RİSALE-İ NUR

07.12.2025

4

Kalemle Cihad: El Yazması Risâle-i Nur’ların İki Cepheli Sırrı

Bir yazınızda; "1926’dan sonra telif ettiği risalelerinin yazılmasını talebelerinden istedi. Bu isteğin kaynağı ise matbaanın olmayışı değildi. Çünkü 20 sene önce İstanbul’da kendi eserlerini matbaalarda bastırarak okuyucularla buluşturmuştu." diyorsunuz. Üstadın eserlerini talebelerine yazdırmasındaki hikmeti matbaanın olmayışıyla alakalandırmamışsınız. Burasını pek anlayamadım. Üstad Bediüzzaman, Risaleleri Kuran hattı ile matbaada bastıramazdı. Eski harfler yasaklanmıştı. Bu durumda eserlerini yazdırmasındaki sebep aşikâr olarak matbaa olmaması olmuyor mu ? Bu konuda geniş bir izah yaparsanız sevinirim.

08.12.2025 tarihinde soruldu.

Cevap

Risale-i Nur'u Yazdırmanın İki Boyutlu Hikmeti

Bediüzzaman Hazretlerinin Risaleleri talebelere yazdırma kararı, temelde iki ana boyuta sahiptir:

1. Zorunluluk Boyutu: Matbaa Yasağı ve Hukuki Engeller

Doğru bir tespit olarak, Latin harflerine geçiş ve Kur'ân harflerinin yasaklanması (1928 Harf İnkılabı ile), Kur'ân hattıyla yazılmış eserlerin matbaalarda basılmasını fiilen imkânsız kılmıştır.

· Hukukî Engel: Resmi olarak hatt-ı Kur'an (Osmanlıca) ile yayın yapmak yasaktı. Matbaada basım, hem yasal risk hem de sansür mekanizması nedeniyle mümkün değildi.

· İmkânsızlık Değil, Tercih Değil: Bu durumda, Risale-i Nur'un neşri için tek pratik yol teksir makineleri ve el yazması kopyalama yöntemi kalmıştır. Elbette bu, hizmetin fizikî devamı için aşikâr bir sebeptir.

Ancak Bediüzzaman Hazretlerinin 1907-1910 yıllarında İstanbul'da eserlerini bastırabilmiş olması, onun matbaa teknolojisine karşı bir tutumu olmadığını gösterir. Mesele, teknolojiye karşı olmak değil, yasaklanan yazıya sahip çıkmaktır.

2. Manevi Boyut: Şeâir-i İslamiye'yi ve Kur'ân Hattını Muhafaza Vazifesi

Hazreti Üstad'ın eserlerini yazdırmasındaki asıl ve kalıcı hikmet, bu yazma fiilini ibadet ve mücadele olarak görmesidir. Matbaa imkânı olsaydı dahi devam edecek olan hizmetin özü budur.

A. Hurûf-u Kur'âniye'yi Muhafaza

Bu önemli vazifeyi şu ifadeler açıkça ortaya koyar:

Risâle-i Nûr zındıkaya karşı hakāik-i îmâniyeyi muhâfazaya çalışması gibi, bid‘ate karşı da hurûf ve hatt-ı Kur’ânı muhâfaza etmek bir vazîfesi iken…1

· Vazife: Risale-i Nur'un iki temel görevi vardır: İman hakikatlerini zındıkaya/dinsizliğe karşı korumak ve Kur'an harflerini (hatt-ı Kur'ân'ı) bid'ate karşı korumak. Harf inkılabı, Hz. Üstad'a göre İslam şeairi olan Kur'an harflerine karşı bir bid'attir. Bu harfleri yazarak çoğaltmak, bu bid'ate karşı bir manevi direniştir.

B. İbadet ve Hasenât Kazanma Vesilesi

Yazma hizmeti, sadece bir çoğaltma yöntemi değil, aynı zamanda Beş Cihetle İbadet olarak nitelendirilen bir manevi kazanç kapısıdır:

1.  Manevi Mücahede: Ehl-i dalalete karşı kalemle hakikati neşretme mücadelesi.

2.  Neşr-i Hakikat: İman hakikatlerinin yayılmasına aktif olarak katılma.

3.  Müslümanlara Hizmet: İmanların takviye edilmesine vesile olma.

4.  İlmi Tahsil: Kalemle ilim öğrenme (yazarak tekrar etme, zihne yerleştirme).

5. Tefekkürî İbadet: Yazarken yapılan tefekkür ile derinleşme ve bazen bir saatin bir sene ibadet hükmüne geçmesi.2

C. Hz. Ali'nin (r.a.) Takdiri

"Ecnebî hurûfâtını ehl-i İslâmın en mühim hükûmeti resmi bir sûrette kabûl ve neşir ve cebrettiği halde, Risâle-i Nûr şâkirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur’ânîyi hârika bir sûrette neşir ve ta‘mîm ile muhâfazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Alî radıyallâhü anh, tarihiyle ondan haber vermekle gaybî kerâmâtı beyân ettiği yerde, ulemâ içinde birisine iltifât gösteriyor. Elbette bu iltifâtın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karîne-i hâl gösteriyor ki, Risâle-i Nûr şâkirdleri bir hususiyet kesb etmiş ki, Hazret-i Alî radıyallâhü anh iltifâtıyla Risâle-i Nûr’u alkışlıyor."3

Sikke-i Tasdîk-i Gaybî eserinden yaptığımız bu alıntı, yazı yazma hizmetinin sadece belli bir döneme ait zorunluluktan ibaret olmadığını, asırlar öncesinden gaybî bir kerametle takdir edildiğini gösterir. Hz. Ali'nin (r.a.) alkışı, özellikle "Ecnebî hurûfâtını... kabul ve neşir ve cebrettiği halde, Risâle-i Nûr şâkirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur’ânîyi hârika bir sûrette neşir ve ta‘mîm ile muhâfazasına çalıştıkları bir zamanda" gerçekleşen bu çabanın uhrevî ve kudsî bir değer taşıdığını vurgular.

Sonuç ve Özet

Hazret-i Üstad'ın eserlerini talebelerine yazdırması, hem dönemin siyasi ve hukuki koşullarının getirdiği bir zorunluluktur hem de bu zorunluluğu fırsata çeviren daha derin bir manevi stratejidir.

Matbaada baskı yapmanın mümkün olmayışı, sebeplerin perdesidir. Bu perde arkasındaki hikmet ise, Kur'ân harflerini bid'ate karşı muhafaza etmek, bu muhafaza hizmetini ibadet ve manevî mücahede hükmüne geçirmek ve bu yolla talebelerin defter-i a'mâllerine hasenat ve sevaplar kaydetmektir.

Bu hizmet, tıpkı trenin gelmesinin arabacılığın sonu olmaması gibi, teksir makinesi (daha sonraki dönemde matbaa) imkânı olsa bile, Kur'ân hattına sahip çıkmanın manevî kıymeti sebebiyle devam ettirilmesi gereken kudsî bir vazife olarak görülmüştür.

Bu izahlar ışığında, Bediüzzaman Hazretlerinin eserleri el yazısıyla yazdırma isteğinin kaynağının, sadece matbaa imkânının olmaması gibi harici bir sebeple sınırlandırılamayacağını, asıl kaynağın Kur'an hattını koruma (şeâir-i İslâmiye) ve ibadet etme (hasenât) gibi dahilî ve manevî hikmetler olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynakçalar
  1. Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, Hayrât Neşriyât, Isparta 2016, s. 94.

  2. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Hayrât Neşriyât, Isparta 2016, s.175.

  3. Bediüzzaman Said Nursî, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, Hayrât Neşriyât, Isparta 2016, s. 138.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız