Soru

“Sen kendine bak! Zahirî ve bâtınî hâsselerin ve onların levazımatı gibi elin yetişmediği ne kadar eşyaya muhtaçsın. Bütün zîhayatları kendine kıyas et. İşte bütün onlar, birer birer, vücud-u Vâcib’e şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi heyet-i mecmuasıyla güneşin ziyası, güneşi gösterdiği gibi o hal ve bu keyfiyet, perde-i gayb arkasında bir Vâcibü’l-vücud’u, bir Vâhid-i Ehad’i hem gayet Kerîm, Rahîm, Mürebbi, Müdebbir unvanları içinde akla gösterir."

33. Mektub'un 1. Pencere'sinde geçen bu kısmı izah eder misiniz? Zahiri ve batını hâsselerle ifade edilmek istenen nedir? 

Tarih: 8.03.2025 21:11:23

Cevap

“Sen kendine bak! Zahirî ve bâtınî hâsselerin ve onların levazımatı gibi elin yetişmediği ne kadar eşyaya muhtaçsın. Bütün zîhayatları kendine kıyas et. İşte bütün onlar, birer birer, vücud-u Vâcib’e şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi heyet-i mecmuasıyla güneşin ziyası, güneşi gösterdiği gibi o hal ve bu keyfiyet, perde-i gayb arkasında bir Vâcibü’l-vücud’u, bir Vâhid-i Ehad’i hem gayet Kerîm, Rahîm, Mürebbi, Müdebbir unvanları içinde akla gösterir.”[1]

33. Mektub'un Birinci Pencere'sinde Bediüzzaman Hazretleri, canlıların ihtiyaçlarının karşılanma biçiminden yola çıkarak Allah’ın varlığını, birliğini ve merhametini bizlere izah ve ispat etmektedir.

Zâhirî ve bâtınî hâsseler, insanın dış (zâhirî) ve iç (bâtınî) duyularını ifade eder. Zâhirî hâsseler, beş duyu organımızla (görme, işitme, tatma, dokunma, koklama gibi) dış dünyayı algıladığımız duyularımızdır. Bâtınî hâsseler ise hislerimiz, düşüncelerimiz, latifelerimiz, hayal gücümüz ve kalbî duygularımız gibi iç dünyamıza ait olan tüm duyularımızı ifade eder.

Metinde bahsedilen "levâzımât" ise, bu duyuların ihtiyaç duyduğu araçlar, şartlar ve gerekliliklerdir. Mesela, gözün görebilmesi için ışık, kulağın duyabilmesi için ses dalgaları olması gerektiği gibi.

Bu pencerede özellikle canlı varlıkların pek çok farklı ihtiyacı olduğu vurgulanmıştır. Bir insan ya da bir hayvan, yaşamını sürdürebilmek için pek çok şeye ihtiyaç duyar: Hava, su, yiyecek, ışık, ısı, duyular, organlar vs. Ancak, bu ihtiyaçları kendisi oluşturamaz veya karşılayamaz.

İnsan ve diğer canlılar, ihtiyaç duydukları şeyleri bilmedikleri veya ulaşamadıkları kaynaklardan tam zamanında elde ederler. Yani tüm ihtiyaçları, umulmadık yerlerden umulmadık şekillerde kendilerine ihsan edilirler. Birkaç misal ile bu ihtiyaçları daha iyi anlayabiliriz. Mesela bir bebek, anne karnında iken, henüz neye ihtiyacı olduğunu bilemez ve temin edemez. Bu noktada tam bir acizlik ce cehalet içindedir. Ancak, merhameti sonsuz Rabbimiz, o bebeğin tüm ihtiyaçlarını en uygun bir tarzda kendisine bir kordon vasıtasıyla ulaştırır. Üstelik, annesinin de bu durumdan haberi yoktur. Bu bebek dünyaya gelince, en gıdalı ve lezzetli bir gıda olan sütle o yavruyu beslemeye devam eder. Bitkiler yağmura muhtaçtır, ama yağmuru kendileri oluşturamazlar. İnsan oksijene muhtaçtır, ama oksijeni kendi başına üretemez. Misalleri çoğaltmak mümkündür. 

İşte burada Üstad Bediüzzaman Hazretleri önemli bir noktaya dikkat çekiyor. Varlıkların tüm bu ihtiyaçlarını mükemmel bir şekilde karşılayan kimdir?

Canlıların bu kadar farklı ihtiyaçlarını tam zamanda ve eksiksiz olarak karşılamak, onların güçlerinin çok ötesindedir. O hâlde, bu sonsuz ihtiyaçları tam vaktinde ve layık bir şekilde karşılayan merhametli bir zât olmalıdır. O zât ise, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten Yüce Allah’tır. Üstelik bu düzen sadece bir Yaratıcı’nın varlığına değil, O’nun merhametli, cömert, terbiye eden ve yöneten (Kerîm, Rahîm, Mürebbi, Müdebbir) isimlerine de işaret etmektedir.

Ayrıca lütfen bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/ruh-ve-sair-letaif

https://risale.online/soru-cevap/hayattaki-duygu-ve-hisler


[1] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat 2 Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2011, s.347

 


Yorum Yap

Yorumlar