Yalan ile tevil arasında ki fark nedir? Günümüzde çok popüler bir cümle haline gelen "tevil yaptım" cümlesini artık yalandan ayırt edemez hale geldik. Bakıyorsun karşındaki kişi gözünün içine baka baka yalan söylüyor ama tevil yaptım diyor. Konuyu izahtan sonra sormak istediğim sorular şunlar:
1. Tevilin İslamiyette ve sünnette yeri var mı?
2. Yalan söylemektense tevil yapmak en iyisidir desek doğru olur mu?
3. Zor anlarda veya zaruret zamanlar da tevil yapmamız ne kadar doğru? Caizliği noktasında fetvası var mı?
Te’vilin sözcük manası; herhangi bir şeyi varacağı hedefe ulaştırmak, yönetmek, idare etmek, dönmek, yönelmek, bir nesneyi bir nesneye döndürmek anlamında kullanılmaktadır.
İslâmî ilimlerde ise te’vilin çok daha farklı anlamları ve kullanım alanları vardır. Biz, sadet dışı olduğu için o tanımlamalara temas etmeyeceğiz.
Yalan ile te’vil birbirinden çok farklı kavramlardır. Zira yalan söylemek ve insanları aldatmak müslümanlarda asla bulunamaması gereken özelliklerdendir. İnsanlara zarar vermek, onların hata yapmalarına sebep olmak, iftira atmak vb. durumlar, hep yalanla gerçekleştirilen ve ancak yalan sonucunda ortaya çıkabilecek durumlardır. Bu tür kötülüklerin İslâmla ya da İslâm ahlakıyla bağdaşması asla mümkün değildir.
Te’vil ise; bir söz veya davranışa bilinen anlamından başka bir anlam verme, başka bir mânâ ile yorumlama anlamındadır. Genelde toplumda kullanılan, bizim de üzerinde duracağımız manası budur.
Konunun anlaşılmasına ciddi hizmet edecek olan Bediüzzaman Hazretleri’nin şu ifadesi çok dikkat çekicidir: ‘’Fakat kinâye veya ta‘rîz suretiyle, yani gayr-i sarîh bir kelime ile söylenilen yalan, kizbden sayılmaz.’’[1]
Bu cümlede Bediüzzaman Hazretleri, kinâye veya ta’rîz suretiyle açık olmayan bir kelime ile söylenen sözün yalan olmayacağını ifade etmektedir.
Ta’rîzin tanımı için; ‘’İmâli konuşma, üstü kapalı söz söyleme. Lafzın ifade ettiği anlamın telvîh/işâret yoluyla başka bir yöne çevrilmesi’’ diyebiliriz. Örneğin, kavmini savdıktan sonra bütün putları kırıp baltayı en büyük putun omuzuna koyan Hz. İbrahim’in (as): “Belki onu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun”[2] demesi gibi. Zira Hz. İbrahim (as) esasen putların asla böyle bir kudretlerinin ve konuşma imkânlarının olmadığını biliyordu. Kavmine bir mesaj için sözü telvîh/işâret yoluyla başka bir yöne çekerek “Belki onu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun” demiştir. Bu ifadede yalan yoktur, ta’rîz vardır.
Ta’rîz için başka bir tanımlama yapıp örnek verecek olursak; ‘’Söylenen sözü üstün bir edebî üslupla asıl anlamı dışında kullanma.’’ diyebiliriz. Ta’rîz bir kınâye çeşididir. Bazı âlimler bu hususu “telvîh” terimiyle de ifade etmektedirler.
Örneğin, “Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır), dediler…”[3] âyetinde yer alan “Allah’ın eli bağlıdır” ifadesi, ta’rîz yoluyla cimrilik manasına gelmektedir. Başka bir deyişle cimrilikten kinâyedir.
Başka bir örnek daha verecek olursak; “Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi...”[4] âyetinde de aynı şekilde ta’rîzden kaynaklanan bir anlatım söz konusudur. Zira, müşriklerin köklerinin kesilmesi, helâk edilmeleri manalarına gelmektedir.
Kinâye ise; çok manaları olmakla beraber, ‘’Söylenmek isteneni doğrudan doğruya değil dolaylı olarak anlatan, sitemli, dokunaklı ve üstü kapalı söz’’ anlamlarına gelmektedir.
Demek muhatabı kandırmak, aldatmak ve yanıltmak tarzında yapılan söz oyunları ya da te’viller tamamen yalandır ve haramdır. Ta’rîz veya kinâye tarzında söylenirlerse caizdir.
Konunun daha iyi anlaşılması için birkaç misal daha verelim: Mesela ev sahibi misafirine “İyi gecelediniz mi” dese, misafir de aslında rahat edememiş olmasına rağmen kendi içinden sokakta kalmaktan daha iyi olduğu düşüncesiyle “Elhamdülillah çok şükür” dese, bu ifadesi yalan olmaz. Belki bu ifadede, lafzın ifade ettiği anlamın telvîh/işâret yoluyla başka bir yöne çevrilmesi söz konusudur.
Yine ev sahibi misafirine, “Yemekler nasıldı?” diye sorsa, misafir yemekleri beğenmemiş olsa bile içinden başka yemeklere kıyas yaparak onlara göre çok güzeldi diye kastederek “Elhamdülillah, maşallah güzeldi” dese, yine yalan söylemiş olmaz. Çünkü bu ifadesiyle muhatabını aldatmış ya da kandırmış değildir. Kinâye veya ta’rîz suretiyle açık olmayan, üstü kapalı bir ifade kullanmıştır.
Evet, bir Müslümanın her sözü doğru olmalı. Fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir. İnsanlar bazen çok zor durumda kalırlar ve yalana düşmeden bazı olayları farklı yönleri ile anlatmaktadırlar yani te’vîl yapmaktadırlar. Mesela fitneye sebep olacak bir doğruyu kişinin gizlemesi ve te’vîl etmesi caizdir. Yine iki tarafı kan davasına götürecek bir olayı te’vîl etmek akıllı kişinin işidir. Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"İnsanların arasını ıslah (düzeltmek) maksadıyla birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz."[5]
Bu konuda en çok dikkat edilmesi gereken husus şudur: İnsanlar bu uygulamayı çok yanlış bir şekilde kötüye kullanabilmektedirler. En basit meselelerde bile te’vil yapayım derken çoklukla yalana düşmektedirler. Böyle pervasızca bir kullanım, toplum hayatında çok ciddi problemlere yol açmaktadır. Çünkü te’vil yapıyorum diyerek toplumda yalancılığın ve yalancıların çoğalması tehlikesi vardır.
Örneğin bir müdür çalışanına “Hesapları yaptın mı?” dese, çalışan da aslında yapmadığı halde başka hesapları kastederek “Evet yaptım” dese bu yaptığı te’vil değil yalancılıktır ve âmirini kandırmaktan başka bir şey değildir.
Veya bir baba çocuğuna "Oğlum! Bugün okula gittin mi?" dediğinde, çocuk okula gittiği halde derslere girmese ve babasına “Evet okula gittim” dese, çocuk şeklen doğru söylediği halde babasının kastına göre yalan söylemiş olur. Çünkü babasının kastı, çocuğun derslere girip girmediğini öğrenmektir. İşte, olaylarda buna benzer ifadeler kullanmak te’vil ya da ta’rîz değil apaçık bir yalandır ve kesinlikle yasaktır.
Bazen de söylenen sözün örf ve âdetlerde genel kabul görmüş bir manası varken onun dışında bir mananın kast edilmesi ve karşı tarafın yanıltılması da açık bir yalan olur. Bu hususa da çok dikkat etmek gerekir.
Demek te’vilin olur olmaz yerlerde yanlış kullanımı yalana ve yalancılığa kapı açar. Nihayette hem büyük günah kazanılmış hem de toplumda insanların birbirine olan güven ve itimatları ciddi olarak sarsılmış olur. Böyle bir vaziyet ise, İslâm toplumu için çok ciddi bir zarardır.
Sonuç olarak, kişi hem te’vil ve yalan ayrımını hem de neyi nasıl ifade edeceğini çok iyi bilmelidir. Yalandan şiddetle uzak durup her daim doğruluk üzere hareket etmelidir. Çok çok zaruri durumlarda da İslâmın ölçüleri çerçevesinde ta’rîz veya kinâye yoluna başvurmalıdır.
Yalan söylemenin caiz olduğu yerlerle alakalı izah için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/kizb-hakkinda
[1] İşaratül İcaz, 86
[2] Enbiyâ 21/63
[3] Mâide 5/64
[4] En’âm 6/45
[5] Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 50; Tirmizî, Birr 26