Bilindiği üzere hidayet, hayır, iyilik ve tüm güzellikler Rabbimizin ihsanı ve ikramı iledir. Kul dua ile ister, Rabbimiz hikmetine göre en hayırlı ve güzel şekliyle bu isteğe cevap verir. Bununla beraber eşiniz veya bir başkası hakkında samimiyetle yapılan duanın inşallah kabul edileceği umulur ve o inançla dua edilir. Yalnız dua ettiğimiz kişinin de kendi iradesiyle o ibadeti arzu etmesi gerekir. Ya da Rabbimiz o kişiye herhangi bir maddi ve manevi iyilik ve hayrı vermeyi dilediğinde, kulun da kendi irade ve tercihiyle o güzelliği kabul etmesi gerekir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus şudur: Dua, ibadetin ve kulluğun esası ve özüdür. Yani duanın kendisi başlı başına bir ibadet olup sadece Allah’ın rızası maksat edinilerek yapılmalıdır. Ücret ve karşılığı ise ahirette beklenmelidir. Dünyaya ait maksat ve gayeler ise sadece o duanın vaktinin geldiğini bildiren habercilerdir. Bu noktadan eşinizin namaza başlaması veya başka hayırlı güzel bir arzu için dua edilirken en önce Allah’ın rızası gözetilmeli ve ibadet şuuruyla o dua edilmelidir. Rabbimizin ihsan edip etmemesi, O’nun sonsuz hikmetine göredir. Yoksa bizim istek ve arzularımıza göre değildir. Demek kulluğun ve duanın özünde bu inanç ve anlayış olmalıdır.
Diğer bir husus ise; dua ederken ısrar etmek tavsiye edilmiştir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:
Allah'a dua ettiğinizde kabul olunacağına inanarak dua edin. Hiçbiriniz kesinlikle eğer dilersen ver yarabbi demesin. Çünkü Allah kabul edeceğine inanarak dua etmenizi çirkin görmez.1
Sonuç olarak; her türlü hayırlı ve güzel taleplerimizi samimiyetle, ısrarla ve sürekli olarak Rabbimizden dilemeliyiz. Duanın kabul şartlarına olabildiğince riayet etmeliyiz. Duanın kendisinin başlı başına bir ibadet olduğunun bilincinde olup karşılığını ahirette beklememiz gerekir. Dünyada iken kabulü ise Allah’ın sonsuz hikmetine bağlı olduğunu unutmamalıyız.
Ayrıca, dua yaparken takip etmemiz gereken usuller için detaylı malumat için lütfen bakınız;
Duayı Kabule Yaklaştıran Şartlar Nelerdir?
Buhari, Tevhid, 31.

