Kur’ân’ın ifadelerinden hem de tarihi verilerden yararlandığımız takdirde Yahudilerin tarih sahnesinde daima zillet ve sefahat içinde oldukları anlaşılmaktadır. Onlar, gayri meşru yaşantıları, helâl olmayan kazançları, zulümleri vs sebepleriyle servet biriktirseler dahi huzurla o servetlerinin sefasını süremediğini ve devamlı göçebe ve sığıntı bir vaziyette yaşadıklarını bilmekteyiz. Kendileri asla bir devlet sahibi olamamışlar ve uzun yıllar bu ümitleriyle yaşamışlardır.
"Onlar yeryüzünde hep bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez."[1]; "Sen onları, hayata karşı insanların en hırslısı olarak bulursun."[2]; "Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu."[3] Vb. bir çok âyette Yahudilerin durumu izah edilmektedir.
Onların daima zillet içerisinde olmalarını Fahreddin Razi şu ifadelerle açıklamaktadır; “Onlara zillet, duvarın üzerine yapıştırılıp ondan ayrılmayan çamur gibi, onlardan silinemeyecek bir damga gibi onlara yapışmıştır.”
Sevgili Peygamberimiz zamanında Medine’de yaşayan Yahudiler dahi yerli kimseler olarak orada yaşamamaktaydılar. Bilakis onlar Yemen’den kaçıp oraya yerleşmiş kimselerdi. Yakın tarihe baktığımızda 2. Dünya Savaşı'nda yine onların büyük bir darbe aldığını sefih bir hayat yaşamak zorunda kaldıklarını ve bir zalimin eliyle cezalandırıldıklarını görmekteyiz.
Özetle Yahudiler her zaman bir sığıntı olarak yaşamışlar, devlet ve millet sahibi olamamışlar; sefih, ezik bir hayat sürmüşlerdir.
Onların günümüzde de bir toprağı ve bir devleti bulunmamaktadır. Her ne kadar Filistin’i kendi ülkeleri zannetseler de orada azınlık ve işgalci olarak bulunmaktadırlar. Daima bir korku ve emniyetsizlik içindedirler. Maddi varlıkları çok olsa da bu malı istedikleri gibi kullanamamakta, Müslümanlardan her daim çekinmektedirler. Günümüzde masumlara yaptıkları saldırılar onların bu psikoloji içerisinde olduklarını bize tefsir eden en büyük delildir. Yahudiler daima kalplerinde bir korku içerisinde yaşamaktadırlar. Mal ve mülk biriktirmenin kendilerine fayda vermeyeceğini çok iyi bilmekte ve daima titremektedirler.
Yani şunu söylemek gerektir ki, onlar hiçbir zaman hakiki servet ve izzet sahibi olamamışlardır. Mecazi ve surî bir zenginlikleri vardır ki inşallah o da yakın bir zamanda tarihte birçok defa olduğu gibi yine zail olacak ve mağlubiyeti yaşayacaklardır.

