32. Söz'ün 5. Remiz'inde geçen bu kısmı izah eder misiniz? Dünyayı tahkir eden, aşağışayan bu dört grubu nasıl anlamak gerekir? Makbul tahkir nasıl olur?
Şimdi, dünyayı tahkîr edenler, dört sınıftır. Birincisi, ehl-i ma‘rifettir ki, Cenâb-ı Hakk’ın ma‘rifetine ve muhabbet ve ibâdetine sed çektiği için tahkîr eder.
Bediüzzaman Hazretlerine göre dünyayı tahkir eden, yeren, önemsemeyen kimseler dört gruba ayrılmaktadır. Birinci grup; marifet ehli kimseler, büyük zâtlardır. Bu zâtlar, Allah’ı tanımaya ve O’na ibadet etmeye engel olduğu için dünyayı küçümserler. Onlara göre dünya, Allah’ı tanımanın ve O’na yönelmenin önüne bir perde çekiyorsa değersizdir. Bu yüz aslında dünyanın pis yüzüdür. Yani dünyanın sefahat tarafıdır. Dünyanın üç yüzü için bakınız; https://risale.online/soru-cevap/5-remiz-i-aciklayabilir-misiniz
İkincisi, ehl-i âhirettir ki, ya dünyanın zarûrî işleri onları amel-i uhrevîden men‘ ettiği için veyahud şuhûd derecesinde bir îmân ile cennetin kemâlât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet, güzel bir adam Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm’a nisbet edilse, yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymetdar mehâsini varsa, cennetin mehâsinine nisbet edilse, hiç hükmündedir.
İkinci grup; ahiret hayatına öncelik verenler kimselerdir. Bu kişiler, ahiret hayatına yöneldikleri için dünyayı küçümserler. Bediüzzaman Hazretlerine göre bu kimseler ya dünyanın zarurî işleri onları ibadet etmekten ve ahiret için çalışmaktan alıkoyduğu için ya da kendileri görür derecesinde (şuhudî) [1] bir iman sahibi oldukları için ahiretin güzelliklerini görüp, dünya ona kıyasla çok basit kaldığı için dünyayı önemsiz görürler. Mesela, bir insan ne kadar güzel olursa olsun, Hazreti Yusuf’un güzelliği yanında sıradan kalır. Aynı şekilde, dünyanın en güzel şeyleri bile cennetle kıyaslanınca çok değersiz görünür.
Üçüncüsü, dünyayı tahkîr eder. Çünkü dünya eline geçmez. Şu tahkîr dünyanın nefretinden gelmiyor. Muhabbetinden ileri geliyor.
Üçüncü grup; dünyaya/dünyalıklara ulaşamayan, dünyanın bir türlü ellerine geçmediği kimselerdir. Bu kişiler, aslında dünyayı çok severler ama ona ulaşamadıkları için küçümseyip aşağılarlar. Gerçekte içlerinde dünyaya karşı bir nefret yoktur; tam tersine muhabbet vardır. Onu elde edemedikleri için dünyayı tahkir ederler.
Dördüncüsü, dünyayı tahkîr eder. Zîrâ dünya eline geçiyor. Fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkîr eder. “Pistir!” der. Şu tahkîr ise, o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor.
Dördüncü grup; dünyayı/dünyalıkları elde eden ama onu muhafaza edemeyenlerdir. Bu kişiler dünyayı elde etmişlerdir ama dünya ellerinde kalmaz, gelip geçer. Bundan dolayı üzülür ve kızarlar. Yani Hz. Üstad'a göre onlar, dünya nimetlerini istedikleri halde, dünya onların elinde kalıcı olmadığı için dünyaya kızarlar ve onu kötüleyerek kendilerini teselli ederler. “Dünya pis, değersiz” derler ama aslında bu sözleri, içlerinde dünyaya karşı şiddetli bir sevgi olduğu için söylerler. Bu tahkir ve aşağılama da dünya sevgisinden gelmektedir.
Halbuki makbûl tahkîr odur ki, hubb-u âhiretten ve ma‘rifetullâhın muhabbetinden ileri gelir. Demek makbûl tahkîr, evvelki iki kısımdır. Cenâb-ı Hakk bizleri onlardan yapsın. [2]
Bediüzzaman Hazretlerine göre bir insan, dünyayı gerçekten Allah’ın ve ahiret hayatının sevgisinden küçümsüyorsa, işte bu makbul bir tahkirdir. Yani, bir insan dünyayı kötüleyip ona değer vermiyorsa, bu ya ahireti sevdiği için ya da Allah’ı tanıyıp O’na olan sevgisinden dolayı olmalıdır.
Anlaşılacağı üzere, dünyayı tahkir ve aşağılamanın makbul kısmı, yukarıda zikredilen ilk iki kısımdır.
[1] Şuhudî iman için bakınız; https://risale.online/soru-cevap/yakin-i-suhud%C3%AE
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.296