Soru

Tevafuklar Kur'an'ın Mucizeliğini Nasıl Gösteriyor?

Tevafuk meselesini, karşıya nasıl anlatacağız? Yani Allah lafızları alt alta gelmesi Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu nasıl ispat ediyor? Burada anlatılmak istenen ve gösterilmek istenen nedir?

Tarih: 29.03.2010 00:00:00
Okunma: 5218

Cevap

Allah lafızlarının alt alta gelmesinin mucize olması şu demektir:

Bütün Allah lafızları alt alta gelmesi ancak Allah'ın ilminden gelmesi ile olabilir. Çünkü Kur'an'da hadsiz ilimlerin yanında, İslam dininin, iman, ibadet ve ahlak prensipleri ve geçmiş peygamberlerin kıssaları gibi çok değişik ve hikmetli konular işleniyor. Bir yandan bu konular işlenecek ve bir yandan her sayfada Allah kelimeleri hep alt alta gelecek! Bunu, Kur'an'ı yazan insanlar kendileri yapmış olamaz.

Çünkü 1400 sene evvel nazil olmuş olan Kur'an-ı Kerim'in asırlar sonra keşfedilmiş olan bir ölçüsü ile bu tevafuklar ortaya çıkıyor. Bu ölçü, 1800'lerin sonlarında Kayışzade Hafız Osman tarafından keşfediliyor. Ölçü, Kur'an'ın en kısa suresi ile en uzun ayetine dayanıyor.

Bunun orjinal, yani Levh-i Mahfuz'daki ölçü olduğuna delil:

1-Bu sayfaların tamamının ayetle başlayıp ayetle bitmesidir. Halbuki ayetlerin uzunlukları çok farklı farklıdır. Normalde çok sayfalarda ayetlerin bitmeden öbür sayfaya geçmesi beklenir.

2- Ölçünün Kur'an'dan alınmış olmasıdır.

Alt alta gelmenin mucize olmasını, bu ölçü ile ortaya çıkmış olmasının yanında, Hafız Osman'ın bunun farkında olmayıp vefatından kırk sene sonra Üstad Bediüzzaman Hazretleri tarafından keşfedilmesi de isbat ediyor.

Mevzunun daha iyi anlaşılması için şu adresteki tevafukları öncelikle bir incelemenizi, sonra aşağıdaki makaleyi okumanızı, daha sonra bir kez daha tevafuk numunelerine bakmanızı tavsiye ederiz.

TEVAFUK MUCİZESİ

Tevafuk, iki şeyin birbirine denk ve uygun gelmesi demektir. Kur’an’daki tevafuk denilince, başta Allah ve Rab isimleri olmak üzerek aynı kökten gelen kelimelerinin alt alta, karşı karşıya veya sayfalar arasında sırt sırta gelerek güzel ve manidar şekilde diziler oluşturması anlaşılır.

Tüm Kur’an’da bulunan 2806 aded Allah lafzı ve 846 aded Rab lafzı ile aynı kökten gelen kelimeler bütün sayfalarda çok kesretli bir şekilde alt alta gelerek tevafuk ediyorlar. Bu meseleyi etraflı bir şekilde ve Üstad Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'daki izahlarına dayanarak açıklamaya çalışalım.

Hattat Kayışzâde Hafız Osman Nuri Efendi’nin Ayet Berkenar Ölçüsünü Bulması

Evliyadan olan bu mübarek zat, evvelki asırda İstanbul’da yaşamış ve 1895 yılında vefat etmiştir. Bu zat, Kur’an’ın sayfa ölçüsünü, yine Kur’an’dan, Bediüzzaman’ın tabiriyle, ilhamen keşfetmiş ve onun bu ölçüsü, “âyet berkenar” adıyla meşhur olarak yaygınlaşmıştır. Bu ölçü ile yazılan sayfalar, İhlas Suresi eninde ve 15 satır boyundadır.

Bahsettiğimiz bu tevafuk harikası ise, bu ölçüden kaynaklanan Kur’anî bir meziyettir. Çünkü sayfalar değiştirilmeden, içinde zaten var olan tevafukları görünür kılmak için yazılmıştır. Bediüzzaman Hazretleri, Hâfız Osman’dan ve onun ölçüsünden şöyle bahseder:

 “Âyetlerin en büyüğü olan "Müdayene âyeti” (sh.47) sahifeler için ve (birer satır olan) Sure-i İhlâs ve   Kevser, satırlar için bir ölçü kabul edildiğinden, Kur'an-ı Hakîm'in bu güzel meziyeti ve mucizelik alâmeti görülmektedir. Demek bu hüner Kur'an’ındır. Yoksa Hâfız Osman gibi zâtların değil. Çünki bu vaziyet, Kur’an’ın âyetinden ve suresinden ortaya çıkmıştır.” (Barla Lahikası, 316)

“(Hafız Osman ölçüsü ile) neşredilen ve basılan Kur'anlar da ilham-ı İlahî ile olduğundan; Kur'an-ı Hakîm'in nakşında ve yazısında, bir nevi mucizelik alâmeti var.” (Mektubat, 19. Mektub 18. İşaret)

Hafız Osman Efendi, bu ölçü ile yazdığı Kur’an’da şu an meşhur olmuş olan ayet berkenar özelliğini Dünya’da ilk kez keşfeden hattat olmuştur. Ayet berkenar özelliğinin manası şudur: Bütün sayfalar ayetle başlar ve ayetle biter, ayetler sayfa sonunda bölünerek diğer sayfaya geçmez.

Bu hal, Kur’an’ın yazısında ortaya çıkan harikalardan biri, belki de birincisidir. Bu sayfa düzeni, umum âlem-i İslam çapında takdir ve beğeni görerek tüm Dünya’da mushaflar artık böyle yazılır olmuştur. Şu an piyasada, camilerde ve evlerde gördüğümüz Kur’an’lar hep bu ölçü ile yazılmış durumdadır. Hatta Sultan Abdulhamid Han Hazretleri’nin İslam dünyasına elçiler gönderirken bu yeni tarz ile yazılan mushafları hediye olarak gönderdiği rivayet edilmektedir.

Bediüzzaman’ın Hafız Osman Mushafındaki Tevafukları Keşfi ve Yeni Bir Kur’an Yazdırması

Hafız Osman’ın vefatından yaklaşık kırk yıl sonra,1930’ların ilk senelerinde Bediüzzaman Hazretleri, bir gün Kur’an okurken, Allah lafızlarının bütün sayfalarda alt alta geldiğini fark eder.  Böylece, Hafız Osman Kur’an’ının tek meziyetinin ayet berkenar özelliği olmadığını, Kur’an’da geçen 2806 aded Allah lafızının çoklukla birbirine denk gelip tevafuk ettiğini görür. Yalnız, bu mushafta, bazı tevafuktan kaymalar ve intizamsızlıklar bulunduğunu da görmüş ve şöyle demiştir:

“Kardeşlerimle (Hafız Osman tarzı) üç dört ayrı ayrı nüshaları karşılaştırdık. Hepsinde tevafuk matlub olduğuna kanaatimiz geldi. Yalnız matbaa müstensihleri başka maksadları takip ettiklerinden bir derece tevafuklarda intizamsızlık düşmüş. Düzenlense pek nadir istisna ile Kur'ân’ın tamamında iki bin sekiz yüz altı 2806 Allah lafzının adedinde tevafuklar görünecektir. Ve bunda bir mucizelik ışığı parlıyor. Çünkü insan fikri bu pek geniş sahifeyi ihata edemez (kuşatamaz) ve karışamaz. Tesadüfün ise bu manalı ve hikmetli hâle eli ulaşamaz.” (Rumuzât-ı Semaniye, 63)

Buradan anlaşılan şudur ki, Kur’an’daki tevafuklar, kısmen düzensiz olmakla birlikte Üstad’ın keşfinden yarım asır evvel zaten ortaya çıkmış, fakat gizli kalmıştı.

İşte tevafukların tamamen intizama sokulması ve renklendirilerek görünür hale getirilmesi arzusu ile 1930’un ilk yıllarında, Kur’an yazısını bilen talebelerine, Hz. Üstad bu işi şöyle emreder:

 “…(Beş merkezde) Her bir müstensihe (yazana) üçer cüz' verilip yazılacaktır. Allah lafzının tam tevafuklarına işaret koymuşum. İstisna kalanlar ise …matbaanın ve yazanların satırlarda ve âyetlerin aralarındaki intizamsızlığından ve bu tevafukları his edememesinden mevcut tevafuku bozmuşlar. Öyleler ise sıraya girmeli. Hatta mümkün ise sahifede iki veya üç sıra ile muvazene takip edilsin.” (Rumuzât-ı Semaniye, 17)

Tevafukların renkli olarak yazılması da yine Hz. Üstad’ın emriyle olmuştur. Şöyle der:

 “Mushafı üç nev' mürekkeble, Allah lafzı kırmızı sâir tevafukat başka renkli mürekkeble âyetleri siyah mürekkeble yazdırmak emelindeyim.” (Rumuzât -ı Semaniye, 16)

“Lafzullah'ı kırmızı ile yazdırdık, gören "Kur'an'ın i'cazını (mucizeliğini) gözümle görebiliyorum" diyebilir. İnşâallah bu cüz'-i mucizelik, Kur'an yazısını muhafaza edecek, tahriften kurtaracak.” (Barla Lahikası, 322)

Tevafuklu Kur’an Hüsrev Efendi’ye Nasib Olmuştur

Bu vazifeyi alanlardan yalnız biri, en yakın talebelerinden olan ve ömrünü tamamen iman hizmetine vakfeden Ahmed Hüsrev Efendi bu işte muvaffak olabilmiştir. Üstad Bediüzzaman, Hüsrev Efendi’nin bu muvaffakiyetini şöyle anlatır:

“Kur'anın gözle görülen bir nevi mucizelik parıltısını, beş-altı mushafta işaretler yaptım, Kur’an yazıları mükemmel olan kardeşlerime taksim ettim. Bunların içinde Kur'an yazısında Hüsrev onlara yetişemediği halde, birden bütün o kâtiblere ve Arabî hat muallimine üstün geldi. Ve Arabî hatta en mümtaz kardeşlerimizden on derece geçti. Umumen onlar tasdik edip: "Evet bizi geçti, biz ona yetişemiyoruz" dediler.” (Kastamonu Lahikası, 109)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Tevafuklu Kur'an'ı yazmanın Hüsrev Efendi’ye nasib olması ve matbaalarda basılması hizmetinde dikkat edilecek en mühim noktaya şöyle işaret etmiştir:

“Ey Hüsrev! … Senin yazdığın mu'cizeli iki Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bu havalide hususan Ramazan-ı Şerif'te sana kazandırdıkları sevabları ve tahsin ve tebriklerini, inşâallah yakında tab'a (baskıya) girmesiyle, âlem-i İslâm'dan senin ruhuna yağacak rahmet dualarını düşün, Allah'a şükreyle.”  (Kastamonu Lâhikası, 200)

“Kur'an-ı Mu'cizü’l-Beyanımızı tabedecek (basacak) sebebler var, maniler yok. Madem mübarek Hüsrev geldi; en birinci hak, bu mes'elede onundur. … Hüsrev'le beraber bu büyük ve ağır ve kıymetdar hizmet-i Kur'aniyeye kemal-i tesanüdle (tam bir dayanışma içinde) çalışmak lâzımdır.” (Kastamonu Lâhikası, 236)

Tevafuklu Kur’an Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a Benziyor

Yukarıda geçtiği gibi, Kur’an’daki tevafukların insan işi olmadığını ve insan fikrinin Kur’an’ın bütün sayfalarında çoklukla bulunan bu tevafukları yapmaktan âciz kalacağını vurgulayan Bediüzzaman, bunun Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a ait bir meziyet olduğunu şöyle anlatır:

“Yazdığımız Kur'an’ın parçalarını bir kısım ehl-i kalb (evliyalar) görmüş, Levh-i Mahfuz hattına yakın olduğunu kabul etmişler.” (29. Mektub, 3. Risale)

“Ehl-i kalb bazı kimseler demişler: Bu tarz yazı Levh-i Mahfuz'un yazısına benziyor ve ona yakındır, diye hüküm etmişler.” (Rumuzât-ı Semaniye, 136)

Asr-ı saadetten beri böyle hârika bir surette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde Risale-i Nur'un kahraman bir kâtibi olan Hüsrev'e "Yaz" emir buyrulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi yazılması…” (11. Şua)

Hulasa:

Bediüzzaman Hazretleri, bu tevafukları önce Hafız Osman’ın Kur’an’ında keşfetmiş, işaretler koymuştur. Hüsrev Efendi ise, üstadının emriyle ve Allah’ın lütfu ile bunları düzene koyup geliştirmiş ve gözlere göstermiştir. Böylece Levh-i Mahfuz’da bulunan Kur’an’daki tevafukları görmek ilk kez bu asrın insanlarına nasib olmuştur.

“Gözüyle görmediğine inanmakta zorlanan” böyle maddeci bir asırda, Kur’an’ın yeni bir mucizeliği daha görünmüş, adeta “işte gözünüzle de görün” denilmiştir. Hususen bu Kur’an, sıradan bir insanın değil, pek çok İslam âlimlerince, “asrının müceddidi” olmakla vasıflandırılan Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin keşfiyle ve onun en has talebesi olan Hüsrev Efendi’nin gayretleriyle yazılmıştır. Bunda Kur’an’a yakışmayacak hiçbir durum olmadığı gibi, aksine, Kur’an’ın her asra hitab ettiğini ve yazısının dahi mucize olduğunu ispat etmiştir.


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar