Risale-i Nur'da mektuplarda geçen Sav beldesi ve bin sayısı hakkında bilgi verir misiniz? Hz. Üstad, neden "Bin kalemli Sav" ifadesini kullanmış?
Said Nursî Hazretleri'nin Isparta'da kaldığı dönemin sonlarına doğru Nur Risaleleri Isparta merkezinden başka, pek çok köylere de yayılmıştı. İnsanlar evlerinde risaleleri okuyup yazıyor, etrafa neşrediyorlardı. İşte o sıralarda, o bahtiyar köyler halkasına merkeze çok yakın Sav Kasabası da katılmıştı.
Üstad Bediüzzaman'ın Kastamonu'da bulunduğu yıllar, Sav Köyü'nün Nur Hizmeti'nde büyük bir sıçrama yaptığı yıllar oldu. Başta Hacı Hâfız Mehmed ve oğlu, Marangoz Ahmed ve Hâfız Mehmed Gül olmak üzere pek çok kahraman insan Risale-i Nur'a talebe olarak büyük bir gayretle iman hizmetine koyuldular.
Bu köyün müstesna bir hususiyeti de birkaç kişi dışında, halkın tamamının risaleleri yazmasıydı. Kur'ân yazısını bilenler de bilmeyenler de yazıyordu. O dönemde çoluk çocuk, âlim câhil, yaşlı genç, kadın erkek demeden tam bin kalem bu köyde risaleleri neşrediyordu. Bu yüzden bu köye "Bin kalemli Sav" denilmiştir.
Sav halkının bu şevk ve gayreti, Nur'a hizmetleri ve yazdıkları risaleleri Kastamonu'da bulunan Üstad Bediüzzaman'a göndermeleri, Üstad'ı pek çok memnun ediyordu ;
“Mâşâallah, bârekâllah! Kalemlerinizin mükemmel çalışmaları devam etmekle beraber tezayüd etmeleri (artmaları) ve hususan Sav'da birden çoğalması. Hacı Hâfız'a ve köyüne (Sav'a) bin bârekâllah, bizi fevkalâde mesrur etti.”[1] tarzında Sav Köyü'nün hizmetlerini takdir eden Üstad'a ait çok sayıda ifade ve mektub Kastamonu Lâhikası'nda yer almaktadır.
Onlardan bazıları da:
“Kahramanlar yatağı olan Sava Köyü'nün ehemmiyetli bir talebesi olan Ahmed'in mektubunda öyle büyük bir mesele gördüm ki, beni sürur yaşlarıyla ağlattırdı. Cenab-ı Hakk'a yüzbinler şükür olsun! Risale-i Nur'un tamam kıymetini, o köyün mübarek vâlideleri ve hanımları tam anlamışlar. O mübarek hanımların ve kıymetdar ve hâlis âhiret hemşirelerimin, Risale-i Nur'un intişarına gösterdikleri fedâkârlık, beni ve bizi kemal-i sürurdan ağlattırdı.”[2]
Zaten Risale-i Nur'un mesleğindeki en mühim bir esası, şefkat olduğundan ve şefkat madenleri de hanımlar olduğundan, çoktan beri beklerdim ki, kadınlar âleminde Risale-i Nur'un mahiyeti anlaşılsın. Lillahilhamd bu havalide de (Kastamonu'da), bu yakında erkeklerden ziyade bir iştiyak ve faaliyetle buradaki hanımlar tam çalışıyorlar; Sav'lı mübareklerin hemşireleri olduklarını gösteriyorlar. Bu iki tezahür bu zamanda bir fâl-i hayırdır ki; o şefkat madenlerinde Risale-i Nur parlayacak, fütuhat yapacak.
Hem Sav Köyü'nün bahadır çobanları, torbalarında Risale-i Nur'u yazmak için taşımaları, aynı oradaki hanımların fedâkârlıkları gibi bu havalide gayet tesirli bir medar-ı teşvik olacak. O hanımların ve o çobanların hususî isimlerini bilmek arzu ediyoruz. Tâ hususî isimleri ile has talebeler içine girsinler.”[3]
Evet, biz de deriz ki: Maddî bir kışta, güzel çiçeklerin açılmasıyla bir harika kudret olduğu gibi, bu asrın mânevî ve dehşetli kışında, Sava karyesinin, yani Sava şeceresi bin güzel çiçekler ve cennet meyveleri açması ve Isparta memleket bahçesi, binler gül-ü Muhammedî (a.s.m.) çiçekleri açması, elbette harika bir mu'cize-i rahmet ve bu memlekete harika bir keramet-i inâyet-i Rabbaniye ve Risale-i Nur talebelerine hârikulâde bir ikram-ı İlâhidir diye itikad edip, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür ederiz.”[4]
“Risale-i Nur'un kıymettar muallimi Hafız Mehmed'in kardeşi Ali Gül'ün selâmını aldım. Ben hem ona, hem bütün hem şehrilerine ve Sava'nın bütün ahyâ ve emvâtına binler selâm ve dua ederim.”[5]
[1] Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Altınbaşak Neşriyat, Isparta 2016, s. 16
[2] Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 117
[3] Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 118
[4] Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 173
[5] Said Nursi, Şualar, Altınbaşak Neşriyat, Isparta 2016, s. 370