"Böylece sana da emrimizden bir ruh ( olan Kur'an ) vahyettik!" derken bu âyette Kur'ân'a neden ruh denilmiş? Bir de bu âyetin devamımda "sen kitap nedir iman nedir bilmezdin" diyor. Bundan murad nedir? Ayrıca Peygamberimizin (sav) peygamberlik verilmeden önce kendisi ve anne babasının dini durumları nasıldı?
KUR'ÂN’IN RUH DİYE İSİMLENDİRİLMESİ NEDENDİR?
İlgili âyet şöyledir; “İşte böylece sana da emrimizden bir ruh (olan Kur'ân'ı) vahyettik. (Sen bundan önce) kitab nedir, îmân nedir bilmezdin;(1) fakat (biz) onu (o Kur'ân'ı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidâyete erdirdiğimiz bir nûr kıldık. Ve şübhesiz ki sen, elbette dosdoğru bir yola rehberlik ediyorsun.”[1]
Allah’ın Kur'ân’ı ruh olarak vasıflandırmasının sebebi şudur: Nasıl ki beden ruhu olmadan sadece bir et ve kemik yığınıdır. Bir mânâsı, hareketi, fiili olamaz. Aynen öyle de şu kâinat ve içerisinde bulunan bütün varlıklar Kur’ân ile bir anlam kazanır. Kur’ân onları abesiyetten çıkarır. Onlar Kur’ân ile şenlenir. Bütün cehaleti ve karanlığı o dağıtır.
Örneğin bir dağ Kur’ân olmazsa bir taştan ibarettir. Ancak şimdi dünyayı ayakta tutan, Allah’ın azamet ve kudretini gösteren bir direktir. Yahut uçsuz bucaksız gezegenler, yıldızlar hasılı bütün uzay ve âlemler Kur’ân olmadan abestir. Ancak Kur’ân onlara bir mânâ katar, abesiyetten çıkarır. Oralarda yaşayan meleklerden haber verir. Güneş’in, Ay’ın, semanın vb. yaratılmasında ki hikmetleri gösterir. Onlara bir ruh katar.
İnsanlarda “nereden geldik, nereye gidiyoruz, bizi buraya kim getirdi, neden gönderildik, amacımız ve gayemiz nedir, yaşarken uyacağımız ahlak ve adalet kuralları nedir?” vb. hayata anlam kazandıracak, ruh verecek bütün manaları Kur'ân ile öğrenmişlerdir. Elbette bu anlamların en mühimi imandır. Kur'ân, kâinatı iman nuruyla aydınlatır. Vahdaniyyeti ve ehadiyyeti gösterir, küfür karanlıklarını dağıtır; kâinata ve insanlara bir ruh verir.
Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân’ın tanımını yaparken bu minvalde şu cümleleri kurmuştur;
“Kur’ân, şu kitâb-ı kebîr-i kâinâtın bir tercüme-i ezeliyesi; ve âyât-ı tekvîniyeyi okuyan mütenevvi‘ dillerinin tercüman-ı ebedîsi; ve şu âlem-i gayb ve şehâdet kitabının müfessiri; ve zeminde ve gökte gizli esmâ-yı İlâhiyenin ma‘nevî hazinelerinin keşşâfı; ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakāikin miftâhı; ve âlem-i şehâdette âlem-i gaybın lisânı…”[2]
Bu ifadelerin detaylı izahı ve tamamı için bakınız;
https://www.risale.online/soru-cevap/kur-an-nedir-tarifi-nasildir
Fahreddin Râzi Hazretleri bu âyetin tefsirinde şöyle demiştir;
“Cenâb-ı Hak, peygamberlerine olan vahyinin kısım ve keyfiyetlerini beyan edince, "İşte biz, sana da böylece emrimizden bir rûh vahyettik." buyurmuştur ki, buradaki "rûh" kelimesiyle, Kur'ân kastedilmiştir. Kur'ân'a "rûh" vasfı, o, cehalet veya küfür ölümlerine karşı hayatı sağladığı için verilmiştir.”[3]
Ebu Sûud Efendi ise şöyle demiştir;
“Yani işte o eski hârika vahiylerimiz gibi sana da emrimizle, beden için ruh ne ise, kalpler için o kadar hayatî bir ihtiyaç olan Kur’ân'ı vahiy ettik. Zîrâ Kur’ân, kalplere ebedî bir hayat vermektedir.”[4]
Nesefî ise şöyle demiştir;
“Burada belirtilmek istenen şey, ona vahyedilen şeydir. Çünkü bedenlerin ya da cesetlerin ruh ile can bulmaları gibi, insanlar da dinleri konusunda O'nun vahyi yoluyla canlanacaklardır, yeniden dirilip hayat bulacaklardır.”[5]
“SEN KİTAP NEDİR İMAN NEDİR BİLMEZDİN”
Diğer sorunuz olan “sen kitap nedir iman nedir bilmezdin” ifadesine gelince; âlimlerimiz bu konuda farklı görüşler ifade etmiştir. Râzî, şöyle demiştir; “
Ulemâmız, "Peygamberler, kendilerine vahiy gelmezden önce küfür üzere idiler" denilemeyeceği hususunda icmâ etmelerinin yanısıra, bu âyetin ne demek istediği hususunda şu izahları yapmışlardır;
a) "Kitap, yani Kur'ân nedir? İman, yani namaz nedir bilmezdin" demektir. Bu görüşe göre, buradaki "iman" kelimesi, "Allah imanınızı, yani namazlarınızı zayi edici değildir"[6] âyetinden dolayı namaz mânâsına alınmıştır.
b) Burada bir muzaf hazfedilmiş olup, kelamın takdiri, "sen, kitap nedir, iman ehli kimlerdir; yani, iman edecekler ve etmeyecekler kimlerdir, bilmezdin" şeklindedir.
c) Sen, beşikte bir çocuk iken, "kitap nedir, iman nedir bilmezdin."
d) İman, Allah Tealâ'nın, kendisiyle mükellef tuttuğu bütün şeyleri ikrar etmekten ibarettir. Halbuki Sevgili Peygamberimiz (sav), peygamberliğinden önce, Allah'ın mükellef tuttuğu şeylerin tamamını bilmiyor, tam aksine o, sadece Allah'ı tanıyıp biliyordu.
e) Allah'ın sıfatları ikiye ayrılır. Birinci kısım sırf aklî delillerle bilinebilenler. İkinci kısım sadece, nakil delillerle bilinebilenlerdir. Binâenaleyh, bu ikinci kısmın, peygamberlikten önce bilinmesi mümkün değildir.[7]
Bu konuda Ebu Sûud Efendi de şöyle demiştir. “Yani sen, vahiyden önce Kitab’ın ne olduğunu ve Kitab’ın içinde akıl ile bilinmeyen tafsilatlara îmân etmenin ne olduğunu bilmiyordun. Yoksa bu îmân, yalnız akıl ve tefekkür ile bilinen îmân değildir. Çünkü Peygamberimizin (sav) vahiyden önce de bu îmânı bildiği şüphe götürmez kesin bir hakikattir.”[8]
Peygamberimize (sav) peygamberlik verilmeden önce kendisi ve anne babasının dini durumları nasıldı? sualinizin cevabı için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/efendimizin-anne-ve-babasinin-peygamberlikten-once-vefati
[1] Şûra, 52
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, S. 80
[3] Fahreddin Razi, Mefatih’ül Gayb, Darûl İhya, Beyrut 2009, c.27, s.614
[4] Ebu Sûud, İrşad-ül Akli’s Selîm, Darûl İhya, Beyrut 2009, c.8, s.38
[5] Nesefî, Medarik’ül Tenzil, Dâr’ul Kelim-it Tayyib, Beyrut 2009, c.3, s.227
[6] (Bakara, 133)
[7] Fahreddin Razi, Mefatih’ül Gayb, Darûl İhya, Beyrut 2009, c.27, s.614
[8] Ebu Sûud, İrşad-ül Akli’s Selîm, Darûl İhya, Beyrut 2009, c.8, s.38