav) bir sefer esnasında Gadîr-i Hum denilen yerde konaklamış, öğle namazını kıldırdıktan sonra Hz. Ali (ra)’nin elinden tutup,

Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, ona dost olana sen de dost ol, ona düşman olana sen de düşman ol!” dedikten sonra Hz. Ömer Hz. Ali ile karşılaşmış ve, “Ey Ali! Sen her müminin mevlâsı oldun” diyerek onu tebrik etmiştir.1 

Aynı konuda başka bir rivayet nakleden Ahmed b. Hanbel, hadisin sonunda “Allah'ım, ona dost olana sen de dost ol, düşmanlık yapana da düşmanlık yap!” şeklinde yer alan kısmın hadise sonradan ilâve edildiğini söyler.2 

İmâm Tirmizî ve İbn-ül Esîr rivayetlerini incelediğimizde olayın aslı şu şekildedir:

Rasullullah Efendimiz (sav), Hacc'dan dönerken ashabıyla birlikte Hum ismi verilen bir mevkiide konaklamış. Yemen seferine gönderilen Hz Ali (r.a) ise yanında ganimet ve esirlerle onlara yetişmişti. Ancak Hz. Ali (r.a)'nin ganimet paylaşımındaki kararlarından yanındaki sahabîler pek memnun olmamıştı. Hz. Ali (ra), durumu Hz. Peygamber (sav)'e anlattı. Efendimiz (sav) ise, karardan memnun olmayan sahabîleri teskîn etmek ve bu sebepten bir düşmanlık peydâ olmaması için “Ben kimin mevlâsı (dostu) isem Ali de onun mevlâsıdır.'' buyurdular.

Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni teblîğ et! Artık (bunu) yapmazsan, o takdirde O'nun (vahiy ile) gönderdiklerini teblîğ etmemiş olursun! Ve Allah, seni insanlardan muhâfaza edecektir.3 

Şia bu ifadede geçen ''mevlâ'' ifadesini zorlama bir te'vil ile hilâfet olarak algılamış ve bunu Hz Ali Efendimiz (ra)'in ve onun soyundan gelenlerin imâmetine açık ve kesin bir delil olarak getirmiştir. Hattâ onlara göre Mâide suresinde Peygamber Efendimiz (sav)'e verilen tebliğ görevi doğrudan Hz Ali (r.a)'nin imâmetinin tebliğ edilmesidir. Zira Şia'ya göre imâmet vahiy ile sabittir.

Şia'nın Gadîr-i Hum hadisesindeki tutarsızlıklarını şu şekilde özetleyebiliriz;

Bugün, size dîninizi kemâle erdirdim, üzerinize olan ni'metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'a râzı oldum!4 

  1. Rasullullah (asm), hacc ibadeti için Arafat'ta olduğu sırada Mâide Suresinin 3. ayeti nâzil oldu. Madem Şia'ya göre İmâmet itikadın aslındandır ve vahiy ile sabittir, nasıl oluyor da Cenâb-ı Hakk'ın artık tamamladım buyurduğu dininde buna dair bir delil göremiyoruz? Herkesi ilgilendiren bu meselede, Hacc'ın akabinde, Veda Hutbesinde bulunan 120.000 sahabînin hiçbirinden bir bilgi nakledilmiyor?

  2. Şia'ya göre imanın 5 esasından biri olan 'imâmet' meselesinde, hâşâ Peygamber Efendimiz(sav) tembellik ve korkaklık etmiş Cenâb-ı Hakk da Mâide Suresinin 67. ayeti ile onu tebliğ vazifesini ihmâl etmemesi için ikâz etmiştir. Bu fikir Hz. Peygamber(sav)'e apaçık bir iftira değil midir? (Halbuki bu ayet Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır ve daha önce indirilmiştir. Onların Hz Peygamber'e hiçbir zarar veremeyeceklerini Allah'ın onu koruyacağını bildirmektedir.)

  3. Kendilerince imanın 5 esasından biri olan ve hâşâ Hz. Peygamberin (sav) ikâz edildiği son derece önemli olan İmâmet meselesinde, neden Hz. Peygamber (sav) 'imam' ya da 'halife' değil de 'mevlâ' tabirini kullanmıştır? Bu ifadelerin geçmediği bir hadis nasıl oluyor da 'imâmet' için açık ve kesin bir delil olabiliyor?

  4. Ayrıca madem imâmet aynı nübüvvet gibidir vahiy ile bildirilir o halde diğer imamlar ile ilgili neden hiçbir bilgi yoktur? Ya da hâşâ onların imam olduğuna dair vahiy bizzat kendilerine mi iniyordu?

Kırtas Hadisesi

Kırtas Hadisesi, Peygamber Efendimiz (sav)'in vefatından 4-5 gün evvel gerçekleşmiştir. Bu konuda birbirinden farklı rivayetler bulunmakla birlikte, muhtevası genel olarak aynı pek çok rivayet vardır. İbn-i Abbas'tan rivayet edilen Kırtas olayı şöyledir;

Perşembe günü! Ah o Perşembe Günü! Rasulullah (sav) hastalığı şiddetlenmişti.

'Gelin, sizin için bir şey yazayım da ondan sonra asla sapıtmayasınız.' buyurdu. Bunun üzerine insanlar tartışmaya başladılar, oysa bir peygamberin yanında tartışmak doğru değildir. Dediler ki; 'Peygamber (sav)'in nesi var? (hastalığından ötürü) sayıklıyor olmalı, kendisine (bir daha) sorun.' gidip tekrar sorduklarında Rasulullah(sav); 'Bırakın beni, şu an içinde bulunduğun hal, beni çağırdığınız şeyden daha hayırlıdır.' buyurdu.

Sonra Rasulullah(sav) oradakilere 3 şey vasiyet etti; 'Müşrikleri Arap Yarımadası'ndan çıkarın, gelen heyetleri benim ağırladığım gibi ağırlayın.' râvi üçüncüsünü söylemedi yahut ben unuttum.5 

Bazı rivayetlerde Hz Ömer (r.a)'in, 'Rasulullah (sav) ateşler içinde sayıklıyor' veya 'Allah'ın kitabı bize yeter' dediği de geçmektedir. Zirâ Rasulullah (asm)'ın hastalığı iyice arttığından ona eziyet vermek istemiyordu ki ashabın bir kısmı da ona katılıp Peygamber (sav)'i yormayalım diye düşündü. Diğer bir kısmı ise Rasulullah (sav)'ın isteğini yerine getirelim diyordu ve bu noktada tartışma çıktı.

Şia bu hadiseyi de aynı Gadir-i Hum hadisesi gibi uydurma rivayetler ve zorlama te'viller ile imâmet meselesine bağlamaktadır; ''Peygamber (sav), kağıt kalem istedi çünkü Hz Ali (ra)'yi imam olarak tayin edecekti, (hâşâ) Ömer bunu anladı ve engel oldu'' diyecek kadar akıldan uzak bir te'vil yapmaktadır.

Şia'nın Kırtas hadisesindeki tutarsızlıklarını şu şekilde özetleyebiliriz;

  1. Sahih rivayetlerin hiçbirinde Rasul-ü Ekrem (sav)'in Hz Ali (ra)'yi imam tayin etmek için kağıt kalem istediği ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Bunu imâmetle nasıl ilişkilendirebiliyorlar?

  2. Madem Gadir-i Hum hadisesinde Hz Ali (ra)'nin imâmeti açık ve kesin olarak emredildi, o halde Peygamber (sav), neden bir daha kağıt kalem istedi? Ya da kağıt kalem getirilmeyince imâmet meselesinde ne değişti?

  3. Eğer buna ihtiyaç varsa Gadir-i Hum'daki 'mevlâ' ifadesi Hz Ali (ra)'nin hilafetine işaret etmiyor demektir ki bu da ilk iddialarını çürütür.

  4. Ayrıca yine Hz Peygamber (sav)'e iftira atılmaktadır. Hâşâ Rasulullah (sav), ömrünün son anına kadar (onlara göre) imanın 5 rüknünden biri olan ve vahiyle bildirilen imamı tebliğ vazifesini ertelemiş hatta yapmamış olur. Bu da O (sav)'nun nübüvvetinin dahi tartışılması demektir.

  5. Bütün bunlar yaşanırken hakikat ve adalet uğruna başını verecek derecede cesur olan Hz Ali (ra)'den hakkının gasb edildiğine dair bir itiraz da göremiyoruz. Aksine kendinden önceki 3 halifenin de Şeyhu'l İslam'lık vazifesini yerine getirmiş ve onlara biat etmiştir. O vakit (hâşâ) ya Hz Ali (ra) korktu ve onlara dalkavukluk etti yahut kendisine vahiy ile bildirilen imamet vazifesine sahip çıkmadı.. Hâşâ yüz bin defa hâşâ...

    Görünen o ki Şia'nın bu tutarsız fikirlerinin arkasında Hz Ali (ra)'nin sevgisi değil, başta Hz Ebubekir (ra) olmak üzere diğer 2 halifeye karşı nefret yatmaktadır. Asırlardır bu mesele üzerinden ümmeti ifsâd etmektedirler. Cenâb-ı Hakk başta Şia olmak üzere her türlü batıl mezhep, meşreb ve fikirden hem bizleri hem de nesillerimizi muhafaza buyursun.. Âmin...

    Hilafet/İmamet ile ilgili diğer konular için aşağıdaki linklere bakabilirsiniz;

https://risale.online/soru-cevap/imamet-meselesi

https://risale.online/soru-cevap/hz-sa’d-b-ubade-ve-hz-ali-(ra)-in-biat-etmemesi

https://risale.online/soru-cevap/peygamberimizin-hilafeti-hz-aliye-vermek-istemesi

https://risale.online/soru-cevap/hilafet-2

  1. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, s.281.

  2. Gadîr-i Hum, Dia, 1996, c.13, s.279.

  3. Mâide, 5/67.

  4. Mâide, 5/3.

  5. Buharî, Hadis No:4431


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız