32. Söz'de geçen şu kısmı izah eder misiniz? Dünyanın lanetlenmesini ve Dünyanın üç yüzünü nasıl anlamak gerekir?
Birinci nokta: Ehl-i dalâletin vekili der ki: "Ehâdisinizde dünya tel'in edilmiş cîfe ismiyle yad edilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat dünyayı tahkir ediyor, 'Fenadır, pistir' diyorlar. Halbuki, sen bütün kemâlât-ı İlâhiyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun."[1]
Bazı hadis-i şeriflerde değersizliği, kıymetsizliği ve faniliği yönüyle dünya, lânetlenilmiş ve leş olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca bazı kaynaklarda, muhakkik ve velîlerin sözlerinde dünya tahkir edilmiş, yerilmiştir. “Fena, Pis” denilmiştir. Halbukî Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ise Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellilerinin görüldüğü yer, ahiretin tarlası olması, Allah’ın sanatlarının görüldüğü yer vb. olmak cihetiyle dünyadan överek bahsetmiştir. Bu iki farklı bakış açısı, birbiriyle çelişkili olarak gözükmektedir.
“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” [2],
"Allah mümin kulunu dünyadan korur, tıpkı sizin hasta birisini sudan koruduğunuz gibi”[3],
“Dünya kimden eksiltilmişse o onun için hayırdır”[4],
“İstemez misin dünya onların olsun âhiret bizim olsun”[5] vb. birçok hadis bunlardan bazılarıdır. Ancak Bediüzzaman Hazretlerine göre bu tarz ifadeler; dünyanın pis, fena ve geçici yüzü içindir. Zira Üstad Hazretleri dünyanın üç yüzü olduğunu ifade etmiştir.
Birincisi: Allahın isim ve sıfatlarının eserlerini gösterdiği, sergilediği bir yerdir. Bu yüzünde ilahî isim ve sıfatları tanımak için ne kadar ileri gidilse kemalata vesile olur. Bu yüz güzeldir ve sevilmeye lâyıktır. Örneğin Rabbimiz, insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona kusursuz bir biçim vermiştir. İnsan sadece yüzüne dikkatle bakıldığında bile harika bir sanat görülmektedir. Zira küçücük bir alanda gözlerin, kaşların, burnun, dudakların mükemmel bir uyum ve estetikle yerleştirildiği görülür. Elbette bu, büyük bir sanatın ve ilahî bir hikmetin eseridir. İşte bu mükemmel yaratılış, Allah’ın “Musavvir” (her şeye en güzel sureti veren) isminin açık bir tecellisidir.
Yine mesela sanatının en büyük delillerinden biri, evrendeki kusursuz düzendir. Güneş’in, Ay’ın, yıldızların belirli yörüngelerde hareket etmesi, galaksilerin hassas dengeler içinde varlığını sürdürmesi, birbirlerine çarpmadan, kaos çıkarmadan yeryüzündeki elementlerin tam olması ve gerektiği gibi bulunması Allah’ın mükemmel sanatının açık bir göstergesidir. Bu fâliyetler Allah’ın; Hakîm, Cemil, Müdebbir, Âlim, Bâri, Sâni, Kâdir, Muktedir, vb. isim ve sıfatlarını gösterir. Dünyanın bu yüzü güzeldir ve sevilmeye lâyıktır.
İkincisi: İnsanın ahiretini kazanması için bir tarladır. Bu yüzde de insan ahiretini kurtarmak, nurlandırmak için ne kadar salih ameller işlese kemalata vesiledir. Tıpkı bir çiftçinin tarlaya tohum ekerek mahsul alması gibi, insan da dünyada yaptığı salih amellerle ahiret için sevap kazanır. Bir insan bu dünyada hayır işleyerek, namaz kılarak, oruç tutarak, akraba ziyareti yaparak, iyilik yaparak ahirette cennete kavuşabilir. Sabırla sıkıntılara göğüs gererek ahiret meyveleri kazanır. Zekât ve sadaka vererek sadece malını değil, aynı zamanda kalbini de temizler ve Allah katında merhametli bir kul olur. Ahiretine yatırım yapar. Yine mesela bir anne-baba, evladını güzel ahlakla yetiştirirse, bu dünyadaki bir emek olur ama ahirette de büyük bir mükâfatı vardır. Yine insan helal yoldan çalışıp kazanç elde ederse ve bu kazancını hayır yolunda harcarsa, dünyadaki emeği ahiretine fayda sağlar. Dünyanın bu yüz de güzeldir ve sevilmeye lâyıktır.
Üçüncüsü: Allah’ı unutturan, ahireti hatırlatmayan gayr-i meşru zevklerdir ki bunlar fani, kaybolmaya mahkum, devamlı olmayan, lezzetin arkasından keder veren yüzdür. Örneğin alkol ve uyuşturucu, ilk başta tüm sıkıntı ve kederleri unutma hissi verse de, sonunda pişmanlık, sağlık problemleri ve bağımlılık getirir. Aileyi yıkar. Faizle kazanç, ilk başta kolay para kazanılmış gibi görünür ama sonunda büyük kayıplara ve aile içi sıkıntılara yol açar. Zina, harama bakmak, başta insana hoş gibi gelse de, sonunda pişmanlık ve günah getirir. İsraf etmek, Allah’ın verdiği nimetleri gereksiz yere harcamak, sonunda insanı nankörlük ve gaflete sürükler. Kibir ve gösteriş ki insan, malıyla veya makamıyla övünürse, bu kısa süreli bir tatmin sağlar ama sonunda yalnızlık ve Allah’ın gazabını getirir. Oyun ve eğlencenin aşırıya kaçması ve harama sürüklemesi, farzlarda gaflete sebep olması, dünya sevgisi, kişinin ruhunu karartır ve zamanla Allah’ı unutmasına neden olur.
Bu saydıklarımız ve burada sayamadıklarımız hep dünyanın kötü, çirkin ve fena yüzüdür. Sefahate ve günahlara mübtela eden yüzüdür. Bu yüz dünyada da ahirette de insanı çok elim azablara maruz bırakır. İstenmeyen, hadislerde kötülenen yüz bu yüzdür.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.296
[2] Tirmizî, Zühd 13.
[3] Mübârekfurî, Tuhfetu’l-ahvezî bi şerhi., c. 6, s. 503.
[4] Ali el-Muttakî, Kenz-ül-ummâl sünen-ül-akvâl vel-ef ’âl,, Müessesetu’r- Risale 1981, c.3, s.196.
[5] Ebu Avane, Yakub b. İshak b. İbrahim en-Neysaburi, el-Müstahrec, Beyrut, 1998, c.3, s. 166.