Bu soru, Allah’ın ilmi ile kulun iradesi arasındaki ilişki doğru anlaşılmadığında, kaderin insan fiillerini anlamsızlaştırdığı düşüncesinden doğan bir meseledir. Kaderin, insan fiillerini anlamsızlaştırdığı zannedildiğinde; ibadetlerin, sabrın ve gayretin boş olduğu düşüncesi doğmaktadır. Soruya değinecek olursak:
Allah’ın İlmi ve Mutlak Bilgisi
Öncelikle Allah, her şeyi bilen ve görendir. Bir şey henüz vücuda gelmeden önce de, geldikten sonra da tüm iç ve dış özellikleriyle ona ait bütün bilgiler Allah’ın ezelî ilminde mevcuttur. Zaten her şeyi bilmeyene -hâşâ- Allah denemez. İlâhlığın en büyük vasıflarından biri, her şeyi önceden bilmektir.
En küçük bir bilgisizlik, cehaleti gösterdiği gibi cehalet ise hiçbir şeyin bilinmediğini gösterir. Bu ise Allah için asla düşünülemez.
Eğer bir yaratıcı, insanın bir an sonra ne yapacağını bilmiyorsa, yanındaki ağacı, ağacın dallarını, köklerini, kökün bulunduğu toprağı, toprağın içinde olduğu yerküreyi ve yerkürenin bulunduğu kâinatı da bilmiyor demektir. Çünkü kâinattaki her şey birbiriyle bağlantılıdır. Birini bilmemek, bütünü bilmemektir.
Nitekim Rabbimiz bir âyette şöyle buyurur:
Ve gaybın anahtarları O'nun katındadır; onları ancak O bilir. Hem karada ve denizde ne varsa bilir. Hiçbir yaprak da düşmez ki onu bilmesin; hem ne yerin karanlıklarında bir dâne ne yaş ne de kuru (hiçbir şey) yoktur ki, apaçık bir Kitab'da(Kur’an’da) bulunmasın!1
Allah’ın Bilmesi Zorlama Değildir
Evet, Allah hangi kulun cennetlik veya cehennemlik olacağını, onlar daha dünyaya gelmeden önce ezelî ilmiyle bilmektedir. Ancak bu bilme, kulun fiilleri üzerinde zorlayıcı bir etkiye sahip değildir.
Yani Allah bildiği için biz cennete veya cehenneme gitmiyoruz; biz kendi irademizle yaptıklarımız sonucunda gidiyoruz. Allah ise bizim neyi seçeceğimizi önceden biliyor. Bu bilgi, bir hüküm koyma veya mecbur bırakma değildir. Kulun kendi tercihini bilmekten ibarettir.
Mesela bir öğretmen, çalışmayan bir öğrencinin sınavdan kalacağını önceden bilir. Ancak öğrencinin kalmasına sebep olan şey öğretmenin bilgisi değildir. Öğrencinin çalışmamayı tercih etmesidir. Öğretmenin bilmesi, öğrenciyi zorlamaz. Aynı şekilde Allah’ın bilmesi de kulun iradesini ortadan kaldırmaz.
Bilmek ilimdir, ilim ise kudret değildir. Yani bilgi ile kuvvet/güç birbirinden ayrı özelliktedirler. Mesela bir binayı nasıl yapacağını bilmek, o binayı yapmak demek değildir. O bilgiyi işleyecek bir güç lazım ki o bina yapılabilsin. Aynen öylede Allah ilmi ile bilim ama kudreti ile iş yapar, müdahale eder. Kader ise ilimdir. Kudret değildir. Bu sebeple Allah'ın ilmi ile yapacaklarımızı bilmesi, kudreti ile yapacaklarımıza karıştığı anlamına gelmez.2
İrade Olmasaydı Peygamber ve Kitap Neden Gönderilsin?
Eğer insanın iradesi olmasaydı, Allah neden bu kadar peygamber göndersin? Neden kitaplar indirsin ve insanları doğru yola davet etsin? Neden bu kadar uzun bir dünya hayatı versin?
Hâşâ, Allah dileseydi insanı doğrudan cehennemde yaratabilirdi ve buna kim karşı çıkabilirdi? Eğer amaç zulmetmek olsaydı, zorla ibadet ettirip zorla cehenneme atardı. Böyle bir durumda adalet ve merhametten söz edilemezdi. Oysa iman ettiğimiz Allah adil, merhametli ve Rahîm’dir. Zorla suç işletip sonra cezalandıran bir İlâh düşüncesi baştan yanlıştır. Nitekim Allah’ın rahmeti ve adaleti sayısız delille ortadadır. Mesela:
Bizi yoktan var etmesi. Dünyada misafir edip rızıklandırması. Su, hava, aile, sevgi ve nimetler vermesi. 124 bin Peygamber göndermesi. Günahlara bir, iyiliklere kat kat sevap vermesi. Son nefese kadar tövbe kapısını açık tutması. Tüm bunlar Allah’ın kullarına zulmetmek değil, merhamet etmek istediğini açıkça göstermektedir.
Suçu Kader’e Atma Yanılgısı
“Ben cehenneme gideceksem bu Allah’ın bilmesindendir” demek, insanın kendi sorumluluğundan kaçmasıdır. Aslında kişi, işlediği günahların vicdan yükünden kurtulmak için suçu -hâşâ- Allah’a atmaktadır. Oysa insan, her davranışını kendi iradesiyle yaptığını vicdanında çok net hisseder.
Sıkça sorulan “Allah ne yapacağımızı biliyorsa bu dünyada ne işimiz var?” sorusu ise, yanlış bir varsayıma dayanır. Sanki Allah bizi bilmek veya öğrenmek için dünyaya göndermiş gibi düşünülmektedir. (hâşâ) Bu dünyaya gönderilişimizin gayesi bilmek değil, bildiğinin fiilen ortaya çıkmasını istemesidir. Bilmek ayrıdır, sergilenmesini istemek ayrıdır. Sevildiğini bilmek başka, sevginin gösterilmesi başkadır.
Yani özetle söyleyecek olursak Allah’ın bilmesi, kulun iradesini ortadan kaldırmaz. Kul kendi tercihini yapar, Allah ise bu tercihi ezelî ilmiyle bilir. Dünya, bu tercihin fiilen ortaya konulduğu bir imtihan meydanıdır.
Bu sebeple ibadetlerin, sabrın ve gayretin tamamı anlamlıdır. Çünkü insan kaderin mahkûmu değil, kendi yolunun yolcusudur.
En’am 6 / 59.
Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 84.

