Kabz ve bast halleri tam olarak nedir? Bu haller olmuşsa eğer ne yapmamız gerekiyor?
Sözlükte “daralma, büzülme; tutukluk, durgunluk, sıkılma, tasalanma” gibi anlamlara gelen kabz, tasavvuf terimi olarak sâlikin bir anda kalbine gelen mânevî sıkıntı, huzursuzluk sebebiyle hissettiği tutukluk ve durgunluk halini anlatır ve genellikle karşıtı olan bast ile (rahatlık, ferahlık) birlikte kullanılır. [1]
Sâlik bazan tutuk ve tedirgin olur, aklına hiçbir şey gelmez, zihni boştur, söyleyecek bir söz bulamaz; bazan da neşeli ve kendinden emindir, zihni açık, gönlü geniştir. Sûfîler ilk hali kabz ve inkıbaz, ikincisini de bast ve inbisat şeklinde adlandırır ve her iki halin de Allah’tan geldiğini söylerler; Allah uğruna savaşarak özveride bulunmayı öven bir âyette geçen[2] ve nimeti daraltanın da (kabz) genişletenin de (bast) Allah olduğunu belirten ifadeyi bu anlamda yorumlarlar. [3]
Kabz ve bast halleri diğer mânevî haller gibi geçicidir. Mutasavvıflar bu tür halleri kaynağı, sebebi, ortaya çıkış şartları bakımından çeşitli sınıflara ayırmışlardır. Havf ve recâ, heybet ve üns halleri de kabz ve basta benzer. Kuşeyrî’ye göre kabz ve bast havf ve recâdan, heybet ve üns de kabz ve basttan daha yüksek hallerdir. Havf ve recâ sülûkün başlangıcındaki müridlerde, kabz ve bast âriflerde, heybet ve üns kâmillerde görülür. Havf ve recâ halinde bulunan sâlikin gönlünde gelecek zaman, kabz ve bast halinde bulunan sâlikin gönlünde ise şimdiki zaman vardır. [4][5]
Bediüzzaman Hazretleri bu hali hafv ve reca ortasında kalabilmek ve daima sabır ve şükürde bulunabilmek için Cenab-ı Hakk’ın Celal ve Cemal isimlerinin bir tecellisi olduğunu şöyle ifade etmektedir;
“Sair teellümât-ı ruhaniye (ruhi sıkıntılar) ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca müvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz—bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.”[6]
Kabz ve Bast Halinde Ne Yapılmalıdır?
Sâlik, bazan yaşadığı kabz veya bast halinin sebebini bilmeyebilir. Bu durumda eğer kabz halinde ise buna teslimiyet göstermesi, iradesiyle bu hali uzaklaştırmaya kalkışmaması gerekir. Aksi takdirde kabzı daha da artar. Bundan dolayı sâlik bu halin kendiliğinden geçmesini beklemelidir. Zaman zaman bast halinin sâliki heyecanlandırdığı, ölçüsüz şekilde konuşmasına sebep olduğu görülür. Böyle durumlarda onun elinden geldiğince sükûnetini ve edebini koruması gerekir. Bast halinin zevkine kapılanların bazan ayakları sürçer ve mânevî hallerini yitirirler. Nitekim sûfîler “şathiyyât” denilen sözleri genellikle bast halinde söylemişlerdir. Bu hali ifade etmek üzere inbisat, dilâl, naz ve niyaz gibi tabirler de kullanılır.[7]
Bütün bu anlatılanlardan anlaşılan bu haller geldiğinde kişinin teslim olması, bu hallerin geçmesini beklemesi, fevri hareket ve konuşmalarda bulunmaması, sabır ve şükür etmesi gerekmektedir. Bu hallerin Allah’ın celalî ve cemalî isim ve sıfatlarının bir tecellisi olduğunu okumalıdır.
[1] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “bsṭ”, “ḳbż” md.leri; Kāmus Tercümesi, II, 1291; III, 22)
[2] Bakara 2/245
[3] Süleyman Uludağ, Kabz mad., TDV, İstanbul 2001, c.24, s.44-45;
[4] et-Taʿrîfât, “ḳabż” md.; Kuşeyrî, s. 198
[5] Gazzâlî, İḥyâʾ, IV, 331-332
[6] Bediüzzaman Said Nursi, Katamonu Lahikası, Isparta 2022, s.10
[7] Gazzâlî, el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 6