Mirac Risalesi'nde geçen ilgili kısım şu şekildedir:
Şu kâinâtın Hâlik’ı, şu kesret tabakātında nûr-u vahdetini ve tecellî-i ehadiyetini göstermek için, kesret tabakātının müntehâsından, tâ mebde’-i vahdete bir hayt-ı ittisâl sûretinde bir Mi‘râc ile, bir ferd-i mümtâzı, bütün mahlûkāt hesabına kendine muhâtab ittihâz ederek, bütün zî-şuûr nâmına, makāsıd-ı İlâhiyesini ona anlatmak ve onunla bildirmek ve onun nazarıyla âyîne-i mahlûkātında cemâl-i san‘atını, kemâl-i rubûbiyetini müşâhede etmek ve ettirmektir.1
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu ifadede öncelikle; kâinâtın yaratıcısı olan Allah'ın, çokluk ve çeşitlilik içinde kendi varlığını ve birliğini göstermek istediğini vurgular. Yani Allah, yarattıklarının çokluğu içinde kendi birliğini göstermek için, kendi isim ve sıfatlarının yansımalarını her şeyde kendine has bir tarzda aksettirmektedir. Örneğin; koca bir okyanusun üzerinde yansıyan güneşi görmek için uzaya çıkmak gerekir. Fakat güneşin varlığını ve özelliklerinin yansımalarını o kadar yükseğe çıkmaya gerek kalmadan da suyun her bir damlasındaki yansıması ile görebiliriz. Yani her damlada görünen küçük güneşçikler, gökteki tek güneşin varlığına ve sıfatlarına delildir.
Aynen öylede; Yüce Rabbimiz, şu kainatta yıldızlardan atomlara kadar yarattığı her bir varlık üzerinde kendi isim ve sıfatlarının yansımalarını yerleştirmekle bize varlığını ve birliğini göstermektedir.
İşte Allah, bütün âlemde görünen bu hakikatin bir yansımasını, Mirac mucizesinde en yüksek bir mertebede yine göstermiştir. Yani çokluk ve kalabalığın en son noktasından, birliğin başlangıcına kadar bir Mirac yolu açılmıştır. Mirac vesilesi ile olan bu yükselme, kesret denilen varlık ve çokluk âleminden, Allah'ın katına yani vahdet ve birliğe uzanan bir bağlantı yoludur.
Kısacası "hayt-ı ittisal" ile kastedilen mana için denilebilir ki; Cenâb-ı Hak, Mirac denilen bu kutlu yolculuk için, bütün yarattıkları adına en seçkin kulunu seçmiş ve bütün akıl ve şuur sahipleri namına kendine muhâtap kılmıştır. Böylece Rabbimiz, bu kâinatın ve içinde yaratılmış varlıkların, yaratılış hikmetlerini ve gayelerini o Zat'a (sav) bildirmiştir. İşte Allah, bu seçkin zat olan Resulullah (asm) Efendimiz vasıtayla, bütün yaratılmışların bu ilâhî maksatları öğrenmesini murad etmiştir ve insanlık için Allah'ın rızasını kazanmayı netice verecek nurlu bir yol açmıştır.
Ayrıca Mirac hadisesinin bir hikmeti ve gayesi de şudur: Allah, yarattığı her şey üzerindeki kendi sanatını, Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın nazarıyla görür ve gösterir. Yani bir ayna gibi olan yaratılmışlar üzerinde kendi sanatının güzelliklerini ve icraatındaki mükemmellikleri görmek ve yaratılanlara göstermeyi murad etmiştir. Çünkü güzellik ve mükemmellik sahibi olan her sanatkâr, kendi hünerini görmek ve göstermek ister. Aynen öyle de; Rabbimiz de yarattığı sanatlar üzerinde bulunan kendi isim ve sıfatlarının güzelliklerini, en seçkin kulunun nazarıyla görmüş ve bütün âlemlere göstermiştir.
Netice olarak; kâinâtın yaratıcısı olan Allah, çokluk içinde birliğini göstermek için, kulları içinden seçilmiş bir zâtı yani Resûl-i Ekrem (asm) Efendimizi, Mirac merdiveni ile katına yükselterek, bütün şuur sahipleri adına O'nu kendine muhâtap yapmıştır. Böylece yaratılışın gayesi olan Allah'ı tanımayı yani O'nun isim ve sıfatlarını anlamayı, kâinatı yaratmaktaki ilahî muradını ve bizden istediklerini o vasıta ile insanlığa bildirmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 254.

