"Hazret-i Yûnus Aleyhisselâm’ın kıssa-i meşhûresinin hulâsası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş..." Risale-i Nur'da geçen bu hadise hakkında farklı rivayetler duyuyoruz. Tam olarak sahih kaynaklarda Yunus Aleyhisselamın kıssası nasıl geçiyor?
YUNUS ALEYHİSSELÂM
Yûnus Aleyhisselâmın Soyu, Adı Ve Yurdu
Yûnus b. Matta; Bünyamin b. Yâkub b. İshâk, b. İbrahim Aleyhisselâm oğulları soyundandı. Matta, Yûnus Aleyhiselâmın annesi idi. Peygamberlerden, Yûnus b. Matta ile İsâ b. Meryem Aleyhisselâmlardan başka hiçbiri, annesine nisbetle anılmamıştır. Yüce Allah, Kur'an-ı Keriminde, onu (Zünûn = Balık sahibi) diyerek anar. Yûnus Aleyhisselâm; Musul'un Ninevâ şehri halkındandı.
Yûnus Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri
Yûnus Aleyhisselâm; İlâhî Vahy'e mazhar olan, âlemlerin üstünde, yüksek meziyetler verilen Peygamberlerdendi. Yüce Allah; Yûnus Aleyhisselâmı, İlyas Aleyhisselâmdan sonra, Peygamber olarak göndermişti. O zaman, kendisi, otuz yaşlarında idi.
Yûnus Aleyhisselâm'ın kavmi, putlara taparlardı. Yüce Allah; onları, putlara tapmaktan, küfürden nehy ve bu husustaki küfürlerinden dolayı Allah'a tevbe etmelerini ve Allah'ın Birliğine inanmalarını, emretmek üzere, göndermişti. Yûnus Aleyhisselâm; otuz üç yıl, kavmini, Allah'a iman ve ibadete davet ettiği halde, kendisine, iki kişiden başka iman eden olmadı. İman edenlerden birisi İlim ve hikmet sahibi Rubil, diğeri de, âbid ve zâhid Tenuh idi.
Ninevâ halkı, Yûnus Aleyhisselâmı, yalanladılar, küfürlerinde direndiler. Yûnus Aleyhisselâm: "Ey Rabb'im! Sen, beni, Kitabını inkâr ve Peygamberlerini tekzib eden bir kavme ne diye gönderdin?" dedi. Yüce Allah: "Ey Yûnus! Sen, benim, tevbe edeceklerin tevbelerini kabul edeceğimi, kıskanır gibisin! Yoksa, sen, benim kalbleri doğrultup tevbeleri kabul edeceğimi ve kalbleri saptırıp mühürleyeceğimi bilmiyormusun?!" buyurdu.
Yûnus Aleyhisselâm; halkın, kâfirce tutum ve davranışlarına daha fazla dayanamayarak, dağa çıkar, gider, orada, kendisini, ibâdete verirdi. Yûnus Aleyhisselâm, kavminin imana gelmesinden ümidini kesince, onlar aleyhinde dua etti. Kendisine: "Kavmin, kullarım aleyhinde dua etmekte evme! Onların yanına dön de, kendilerini, kırk gece, kırk gün, imâna davet et eğer, davetini, kabul ederlerse, ne âlâ! Aksi takdirde, üzerlerine azab göndereceğim!" buyuruldu. Bunun üzerine, Yûnus Aleyhisselâm, geri dönüp onları, otuz yedi gece, otuz yedi gün daha , Allah'a iman ve ibadete davet etti ise de, kabul etmediler. Yûnus Aleyhisselâm, ayağa kalkıp onlara: "Eğer, iman etmezseniz, üç güne kadar, muhakkak, size, azab gelecektir." diyerek ihtar ve inzarda bulundu. "Bunun alâmeti de, renklerinizin değişmesidir!" dedi.
Sabaha çıktıkları zaman, benizlerinin rengi değişmişti. Birbirlerine: "Yûnüs'ün haber verdiği şey, başınıza gelip çattı. Zâten, biz, onda, hiç bir yalana rastlamadık ki! Bakınız: eğer, o, geceyi, aranızda geçirirse, azabdan, selâmet ve emniyettesiniz demektir. (Eğer, içinizden çıkar, gider de) aranızda gecelemezse, iyi biliniz ki azab, sizi, erkenden yakalayacaktır!" dediler.
Kırkıncı gece gelip te, halkın, benizlerinin değişmiş olduğunu görünce, Yûnus Aleyhisselâm, onlara, azabın gelip çattığına kanâat getirerek içlerinden çıkıp gitti. Ninevâ halkı, sabaha çıktıkları zaman, başlarının üzerinde simsiyah dumanlar çıkaran azab bulutunun kendilerini bürüdüğünü ve bütün şehri kaplayıp evlerin üzerlerini kararttığını gördüler. Helak ve azabla karşılaştıklarını anladılar. Peygamberleri Yûnus Aleyhisselâmı, aradılarsa da, bulamadılar. Yüce Allah, onların kalblerinde, tevbe etme ve Allah'a yönelme arzusu uyandırdı. Cebrail Aleyhisselâm, Yûnus Aleyhisselamın yanına varıp: "Ninevâ halkına, git! Tevbe etmezlerse, kendilerine, azabın hazırlanmış olduğunu ihtar et!" dedi. Yûnus Aleyhisselâm: "Binecek bir hayvan bulayım da, gideyim!" dedi. Cebrail Aleyhisselâm: "Senin gitme işin, o hayvan bulma işinden daha aceledir!" dedi. Yûnus Aleyhisselâm: "Bari, ayağıma giyecek bir ayakkabı bulayım da, gideyim!" dedi. Cebrail Aleyhisselâm: "Senin gitme işin, ayağına ayakkabı bulma işinden daha aceledir!" dedi. Bunun üzerine, Yûnus Aleyhisselâm, kızdı, başka tarafa çekip gitti.
Helak olacaklarını anlayan Ninevâ halkı, ilim adamlarının yaşlılarından sağ kalan bir zat'ın yanına vardılar. Ona: "Biz, şu gördüğün azaba uğramış bulunuyoruz. Bundan, kurtulmak için, ne yapalım?" diye sordular. O zat: "Allah'a iman ve günahlarınızdan dolayı da, tevbe ediniz! ve: "Ey dâima Diri olan! Ey kendi Zâtı ile kaim olan! ve bütün varlıkları, ayakta tutan! Ey hiç bir canlı bulunmadığı zaman, Diri olan! Ey ölüleri dirilten Diri! Ey Senden başka İlâh bulunmayan Diri!" diyerek münâcatta bulununuz!" dedi. Bunun üzerine, kaba elbiseler, giydiler, kadın erkek, çoluk çocuk, bütün şehir halkı, hayvanları ile birlikte, geniş ve yüksekçe bir yere çıktılar. İnsanlardan, hayvanlardan, her ana ile yavrusunun arasını ayırdılar. Başlarına, toz toprak saçtılar. Niyetlerini, hâlis kıldılar. İmanlarını açıkladılar. Günahlarından dolayı Allah'a tevbe ettiler. Seslerini, yükselterek Allah'a yalvarmağa başladılar: "Yûnüs'ün getirdiklerine, iman ettik!" dediler. İnsanların ve hayvanların sesleri, iniltileri, birbirine karıştı. Erkek, kadın, oğlan, kız, hepsi ağlaştılar. Kırk gece Allah'a yalvardılar. Aralarındaki her türlü haksızlıklara son verdiler. O derecede ki, onlardan, her hangi biri, başkasına âid bir tası, binasının temeline koymuşsa, onu, bile, yerinden söküp sahibine iade etti.
Nihayet, Yüce Allah, onlara acıyıp dualarını ve tevbelerini kabul etti. Üzerlerine çöken azabı kaldırdı. Yûnus Aleyhisselâm, kavminin içinden çıkıp gittikten sonra, onların azaba uğramaları, helak olmaları haberini bekliyordu. Karşılaştığı bir adama: "Kariyeliler, ne yapıyor?" diye sordu. Adam: "Peygamberleri, içlerinden çıkıp gittikten sonra, onun, başlarına gelecek azab hakkındaki sözünün doğruluğuna kanâat getirerek kariyelerinden yüksek bir yere çıktılar. Her anayı, çocuğundan, ayırdılar. Yüksek sesle Allah'a yalvarıp yakardılar, günahlarından tevbe ettiler. Tevbeleri kabul olunup azabları geri bırakıldı." dedi.
Yûnus Aleyhisselâm: "Vallahi, ben, hiç bir zaman, onların yanına, bir yalancı durumuna düşmüş olarak dönmem! "Ben, kavmime va'd ettiğim şeye muhalefet etmiş bir durumda iken, onlar, beni, bir yalancı olarak bulmuşlarken, onların yanına nasıl dönerim? Ben, onlara filan gün, azaba uğrayacaklarını haber vermiştim!?" diyerek kızgın bir halde yüzünün doğrusuna çekip gitti. Bir gemiye bindi. Kendisinden, ücret almadılar. Yûnus Aleyhisselâm, gemiye binince, gemi, sağa sola yalpa yapıyor, fakat ne ileriye, ne de geriye gidebiliyordu. Gemi halkı, şiddetli bir fırtınaya tutulmuşlardı. "Bu, sizden birinizin günahı yüzündendir! Her halde, gemide, efendisinden kaçmış bir köle var! Gemide, kaçak köle olunca, gemi, yürümez!" dediler. Yûnus Aleyhisselâm, anlamıştı ki, günah sahibi, kendisidir! "Geminize, ne oluyor da, yürümüyor?" diye sordu. "Bilmiyoruz!" dediler. Yûnus Aleyhisselâm: "Fakat, ben, biliyorum ki: onun içinde, Rabb'inden kaçan bir kul vardır! Vallahi, siz, onu, denize atmadıkça, gemi, hareket edemez! Bu, benim kusurum yüzündendir. Siz, beni, denize atınız!" dedi. Yûnus Aleyhisselâmı, denize atmaktan kaçındılar, ve: "Vallahi, ey Allah'ın Peygamberi! Biz, Seni, denize atmayız!" dediler. Yûnus Aleyhisselâm: "Öyle ise, kura, çekiniz! Kurada ismi çıkanı, denize atınız!" dedi. Bunun üzerine, aralarında kura çektiler. Kura, Yûnus Aleyhiselâma çıktı. Yûnus Aleyhisselâm: "Ben, size, bu işin, muhakkak, benim kusurumdan ileri geldiğini, haber vermiştim!" dedi. Fakat, onu, yine, denize atmaktan kaçındılar. İkinci kez kura çektiler. Kura, yine, Yûnus Aleyhisselâma çıktı. Yûnus Aleyhisselâm: "Ben, size, bu işin, muhakkak, benim günahımdan ileri geldiğini, haber vermiştim!" dedi. Fakat, yine, onu, denize atmaktan kaçınarak üçüncü kez kuraya başvurdular. Kura, yine, Yûnus Aleyhisselâma çıktı. Yûnus Aleyhisselâm, bunu, görünce, geceleyin, hemen kendisini, denize attı.
Yüce Allah; Yûnus Aleyhisselâmı, balığın karnında hapsetmek istediği zaman, balığa: Onu, tutup yutmasını, Fakat, onun etini, yaralamamasını, kemiklerini, kırmamasını, ilham etmişti. Balık, geminin yanına gelip kuyruğunu, sallamaya başladı. Ona: "Ey balık! Biz, sana, Yûnüsü, bir rızık yapmadık! Seni, (senin karnını) ancak, ona, bir koruma ve secde yeri, kıldık!" diye seslenildi. Balık; Yûnus Aleyhisselâmı, yutup denizin dibindeki meskenine kadar indirdi. Denizin dibine ulaştığı zaman, Yûnus Aleyhisselâm, bir ses duydu. Kendi kendine: "Nedir bu ses acaba?!" dedi. Yüce Allah, ona: "Bu, deniz hayvanlarının tesbihlerinin sesidir!" diye vahyetti Bunun üzerine, Yûnus Aleyhisselâm da, balığın karnında; karanlıklar içinde: ".....Senden başka hiç bir İlâh yoktur! Seni, tenzih ederim. Gerçekten, ben, haksızlık edenlerden oldum!" diyerek tesbih ve niyaza koyuldu. Melekler; Yûnus Aleyhisselâmın tesbihini işittikleri zaman: "Ey Rabbimiz! Biz, uzak bir yerden, zayıf bir ses işitiyoruz!?" dediler. Yüce Allah: "Siz, bu sesin sahibini tanımadınız mı?" diye sordu. Melekler: "Yâ Rab! Kim o?" dediler. Yüce Allah: "Bu, kabul olunan amel ve duaları yükseltilegelen kulum Yûnüs'ün sesidir. Bana, âsi oldu da, kendisini, denizin içinde, balığın karnında hapsettim!" buyurdu.
Melekler: "Her gün, her gece, kendisinin, sâlih amelleri sana yükseltilmekte olan sâlih kul ha!?" dediler. Yüce Allah: "Evet!" buyurdu. Bunun üzerine, Melekler, onun için, şefâatta bulundular. Yûnus Aleyhisselâm, balığın karnında kendisinin öldüğünü zannetmişti. Ayaklarını, kımıldattı. Ayakları, kımıldayınca, ölmediğini, anladı ve hemen (imâ ile) secde etti ve: "Yâ Rab! Hic kimsenin secde etmediği yeri, ben, Senin için, Mescid edindim!" dedi. Rivayetlere göre: Yûnus Aleyhisselâm, balığın karnında üç gün veya yedi gün , ya da, kırk gün kalmıştır. Balık; Yûnus Aleyhisselâmı, Übülle'ye, Übülle'den sonra, Dicle'ye, Dicleden sonra da, Ninevâ'ya kadar karnında götürüp kendisini, hasta bir halde, deniz sahiline bıraktı. Yûnus Aleyhisselâmın vücudunun etleri ve kemikleri gevşemişti. Kendisi, yeni doğmuş bir çocuk gibi hareketsizdi. Bununla beraber, vücûdunda hiç bir eksiklik yoktu. Yüce Allah; açık bir yerde yatan Yûnus Aleyhisselâmın üzerini, bacağı olmayan cinsden bir nebat, kabak bitirip onun geniş yaprakları ile gölgeledi ve kendisine güç kuvvet gelinceye kadar da, ondan süt damlattı.
Yûnus Aleyhisselâm, bir gün, kabak bitkisinin yanına döndüğü zaman, onu, kurumuş bulunca, üzülmüş ve ağlamıştı: "Sen, bir bitki hakkında üzüldün ve ağladın da. Yüz bin ve daha ziyâde olan Ninevâ halkının toptan helaklerini istemiştin ve hiç üzülmemiştin!" denilerek kınandı Yüce Allah; Yûnus Aleyhisselâm için, Yabanî bir dağ keçisi de, hazırlamıştı. Keçi, ot ve yaprak yeyip sabah akşam gelir, bacaklarını, Yûnus Aleyhisselâmın üzerine ayırarak memesinden ona, süt içirirdi. Yûnus Aleyhisselâm, iyileşinceye kadar keçi, böyle yapmağa devam etti. Yûnus Aleyhisselâm, gâh kabaktan damlayan sütle, gâh yaban keçisinin sütü ile beslendi. Yüce Allah; bundan sonra, Yûnus Aleyhisselâma, Kavminin yanına gidip tevbelerini, Allah'ın kabul ettiğini, kendilerine haber vermesini emretti. Yûnus Aleyhisselâm, oradan ayrılıp kavmiyle buluşmağa gitti. Davar güden bir çobana rastladı. Ona: "Ey delikanlı! Sen, neredensin?" diye sordu. Çoban: "Ben, Yûnus kavmindenim!" dedi.' Yûnus Aleyhisselâm, ondan, Yûnus kavmini ve onların halleri nasıl olduğunu sordu. Çoban, onların, iyi bir halde olduklarını ve Peygamberlerinin, kendilerinin yanına dönmesini umduklarını, haber verdi.
Yûnus Aleyhisselâm, çobana: "Onların yanına döndüğün zaman : "Ben, Yûnüs'la buluştum! diye haber ver!" dedi. Çoban: "Sen, Yûnus isen, Sen de, bilirsin ki, benim için, delil ve şâhid olmadıkça, ben, öldürülürüm! Bana, kim şâhidlik edecek?! Şâhid olmadıkça, ben, bunu, yapamam!" dedi. Yûnus Aleyhisselâm, çobana, davarları içinden, dişi bir keçinin ismini anarak: "İşte, bu, senin, Yûnüs'la buluşmuş olduğuna şâhidlik eder!" dedi. Çoban: "Ne dedin?" dedi. Yûnus Aleyhiselâm: "Şu içinde bulunduğun yer, sen, Yûnüs'la buluştun diye, sana, şâhidlik eder!' 'dedi. Çoban: "Ne dedin?" dedi. Yûnus Aleyhisselâm: "Şu ağaç ta, sen, Yûnüs'la buluştun! diye, sana şâhidlik eder!" dedi. Çoban: "Öyle ise, bana, şâhidlik yapmaları için, onlara, emir ver!" dedi. Yûnus Aleyhisselâm: "Şu delikanlı, size geldiği zaman, ona, şâhidlik yapınız!" dedi. Hepsi birden: "Olur!" dediler.
Bunun üzerine, çoban, kavminin yanına dönüp Yûnus Aleyhisselâmla buluştuğunu, haber verince, onlar, çobanı, yalanladılar ve kendisine, kötülük yapmağa kalkıştılar Çoban: "Ben, sabaha çıkıncaya kadar, bana, bir şey yapmakta acele etmeyiniz!" dedi. Sonra, kralın yanına vardı: "Ben, Yûnüs'la buluştum. Kendisi, size selam söylüyor!" dedi. Kral, çobana: "Sen, yalan söylüyorsun!" dedi ve onun, öldürülmesini, emretti. Çoban: "Benim için, beyyine, şâhid var! Benimle birisini, gönder de, şahidim, bana, şehâdet etsin!" dedi. Çoban, ertesi günü, sabahleyin, onları, Yûnus Aleyhisselâmla buluşmuş olduğu yere kadar götürüp yeri, söyletti. Yer, onlara, çobanın, Yûnus Aleyhisselâmla buluştuğunu, haber verdi. Çoban, keçiye sordu. O da, çobanın, Yûnus Aleyhisselâmla buluştuğunu, onlara haber verdi. Ağacı da söylettiler. O da, çobanın Yûnus Aleyhisselâmla buluştuğunu, onlara haber verdi. Gidenler, korkmuş bir halde, geri döndüler ve krala: "Bunun, Yûnüs'la buluştuğuna, yer de, keçi de, ağaç ta, şâhidlik etti!" dediler. Bunun üzerine, kral; "Sen, bu makama, benden, daha lâyıksın!" diyerek elinden tutup çobanı, yanına oturttu. Yûnus Aleyhisselâmın kavmi de, Yûnus Aleyhisselâmı, aramağa gittiler. Yûnus Aleyhisselâm, buluşma yerinde gizlenmişti. Onu, orada, buldular ve çok sevindiler Ellerini, ayaklarını, öptüler, alıp şehire götürdüler. Ona, iman ettiler.
(M. Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, s.622-636)