Bir kimse tevbe ettiği halde tutamayıp tevbesini bozarsa, Allah'a vermiş olduğu sözü yerine getirmemiş ve günah işlemiş olur. Hangi günahtan dolayı tevbe etti ise tevbesini bozunca o günahı tekrar işlemiş olur.
Bunda iki durum vardır:
1. Gerçekten pişman olmadan dili ile tevbe edip sonra da tevbesini bozmak. Yani nasuh tevbesi etmemiş olmak. Bu hal istenmeyen ve hoş olmayan bir durumdur.
2. Nasuh tevbesi ettiği ve gerçekten pişman olduğu halde nefsine uyarak tevbesini bozmak.
Bu ikisinin de durumu için çare yine nasuh tevbesidir. Yine Rabbimize yönelmek ve tövbe etmektir. Zira kullar her ne kadar günah işlese de Allah'ın rahmetinden ümit kesmemelidir. Rabbimiz âyette şöyle buyurmaktadır:
“De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[1]
Bu âyette günahları ile haddi aşan kullardan bahsedilmekte arkasından Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz diye hitap edilmektedir. Yani kullar haddi aşsa dahi Allah tövbe ettikleri takdirde günahlarını bağışlayacaktır.
Cenab-ı Hak melekleri günah işlemeye elverişsiz, insanları ise günah işlemeye uygun bir varlık olarak yaratmıştır. Buna rağmen mü'min insanların melekten (Resul melekler hariç) daha üstün bir varlık olduğu bilinmektedir. Bunun sebeplerinden birisi insanların günah işlemeleri ve arkalarından Rablerine dua ederek tövbe ve bağışlanma talebinde bulunmalarıdır. [2] Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ Hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tövbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı."[3]
Fahreddin Razi Hazretleri bu konuda tövbe ister küfür, ister kasten adam öldürme, isterse mal gasp etme nev'inden bir günahtan dolayı olsun, her türlü günahtan ötürü yapılabilir demektedir. Çünkü Hak Teâlâ'nın, "Kim bir kötülük yapar, yahud nefsine (kendisine) zulmederse." ifadesi bütün günahları içine alır. [4]
Görüldüğü gibi bizler ne kadar günahkâr da olsak, Rabbimiz bizim kendisine yönelmemizi ve ısrarla tövbe etmemizi istemekte, bundan memnun olmaktadır. Buna işaret eden birçok âyet vardır. Nitekim, Buhari ve Müslim’de yer alan bir rivayette şu ifadelere yer verilmiştir:
“Bir kul bir günah işler sonra da 'Rabbim! Günahımı affet!' derse, onun Rabbi de şöyle der:
'Demek kulum onu bağışlayan bir Rabbinin olduğunu biliyor ve ona yalvarıyor; İşte Ben de onu afettim.'
Bir süre sonra yine bir günah işler sonra da 'Rabbim! Günahımı affet!' derse, onun Rabbi de yine şöyle der:
'Demek kulum onu bağışlayan bir Rabbinin olduğunu biliyor ve ona yalvarıyor; ben de onu afettim.'
Bir müddet sonra (kul) tekrar bir günah işler sonra da 'Rabbim! Günahımı affet!' derse, onun Rabbi de yine şöyle der:
‘Demek kulum onu bağışlayan bir Rabbinin olduğunu biliyor ve ona yalvarıyor; işte ben de onu afettim. Artık dilediğini yapsın (yani: ne kadar günah işlese ardından tövbe istiğfar etse ben onu affederim. Bunu (Allah 'Ben de onu afettim.' cümlesini) üç defa tekrarlıyor.” [5]
Yukarıdaki izahlardan da anlaşılacağı üzere tövbe eden kimse ne kadar tövbesini bozsa da Rabbi yine kendisine tövbe edilmesini ister ve o kulu bağışlayabilir. İmam Nevevi; “Bir kul bin defadan daha fazla günah işlemeyi tekrar eder de ardından tövbe istiğfar ederse Allah onun tövbesini kabul eder ve günahlarını temizler.” demektedir[6] Bediüzzaman Hazretleri ise şöyle demektedir;
Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksirattan takdis etsin. Evet şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil ettirir. Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Âlîşan, وَمَا اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى((Yûsuf dedi ki:) 'Hâlbuki (ben) nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, dâimâ kötülüğü emredicidir; ancak Rabbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse)müstesnâ. Şübhesiz ki Rabbim, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.' dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir? Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstehak olur.10
Ayrıca bakınız.
/soru-cevap/devamli-gunah-islemek
[1] Zümer, 39/53
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelam, Semerkand Yay., İstanbul 2015, s.300
[3] Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533)
[4] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, c.8, s. 305-306
[5] Buhari, h. no: 7507; Müslim, h.no: 2758
[6] .Nevevi, Şerhi Müslim, 17/75