Eşim namaz kılmıyor ve ben onun için çok dua ediyorum. Hayırlı bir duayı Allah hayırlı bir şekilde kabul edermiş. Peki bu duam kesin kabul olur mu? Hayırlı bir duada ısrarlı olduğum için?
Bilindiği üzere hidayet, hayır, iyilik ve tüm güzellikler Rabbimizin ihsanı ve ikramı iledir. Kul dua ile ister, Rabbimiz hikmetine göre en hayırlı ve güzel şekliyle bu isteğe cevap verir. Bununla beraber eşiniz veya bir başkası hakkında samimiyetle yapılan duanın inşallah kabul edileceği umulur ve o inançla dua edilir. Yalnız dua ettiğimiz kişinin de kendi iradesiyle o ibadeti arzu etmesi gerekir. Ya da Rabbimiz o kişiye herhangi bir maddi ve manevi iyilik ve hayrı vermeyi dilediğinde, kulun da kendi irade ve tercihiyle o güzelliği kabul etmesi gerekir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus şudur: Dua, ibadetin ve kulluğun esası ve özüdür. Yani duanın kendisi başlı başına bir ibadet olup sadece Allah’ın rızası maksat edinilerek yapılmalıdır. Ücret ve karşılığı ise ahirette beklenmelidir. Dünyaya ait maksat ve gayeler ise sadece o duanın vaktinin geldiğini bildiren habercilerdir. Bu noktadan eşinizin namaza başlaması veya başka hayırlı güzel bir arzu için dua edilirken en önce Allah’ın rızası gözetilmeli ve ibadet şuuruyla o dua edilmelidir. Rabbimizin ihsan edip etmemesi, O’nun sonsuz hikmetine göredir. Yoksa bizim istek ve arzularımıza göre değildir. Demek kulluğun ve duanın özünde bu inanç ve anlayış olmalıdır.
Ku’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hakk “Bana dua edin, size cevap vereyim.”[1] buyuruyor. Bu âyetin izahı sadedinde Bediüzzaman Hazretleri anlam bakımından şu harika çıkarımları yapaktadır:
Evet, cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Allah her duaya cevap verir. Fakat kabul etmek, hem aynı isteği vermek, Cenâb-ı Hakkın hikmetine bakar. Meselâ, hasta bir çocuk seslenir: "Ey hekim, bana bak." Hekim "Buyur," der. Ne istersin?" diye çocuğa cevap verir. Çocuk "Şu ilâcı bana ver" der. Hekim ise, ya istediğini aynen verir. Yahut onun menfaati için ondan daha iyisini verir. Yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenâb-ı Hakk, sonsuz hikmet sahibi, hazır ve nazır olduğu için, kulun duasına cevap verir. Yalnızlık ve kimsesizlik dehşetini, varlığıyla ve cevabıyla huzura çevirir. Fakat insanın heves ve arzularının baskısıyla vermez. Kendi hikmeti gereğince, kulun dünyadaki isteklerinin ya aynısını veya daha iyisini verir veya hiç vermez. Fakat dua bir ibadet olduğu için asıl karşılığı âhirettedir. Herkes duanın sevabını orada bulur. [2]
Diğer bir husus ise; dua ederken ısrar etmek tavsiye edilmiştir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: “Allah'a dua ettiğinizde kabul olunacağına inanarak dua edin. Hiçbiriniz kesinlikle eğer dilersen ver yarabbi demesin. Çünkü Allah kabul edeceğine inanarak dua etmenizi çirkin görmez.”[3]
Netice itibariyle; her türlü hayırlı ve güzel taleplerimizi samimiyetle, ısrarla ve sürekli olarak Rabbimizden dilemeliyiz. Duanın kabul şartlarına olabildiğince riayet etmeliyiz. Duanın kendisinin başlı başına bir ibadet olduğunun bilincinde olup karşılığını ahirette beklememiz gerekir. Dünyada iken kabulü ise Allah’ın sonsuz hikmetine bağlı olduğunu unutmamalıyız.
Dua yaparken takip etmemiz gereken usuller için detaylı malumat için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/dua-adabi-1
https://risale.online/soru-cevap/duayi-kabule-yaklastiran-sartlar