En'am suresi 51. ayeti nasıl anlamalıyız?
Elmalılı tefsirinde şöyle izah ediliyor:
"O halde ki kendilerinin ondan, âlemlerin Rabbinden başka ne bir dostları, ne de bir şefaatçileri yoktur. Gerek vukuuna inanmakla olsun ve gerek imkan ve ihtimal üzerine şek ve tereddütle olsun kalblerinde böyle bir haşr (toplanma) korkusu, bir ahiret hissi bulunduğu halde, korunmayan veya korunmasını bilmeyen, dolayısıyla muttakî olmayanları korkut, ki bunlar belki korunurlar. Yani bunlar içinde bu sayede ittika edecek, korunacak olanlar vardır. Gerçi haşr ve ahireti tamamen inkâr edenler yahut ahirete inanmakla beraber Allah'ın azabından kendilerini kesin kurtarabilecek Allah'tan başka yakınları veya şefaatçıları bulunduğuna kat'i şekilde inanmış bulunanlar, mesela putlarının ve diğer ilâh tanıdıklarının ve babalarının, dedelerinin, pirlerinin ve Allah'ın izni olmadan peygamberlerinin Allah'a karşı kendilerine sahip olup şefaat edeceğine inanmış olanlar korkutulmaları mümkün değilseler de, Allah'dan başka dost ve şefaatçıları olmadığına inanan veya ihtimal verenler, korkmaları ve tesir altında kalmaları mümkün olanlardır."
Fahreddin Razi hazretlerinin tefsirinde ise şöyle izah edilmiştir:
"Onların, O'ndan başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi yoktur" buyruğu hakkında Zeccâc şöyle demektedir: "Başında “leyse” bulunan bu cümle, hal olmak üzere mahallen mansûbtur. Buna göre sanki, "Onlar, her türlü dost ve şefaatçiden uzak ve mahrum olarak..." denilmek istenmiştir. Bu durumda, hâlde âmil olan kelime “yehafun” lâfzıdır. Sonra, burada bir mevzu bulunmaktadır ki o da şudur: "Eğer, Rablerine toplanacaklarından korkanlar..." tabiriyle kâfirler murad edilmiş olursa, o zaman ifâde açıktır. Zira, Allah katında onların hiçbir şefaatçisi bulunmamaktadır. Bu böyledir, çünkü yahudî ve hristiyanlar, "Biz Allah'ın oğullan ve sevgilileriyiz..." Maide, 18) diyorlardı. Halbuki Allah, onları bu konuda yalanlamıştır.. Yine Cenâb-ı Hak başka bir âyette, "Zâlimlerin ne müşfik bir yakını, ne de dinlenebilecek bir şefaatçisi yoktur" (Mümin, 18) buyurmuştur. Veyine "Artık, şeföat edicilerin hiç bir şefaati onlara fayda vermeyecek" Müddessir. 48) buyurmuştur.
Eğer, bu ifâdeyle murad edilenler müslümanlar olursa, biz deriz ki: Hak Teâlâ'nın "Onların, Ondan başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi yoktur" buyruğu, bizim mü'minlere şefaat edileceği şeklindeki görüşümüze ters düşmez.. Çünkü, meleklerin ve peygamberlerin mü'minlere şefaat etmesi, ancak yüce Allah'ın izni ve müsaadesiyle olur.. Zira Allah, "Onun izni olmadıkça, nezdinde şefaat edecek kimmiş?" (Bakara, 255) buyurmuştur. Binâenaleyh bu şefaat, Allah'ın izni ve müsadesiyle olunca, gerçekte Allah tarafından yapılmış olur.
Şefaat hakkında bakınız.