Kader; Allah'ın kâinatı yaratmadan önce, ezelî ilmi ile her şeyi önceden görmesi, bilmesi, takdir etmesi ve bunları Levh-i Mahfûz olarak da tanımladığımız Kader defterine yazması demektir.
Cenab-ı Hak, herkese özgür irade (seçim hakkı) vermiştir. Bizler yapmış olduğumuz şeyleri Rabbimizin bize ihsan ettiği kendi özgür irademizle tercih ediyoruz.
Rabbimizin ezeli ilmiyle yani, geçmiş, şimdiki zaman ve geleceği henüz bizler yaşamadan önce dahi görmesi ve bilmesi ve bunları Levh-i Mahfûz'a yazması ise bizim bu şimdiki zamanda yaşamış olduğumuz kendi özgür irademizle olan tercihlerimizdir.
Fakat bu şu demek değildir. İnsanın istediği her şeyi Allah yapmak zorundadır. Allah'ın takdiri, yani onaylaması olmadan bizler hiç bir şey yapamayız.
Mesela; İnsan bazen aklından bir şey geçirir tam eyleme geçecekken birden unutur, saatlerce düşünür ama aklına gelmez ve bu yüzden yapamaz. Bazen de intihar etmek ister ama Allah onu eş, dost, polis vs herhangi bir sebeple engeller. Bazen de intihar eder ama Allah ölmesini takdir etmez. Bunlar gibi bir çok örnek verilebilir.
Ayrıca bizler ne zaman dünyaya geleceğimize, hangi milletten, anne-babadan, fiziksel özelliklerimiz vb şeyleri kendimiz seçmiyoruz. Bunları da Cenab-ı Hak takdir ediyor ve bizi onlarla imtihan ediyor.
Yani bizler kendi kaderimizle ilgili bizi sorumlu ve mesul tutan şeyleri kendi özgür irademizle seçerek bir nevi o kısımlarla ilgili olan kendi kaderimizi kendimiz seçiyoruz diyebiliriz. Fakat genel manada herkesin Kader'ini Allah belirler.
Eğer kaderimiz önceden belliyse niçin işlemiş olduğumuz suç ve günahlardan sorumlu tutuluyoruz?
Çünkü; insanın kaderinde yazılmış olan şeyler Allah'ın ezeli ilmiyle her şeyi önceden görmesi, bilmesi ve yazmasıdır. İlim ve bilginin ise hiçbir zaman zorla yaptırmak gibi bir özelliği yoktur. Önemli olan bize bir seçme iradesinin verilmiş olması ve dışarıdan herhangi bir zorlama olmaksızın kendi tercihlerimizi kendimizin yapıyor olmasıdır. Evet Herkes kendi vicdanına baksa görür ki, hiçbir baskı altında olmadan özgürce tercihlerde bulunduğunu çok açık bir şekilde hisseder. İnsanın hareketlerini belirleyen, kendi özgür iradesidir.
Madem insan tercih etmede özgürdür ve kader, başımıza gelecek hadiseleri Allah’ın önceden görmesi, bilmesi ve yazmasıdır. Öylede bu durum bizim iradesiz ve baskı altında olduğumuzu hiçbir şekilde göstermez. Bunu şöyle bir misalle aklımıza yakınlaştıralım:
Mesela; takvim yapraklarında güneşin ne zaman doğacağı ve ne zaman batacağı hatta ne zaman tutulacağı dahi henüz bu olay gerçekleşmeden önce bellidir ve yazılıdır. Aynen yazılı olduğu şekilde de dakikası dakikasına gerçekleşir. Peki bizim bunu önceden bilmemiz ve yazmamız tabiri caizse güneşin kaderini bilmemiz güneşin üzerinde herhangi bir fiziki tesir ve müdahale oluşturur mu? Elbette oluşturmaz. Biz sadece matematik ilmini kullanarak belirli matematiksel hesaplamalar ile onun kaderini önceden görür ve yazarız. Yoksa güneş bizim bilmemizden ve yazmamızdan kaynaklı ileride o vakitlerde doğup batması ve tutulması söz konusu olamaz. Biz o vakitte doğacağını bildiğimiz için yazdık. Bizim bilmemiz ise güneşi o vakitte doğmaya zorlayacak değildir.
Aynen öyle de, Yüce Rabbimiz ezeli ilmiyle bizlerin kendi irademizle ileride yapacağımız tercihleri ezeli ilmiyle bilir, görür ve yazar. Fakat Allah bildiği ve yazdığı için biz o işleri yapmıyoruz, tam aksine bizim o işleri yapacağımızı Yüce Rabbimiz ezeli ilmiyle bildiği için kader defterine o şekilde yazıyor.1
Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.83-85