Hiç birşey ortada yokken insanin canı neden sıkılır? İmani tahkiki elde etmek can sıkıntısını giderir mi? Peygamber Efendimizin (s.a.s) canı sıkılıyor muydu?
Can sıkıntısı, insanın iç dünyasında bir boşluk, tatminsizlik hissetmesiyle ortaya çıkan ruh hâlidir. Bu durumun birçok sebebi olabilir: Hedef veya anlam eksikliği, zihinsel meşguliyetin azalması, manevi bir boşluk veya monotonluk hissi gibi. İmanın hakikatini idrak eden insan, her olayın ve hâlin Allah’ın iradesiyle olduğunu bilir, böylece tevekkülle huzur bulur. Ancak bu, hiçbir zaman can sıkıntısı yaşamayacağı anlamına gelmez. Zira insan, duygu ve düşünceleriyle imtihan edilir. Tahkiki iman, bu sıkıntıyı anlamlandırarak onun üstesinden gelmeyi kolaylaştırır.
Kabz ve Bast Hâlleri
Kabz (daralma, sıkılma, ruhî darlık) ve bast (genişleme, huzur, ruhî ferahlık) hâlleri, Allah’ın kulu üzerindeki tasarruflarından biridir. Bu hâller, Allah’ın kulunu terbiye etme, olgunlaştırma ve yükseltme yollarından biridir. Önemli olan, bu hâller karşısında nasıl bir tavır takınılması gerektiğini bilmektir.
Kabz Hâlinde Ne Yapılabilir?
Daha önce huşû içinde kılınan namazlardan tat alamamak, Kur’ân okumaya karşı isteksizlik duymak, hayatın anlamsız gelmesi, borçlar, işsizlik, aile içi huzursuzluklar ve anlaşmazlıklar, yalnızlık hissi, dostlardan uzak düşmek, bir yakınını kaybetmek, ağır bir hastalığa yakalanmak veya sevdiklerinin hastalığıyla imtihan edilmek gibi haller birer kabz hâlidir.
Kabz hâlinin bir imtihan olduğunu bilmek ve sabretmek gerekir. Kabz hâli geçici bir süreçtir. Bast hâli mutlaka gelecektir. İç sıkıntısı varken namaz ve dua insana zor gelebilir, tam da bu hâlde en çok ihtiyaç duyulan şey Allah’a yönelmektir. Kur’ân okumak, salavat getirmek, istiğfar etmek de sıkıntıyı hafifletebilir. Başka insanların sıkıntılarını gidermek, Allah’ın kul üzerindeki rahmetini artırır. Sadaka vermek, yetim-garipleri sevindirmek kabz hâlinden çıkmaya yardımcı olabilir. Kabz hâli bazen günahlarla, gafletle veya dünya sevgisiyle de ilgili olabilir. Tövbe etmek ve kendini sorgulamak, daralma hâlinden çıkmaya yardımcı olabilir.
Bast Hâlinde Ne Yapılabilir?
Namazda huşû içinde olmak, Kur’ân okumaktan ve zikir yapmaktan büyük bir haz duymak, dua ederken gözyaşlarının akması, Allah’a yakınlık hissetmek, işlerin yolunda gitmesi, uzun zamandır beklenen müjdeli haberlerin gelmesi gibi haller ise günlük hayattaki bast hâlleridir.
Allah’ın verdiği ferahlık ve nimetler için sürekli şükretmek gerekir. Âyeti kerimede Cenâb-ı Hak "Eğer şükrederseniz, elbette nimetimi artırırım."[1] Buyurmaktadır. Bast hâlinde insan, rehavete kapılmamalı ve ibadetleri aksatmamalıdır. Allah’ın verdiği nimetler kişiyi kibirli hâle getirmemeli. Manevi hâllerin gelip geçici olduğu unutulmamalıdır.
Kabz ve Bast Dengesini Kurmak
Hayat, kabz (daralma) ve bast (genişleme) hâlleri arasında bir dengedir. İnsanın en büyük hatası, kabz hâlinde ümitsizliğe kapılmak ve bast hâlinde gaflete düşmektir. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz: "Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır."[2] buyurmuştur. Kabz ve bast hâllerinin Allah’tan olduğunu bilmek, her iki durumda da tevekkül içinde hareket etmek gerekir. Kabz hâli bir sabır süreci, bast hâli bir şükür sürecidir. Bu hâllerin farkında olarak yaşayan insan, ruhsal dengesini kaybetmeden hayatına devam edebilir.
Bu konuda daha detaylı bilgi için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/ic-sikintisi
https://risale.online/soru-cevap/kabz-ve-bast-halleri
Peygamber Efendimiz’in Kabz (Daralma, Sıkılma) Hâlleri
İlk Vahiy Sonrası Yaşadığı Hâl: Hira Mağarası’nda İlk vahiy geldiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) büyük bir korku, şaşkınlık ve endişe yaşamıştır. Cebrail (a.s.)’ın “Oku!” emriyle başlayan bu süreçte, Efendimiz (s.a.v.), ne yapacağını bilemez hâlde titreyerek evine dönmüş ve Hz. Hatice’ye (r.a.): "Beni örtün, beni örtün!" diyerek sıkıntısını dile getirmiştir. Bunun üzerine Hz. Hatice (r.a.) onu teselli etmiş ve desteklemiştir.[3] Bu, onun için ruhsal olarak büyük bir kabz (daralma) hâliydi. Zira daha önce böyle bir tecrübesi olmamıştı ve ne yapacağını bilemez haldeydi. Ancak bu hal çok uzun sürmedi. Hz. Hatice’nin (r.a.) desteği, Varaka bin Nevfel’in vahiy hakkındaki açıklamaları ve Allah’ın ona indirdiği "Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar!"[4] ayetleriyle bast (genişleme, huzur) hâline geçti. Bu olay, onun da bir beşer olarak endişe, korku ve sıkıntı yaşayabileceğini, ancak bunu iman ve tevekkülle atlattığını gösterir.
Vahyin Belli Bir Süre Kesilmesi (Fetretü’l-Vahy): İlk vahiy geldikten sonra bir süre vahiy kesildi. Bu süreçte Efendimiz (s.a.v.), büyük bir manevî yalnızlık ve sıkıntı yaşamıştı. Bu, onun için ağır bir kabz hâliydi. Ancak daha sonra "Kuşluk vaktine yemin olsun ki, Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı."[5] âyeti nazil oldu ve O (s.a.v.), tekrar bir bast (genişleme, huzur) hâline geçti.
Hüzün Yılı ve Taif Yolculuğu: Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Hatice (r.a.) ve Ebû Tâlib’in vefatı ile ciddi bir kabz hâli yaşamıştır. Ardından Taif’e giderek İslâm’ı anlatmaya çalışmış ancak halktan sert tepki görerek taşlanmış ve bedenen de zarar görmüştür. Öyle ki vücudu kan içinde kalmış ve büyük bir acı içinde şehirden çıkmak zorunda kalmıştır. Bu olaydan sonra yaptığı şu dua, onun ruh halini çok net anlatmaktadır: "Ey Allah’ım! Kuvvetimin zayıflığını, çarelerimin tükenmişliğini, insanların gözünde hor ve hakir görülüşümü sana arz ediyorum… Eğer sen bana gazaplı değilsen, çektiğim sıkıntılara aldırmam."[6] Bu ağır kabz hâlinden sonra Allah, O’na (s.a.v.) İsrâ ve Mirac mucizesini bahşederek bast (genişleme, huzur) hâlini nasip etmiştir.
Uhud Savaşı: Uhud Savaşı’nda Müslümanlar zor bir imtihandan geçmiş, Efendimiz (s.a.v.) bizzat yaralanmış ve çok sevdiği amcası Hz. Hamza (r.a.) şehit edilmiştir. Onun şehadetinden sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gözyaşlarını tutamamış ve büyük bir hüzün içinde şu duayı yapmıştır: "Ey Allah’ım! Kavmimi bağışla!"[7] Bu olay, Efendimiz’in (s.a.v.) sıkıntıya rağmen affediciliğini ve sabrını göstermektedir. Onun bu savaştan sonraki hali kabz hâlinin zirvesidir.
Medine’de Münafıkların ve Yahudilerin Çıkardığı Fitneler: Medine döneminde de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sıkıntıları bitmemiştir. Münafıkların fitneleri, Yahudi kabilelerinin ihanetleri ve savaşların getirdiği yorgunluklar, onu zaman zaman üzmüş ve sıkıntıya sokmuştur. Ancak O (s.a.v.), her zaman sabırla ve Allah’a dayanarak bu sıkıntıları aşmıştır.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Bast Hâlleri
Mirac Olayı: Mekke’deki büyük sıkıntılar ve Taif’te yaşadığı hüzün sonrasında İsrâ ve Mirac hadisesi vuku bulmuş, Efendimiz (s.a.v.) manevî olarak yüceltilmiş, Allah ile konuşmuş ve namaz hediyesi verilmiştir. Bu, onun ruhuna büyük bir bast (genişleme) hâli yaşatmıştır.
Bedir Zaferi: Bedir Savaşı’nda Allah’ın yardımıyla Müslümanlar büyük bir zafer kazanmış, bu zafer Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ruh hâlini genişletmiş, ona ve sahabelerine büyük bir moral olmuştur. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hem kabz (daralma, sıkılma, sıkıntılarla imtihan) hâllerini hem de bast (genişleme, huzur, ilahi lütufları hissetme) hâllerini yaşamış ancak her iki durumda da dengeli bir ruh hâli sergilemiştir. Kabz anlarında, Sabır, tevekkül, dua ve namaz ile Allah’a yönelmiş, sıkıntının geçici olduğunu bilmiştir. Bast anlarında, gaflete düşmemiş, Allah’a şükrederek tevazu içinde kalmıştır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatı, iman eden bir insanın kabz hâllerinde nasıl sabretmesi ve bast hâllerinde nasıl şükretmesi gerektiğinin en güzel örneğidir.
[1] İbrahim, 14/7
[2] İnşirah, 94/5-6
[3] Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 3; Müslim, İman, 252
[4] Müddessir, 74/1-2
[5] Duha, 93/1-3
[6] İbn Hişâm, es-Sîre, 2/29
[7] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7