Öncelikle şunu ifade edelim ki bir Müslümanın en ehemmiyetli ve öncelikli meselesi imanla kabre gitmek ve ebedi cehennem azabından kurtulmak olmalıdır. Saadet-i ebediyenin vesikası imandır.
Bedîüzzamân Hazretlerinin “feraizi işleyen kebairi terk eden inşallah kurtulur” ifadesi içinde bulunduğumuz zamanın dehşeti ile ilgilidir. "Ferâiz" Allah’ın emir ettiklerini işlemek "kebâir" ise büyük günahlar dediğimiz günahlardan kaçınmaktır. Ayrıca kebâir çoktur. Burada Bedîüzzamân Hazretlerinin bahsettiği kebâirden maksat “ekber-ül kebair” diye tabir edilen büyük günahlardır. Yani bu mesele "amel" ile ilgili bir meseledir.
Bu konuda detaylı izah için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/farzlari-isleyip-kebairi-terk-eden-kurtulur
https://risale.online/soru-cevap/haramlarin-sirasi-buyuk-gunahlar
Diğer konuda ise Bedîüzamân Hazretleri şöyle demektedir:
Eğer îmân vesîkasını sağlam elde etmezse, kaybedecek! Ve bu asırda maddiyyûnluk tâûnuyla çokları, o da‘vâsını kaybediyor. Hatta bir ehl-i keşif ve tahkîk, bir yerde kırk vefeyâttan yalnız birkaç tanesi kazandığını, sekerâtta müşâhede etmiş. Ötekiler kaybetmişler.1
Bu mesele ise imanla ilgili bir meseledir. Yani materyalist, pozivitist ve inkârcı felsefenin batıl fikirleri ile aklı karışmış, sadece gördüğüme inanırım düşünceleri insanlar üzerinde öyle şiddetli bir tesir yapmış ki, kuvvetli iman-ı tahkiki elde etmemiş kim varsa bu tesir yüzünden imansız kabre giriyor. Çünkü taklid-i iman en basit ve ufak bir tereddüde, şüpheye, vesveseye mağlup oluyor. Malum olduğu üzere ahiretin vesikası imandır. İmanda, itikatta en küçük bir şüphe ve tereddüt, bütün amelleri iptal eder ve ebedi cehenneme gitmeye sebebiyet verir.
Ayrıca burada kastedilen "cami cemaati" olduğuna dair Bedîzzamân Hazretlerinin herhangi bir beyanı bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; fazları işlemek ve kebireler dediğimiz büyük günahları terk etmek ile kurtulmak da tahkik-i imanla ilgilidir. Yani iman ile vefat eden kişiler eğer farzları yapmış ve büyük günahları terk etmişse kurtulur demektir. Eğer tahkik-i iman elde edilmemiş ise insanın bütün amellerini kaybetme tehlikesi vardır.
Bu sebeple bahsettiğiniz iki yer birbirine zıt görünmemektedir. Birisi amel ile ilgili diğeri iman/itikad ile ilgilidir.
Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 14.