Soru

"Ve kezâ, insanın elindeki ihtiyâr pek dardır. Havâssının en genişi hayâl olduğu halde, hayâl aklı ve aklın semerelerini ihâta edemez. Bunlar bu kadar büyük iken, bunları nasıl dâire-i ihtiyârına alıp onlarla iftihâr ediyorsun?" Cümlesinin izahı!

Mesnevi-i Nuriye 59. sayfada geçen şu cümleyi izah eder misiniz?

"Ve kezâ, insanın elindeki ihtiyâr pek dardır. Havâssının en genişi hayâl olduğu halde, hayâl aklı ve aklın semerelerini ihâta edemez. Bunlar bu kadar büyük iken, bunları nasıl dâire-i ihtiyârına alıp onlarla iftihâr ediyorsun?"

Tarih: 4.01.2025 13:30:16

Cevap

İnsanın iradesi gayet zayıf ve kısadır. Fakat insan bu zayıf iradesine rağmen gayet ağır, büyük ve külli işleri sahiplenmek ister. Bir işin yapılmasında insanın iradesine düşen hisse yalnızca yüzde birdir. Yüzde doksan dokuz hisse Allah’a aittir. İnsan, nefsinin aldatmasıyla o işi bütün bütün sahiplenir. “Ben yaptım” “benimdir” der.  Allah’ı unutur. Mesela bir elmayı yemekte bize ait olan yalnızca o elmayı yemeği istemektir. Sonra o elmanın vücudumuzdaki bütün serüvenleri Rabbimize aittir. Gözümüze, tırnağımıza, ellerimize ve ayaklarımıza o gıdalardaki vitaminleri biz ulaştırıyor değiliz.

Kalbin hizmetkârı, ruhun sanatkâr bir şairi olan hayalin eli çok geniştir ve çok hızlıdır. Bir anda bütün dünyayı dolaşabilir. Göz açıp kapama gibi kısa bir sürede yıldızlara çıkıp geri gelebilir. Hayal ne kadar hızlı ve geniş olsa da nihayetinde aklı aşamaz, aklın meyvelerine ulaşamaz. Aklın mahiyetini kavrayamaz. İnsanın başına takılan ve dimağda yani beyinde yer alan akıl, hakikatlerin bütün inceliklerine nüfuz edebilecek bir mahiyette yaratılmıştır. 

Hayal bir hizmetkârdır, insanın bildiği gördüğü işittiği şeyler üzerinden yola çıkarak farazi bir seyahat yapabilir.  Akıl ise bütün ilimlerin, buluşların ve medeniyetin temelidir. Bir şey vücuda gelmeden tedbir alıcıdır. Olayların etkisini derinlemesine anlayıp yorumlayabilen hadiselerin inceliklerine nüfuz edebilen (erişebilen) bir yapıya sahiptir. Temyiz (doğru ile yanlışı ayırt etme) gücüne sahip bir latife nerede, ayakları yere basmayan her an her yere savrulabilen hayal nerede? Elbette hayal akla ve aklın ulaştığı neticelere yetişemez.  

Evet, hayal bütün hızına rağmen akla yetişemez. İrade de bu iki latifenin kazanımlarını sahiplenemez. Gözümüzün önünde masanın üstünde bulunan bir kaleme uzanan kısa elimiz ve zayıf irademiz bir anda yıldızlara taht kurup oturan hayalin eline ulaşabilir mi? Elbette ulaşamaz. Geleceği-geçmişi bir anda kuşatan, bütün bilimlerin ve buluşların anası bütün medeniyet harikalarının mayası olan aklı, insanın iradesi kuşatabilir mi? Elbette kuşatamaz. İşte aklın ve hayalin böyle geniş, uzun ve sınırsız meyvelerini iradenin kısa eli toplayamaz.

Kısaca insan, nefsin aldatmasıyla gurura kapılır. Ucba düşer. Kendini hak etmediği bir makamda ve mevkide görür. Hâlbuki insan kendine bir baksa akıl ve hayal gibi çok geniş latifeler Allah’ın bir lütfu, ikramı ve nimetidir. İnsan kendi ihtiyarıyla bu latifeleri ve latifelerin mahsulatını sahiplenemez.


Yorum Yap

Yorumlar