Rum suresinde Cenab-ı Hakk'ın Rumların galip geleceğini haber vermesi ile Hz. Ebubekir (r.a.)'ın bu konuda müşrik olan Ubey bin halef ile bahse girmesi ve bu olaya Peygamber Efendimizin (s.a.v) onay vermesi nasıl oluyor? Bahse girmek kumardır, helâl değildir diye biliyoruz. Bu hadisenin iç yüzü nedir?
Bu olay kumarın haram kılınmasından önce gerçekleşmiştir. Çünkü bu sûre Mekkî'dir. İçki ve kumar ise Medine'de haram kılınmıştır. Yani bu olay kumar âyetlerinin ve yasağının nâzil olmasından önce vuku bulmuştur.[1]
Kıssa kısaca şöyledir;
“Nübüvvetin sekizinci yılında idi ki, İran ordusu ile Rum ordusu, Şam toprağı ile İran toprağı arasında karşılaşarak çarpışmışlar; İranlılar Rumları ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Rumların şehirlerini yakıp yıkmışlar, ağaçları kesmişler, hatta İstanbul’a kadar ilerlemişler, Haliç’in üzerine konmuşlardı. İstanbul’u uzun müddet kuşattıkları halde, yarısı denizde, yarısı karada olduğu için, ele geçirememişlerdi. İran Şahı, Kayserden tazminat olarak, dünya hükümdarlarından hiçbirinin sağlamaya güç yetiremeyeceği kadar çok altın, mücevherat, kumaşlar, hizmetçi kadınlar, uşaklar ve daha pek çok türlü mallar da istemiş; o da muvafakat etmişti.
Kureyş müşrikleri, Farslıların (İranlıların) Rumları yenmelerini isterlerdi. Çünkü, onlar putperest idiler. Müslümanlar ise, Rumların Farslıları yenmelerini isterlerdi. Çünkü, onlar Kitap ehli idiler. Rumların mağlubiyet haberi Peygamberimize (sav) çok ağır geldi. Peygamberimiz (sav); Kitapsız Mecusilerin, Kitap ehli olan Rumlara galip gelmelerini istemezdi.
Kureyş müşrikleri, Müslümanlara: “Siz ehl-i Kitapsınız, Hristiyanlar da Kitap ehlidirler. Biz Kitapsız ümmîleriz. Farslı kardeşlerimiz sizin Kitap ehli olan kardeşlerinize galip gelmişlerdir. Siz de bizimle çarpışacak olursanız, muhakkak biz size galip geliriz!” dediler.
Hz. Ebu Bekir müşriklerin bu sözlerini Peygamberimize (sav) anınca, Peygamberimiz (sav):
“Şu muhakkak ki, onlar (Farslılar, er geç) mağlup olacaklardır!” buyurdu.
Yüce Allah da bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurmuştur:
“Elif Lâm Mîm! Rum(lar) mağlup oldu yakın bir yerde. Halbuki onlar, bu yenilmelerinin ardından, galip olacaklar. Bid’-i sinînde (üçten dokuza kadar olan yıllar içinde). Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. O gün, mü’minler de Allah’ın yardımıyla ferahlanacak. O (Allah), kime dilerse yardım eder. O (Allah) kudretiyle her şeye üstün gelen Azîz, rahmetiyle mü’minleri esirgeyen Rahîm’dir. Bu, Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz. Fakat, insanların çoğu (bunu) bilmezler.”
Bunun üzerine, Hz. Ebu Bekir Kureyş müşriklerinin yanına varıp:
“Sizler putperest Farslılar’ın, Kitap ehli Rumlar’a galip gelmesine seviniyor musunuz? Hiç de sevinmeyin! Allah sizin gözlerinizi aydın etmeyecektir! Vallahi, Rumlar muhakkak Farslılara galip geleceklerdir! Bunu bize Peygamberimiz (sav) haber verdi!” deyince, Übeyy b. Halef kalkıp Hz. Ebu Bekir’e doğru vardı ve:
“Sen yalan söyledin!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Ey Allah düşmanı! Sensin yalancı olan! Eğer üç yıla kadar, Rumlar Farslılara galip gelirse, bana on deve vermeyi borçlan! Fakat, Farslılar Rumlara galip gelirse, ben sana on deve vermeyi borçlanayım!” diyerek bahse giriştiler.
Bundan sonra, Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz in (sav) yanına gelip, Übeyy b. Halef ile aralarında geçeni haber verince, Peygamberimiz (sav);
“Ben böyle mi andım?! Âyetteki ‘bid’i’ sözü ancak üç ile dokuz arasındaki müddeti ifade eder. Sen hemen gidip devenin sayısını da müddeti de (ona göre) uzat!” buyurdu.
Hz. Ebu Bekir gitti. Übeyy b. Halef’le karşılaştı.
Übeyy b. Halef:
“Sen galiba (bahse giriştiğine) pişman oldun?!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Hayır! Pişman olmadım! İstersen, aramızdaki bahiste alınacak verilecek develerin sayısını arttıralım, müddeti de uzatalım. Bahiste kazanacak olan, yüz deve alsın! Kaybeden de yüz deve versin! Müddet de dokuz yıla kadar uzatılsın!” dedi.
Übeyy b. Halef:
“Öyle yaptım!” dedi.
Hz. Ebu Bekir’in Peygamberimiz (sav) ile gizlice Mekke’den ayrılıp Medine’ye hicret edeceği sıralarda idi ki, Übeyy b. Halef Hz. Ebu Bekir’e:
“Bahiste yenilecek olursan bana ödeyeceğin develer hakkında bir kefil ver” dedi.
Hz. Ebu Bekir de oğlu Abdurrahman’ı kefil verdi.
Übeyy b. Halef de Uhud savaşına gitmek istediği zaman, Abdurrahman ondan bir kefil istedi, o da verdi.
Übeyy b. Halef Uhud’da Peygamberimizi (sav) öldürmek isterken, Peygamberimizin (sav) mızrağından aldığı yaradan kurtulamayarak, Mekke yakanındaki Serif’te öldü.
Rumlar belirlenen müddet içinde birdenbire kalkınarak İranlıları ağır bir hezimete uğrattığı zaman; Hz. Ebu Bekir Übeyy b. Halef’in veresesinden yüz deveyi alıp, Peygamberimize (sav) getirdi.
Peygamberimiz (sav) de Hz. Ebu Bekir’e:
“Bunları fakirlere dağıt!” buyurdu. O da fakirlere dağıttı.
Rumların İranlıları dokuz yıl içinde mağlup edecekleri hakkındaki ihbar-ı Kur’âniye’nin böylece gerçeklemesi üzerine, Mekkeli müşriklerden birçok kimseler Müslüman oldular.” [2]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi, c.6, s. 395-398.; Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, c. 1, s. 49-51.
[2] Asım Köksal, İslam Tarihi Peygamberler Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhisselam ve İslamiyet, Köksal Yayıncılık, İstanbul 2004, c.1, s 441