Soru

“Şu âhirki beyit, وَكُنْ قَادِرِيَّ الْوَقْتِ لِلّٰهِ مُخْلِصًا ٭ تَع۪يشُ سَع۪يدًا صَادِقًا بِمَحَبَّت۪ي (Hâşiye-1) Saîdü’n-Nûrsî’yi iki-üç vecihle gösterdiği gibi; medâr-ı imtiyâzı olan ihlâsı îmâ ederek ve hizmette ikinci olmak cihetiyle iki farkla مُخْلِصًا kelimesi, Hulûsî Bey’e tevâfukla işaret ediyor. قَادِرِيَّ الْوَقْتِ de قَادِرٌ (Hâşiye-2) kelimesi, üç farkla üçüncü arkadaş takdîr ve istihsân ile Hulûsî-i Sânî olan Sabrî’ye tevâfukla işaret ediyor. صَادِقًا kelimesiyle hârika bir sadâkatle mümtâz dördüncü arkadaş olan Süleyman’a, dört fark ile tevâfuk cihetiyle işaret ediyor. صَادِقًا kelimesindeki tenvîn dâhil edilse, hizmet-i sâdıkānede mümtâz olan Bekir Ağa’ya, ‘Bekir Bey’ ünvanıyla bir fark ile işaret eder. Madem bu beyt-i âhir, bu hey’etin efradına bakar ve bazılarına sarâhate yakın işaret var. Ötekilere ednâ bir îmâ dahi kanâat verir ki, onlar dahi muraddır.”

Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?

Tarih: 3.02.2025 22:32:45

Cevap

“Şu âhirki beyit, وَكُنْ قَادِرِيَّ الْوَقْتِ لِلّٰهِ مُخْلِصًا ٭ تَع۪يشُ سَع۪يدًا صَادِقًا بِمَحَبَّت۪ي (Hâşiye-1) Saîdü’n-Nûrsî’yi iki-üç vecihle gösterdiği gibi; medâr-ı imtiyâzı olan ihlâsı îmâ ederek ve hizmette ikinci olmak cihetiyle iki farkla  مُخْلِصًا kelimesi, Hulûsî Bey’e tevâfukla işaret ediyor.

“Muhlis olarak Allah için vaktin Abdulkadir’i ol. Benim muhabbetimle Said ve sadık olarak yaşarsın.” cümlesiyle Bediüzzaman Hazretlerinden iki üç tarzda haber vermektedir. Önceki sayfalarda izah edildiği gibi, Hz. Üstad’ın hem isimlerini ve lakaplarını hem de manevi mücadele tarihini sekiz yüz sene önceden bildirmektedir. 

Şeyh Geylani (ks), bu kasîdesinde Hz. Üstad’a işaret etmekle beraber Kur’ân hizmetinde Hz. Üstad’ın omuzdaşı ve yardımcısı olan bazı kahraman Nur Talebelerinden de hizmetle tanışma sıralarını ve öne çıkan vasıflarını haber vererek işaret etmektedir.

Mesela; مُخْلِصًا (ihlaslı olarak) kelimesi, ilk olarak Hz. Üstad’a bakmaktadır. Bununla beraber Abdulkadir Geylani Hazretleri, ihlas ve sadakatini hissettirerek ebced olarak iki farkla ilk talebesi olan Hulusi Bey’e de[1] işaret edip Hz. Üstad’dan sonra ikinci olarak Hulusi Bey’den haber vermektedir.

قَادِرِيَّ الْوَقْتِ de قَادِرٌ (Hâşiye-2) kelimesi, üç farkla üçüncü arkadaş takdîr ve istihsân ile Hulûsî-i Sânî olan Sabrî’ye tevâfukla işaret ediyor.

قَادِرٌ (Kâdir) kelimesi ile; ebced olarak üç farkla üçüncü arkadaş olan ve hizmette takdir ve beğenmesi ile öne çıkan ve “İkinci Hulusi” ünvanına sahip olan Sabri Efendi’ye[2] işaret edilmektedir.

صَادِقًا kelimesiyle hârika bir sadâkatle mümtâz dördüncü arkadaş olan Süleyman’a, dört fark ile tevâfuk cihetiyle işaret ediyor.

صَادِقًا (Sadık olarak) kelimesi ile, Kur’ân davasına ve Hz. Üstad’a karşı olağanüstü sadakat ve bağlılığıyla seçkin bir yere sahip olan Sıddık Süleyman Efendi’ye[3] dört farkla işaret ederek Kur’ân hizmetinde dördüncü bir arkadaş olduğu haber verilmektedir.

صَادِقًا kelimesindeki tenvîn dâhil edilse, hizmet-i sâdıkānede mümtâz olan Bekir Ağa’ya, ‘Bekir Bey’ ünvanıyla bir fark ile işaret eder.

صَادِقًا  (Sadık olarak) kelimesindeki tenvin ebced hesabına dahil edilmiş olsa, o zaman bir farkla Kur’ân hizmetinde sadakat ve gayretiyle özel bir yere sahip olan Bekir Ağa’ya[4], Bekir Bey ünvanıyla işaret edilmektedir.

Madem bu beyt-i âhir, bu hey’etin efradına bakar ve bazılarına sarâhate yakın işaret var. Ötekilere ednâ bir îmâ dahi kanâat verir ki, onlar dahi muraddır.[4]

Gavs-ı Azam Hazretleri son beytinde, bu zamanda iman ve Kur’ân hizmetinde Hz. Üstad’ın yanında saf tutan kahraman Nur Talebelerinden haber vermektedir. Bazı Nur talebelerinden (Hüsrev Efendi, Hulusi Bey, Sabri Efendi, Sıddık Süleyman gibi) açıkça haber vermiştir. Diğer talebeler hakkında küçük bir ima ve işaret dahi bulunsa o talebelerin de kastedildiği kanaatini verir. Çünkü açıkça ya da dolaylı olarak işaret edilen bütün Risale-i Nur Talebeleri, âdeta bir vücudun azaları, bir fabrikanın çarkları gibidirler. Zira tüm Nur Talebelerinin davaları, niyetleri, gayeleri ve vazifeleri birdir. Tam bir ihlas ve dayanışma içinde omuz omuza vererek mukaddes iman ve Kur’ân davası için hep beraber aşkla, şevkle gayret edip hizmet etmektedirler.

Yukarıdaki metinde geçen iki haşiyenin izahı için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/sekizinci-lema-izah-24


[1] İbrahim Hulusi Yahyagil; 1895 yılında Elazığ Harput'ta dünyaya geldi. Birinci Dünya Savaşı'nda, Kafkas ve Çanakkale cephelerinde harbe katılmış olup 1950 yılında Albay rütbesi ile emekliye ayrıldı. Üstad Bediüzzaman ile 1929 senesinde Barla’da tanıştı ve Risale-i Nur’un ilk talebesi olma ünvanını kazandı. Bu tanışmadan sonra Hz. Üstad ile devamlı mektuplaşarak sorular sordu. Bu sorulara verilen cevaplarla Mektubat eserinin yazılmasına sebep oldu. Hz. Üstad’ı Barla’da iken dört defa ziyaret eden Hulusi Bey, 1930 senesinde tayinle Isparta’dan ayrıldı. Hayatı boyunca Risale-i Nur Hizmetinde gösterdiği büyük ihlas ve sadakatiyle en seçkin Nur Talebeleri arasında yer aldı. 25 Temmuz 1986’da Elazığ’da nurlu hizmetlerle geçen uzun bir ömrün ardından 91 yaşında vefat etti. (Rahmetullahi aleyh)

[2] Sabri Arseven Hoca, 1893 doğumlu olup Barla yakınlarındaki Bedre Köyü’ndendir. Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’dan yazıp gönderdiği risalelerin Isparta ve civar köylere ulaştırılmasında merkezlik vazifesi yapardı. Bu yüzden Hz. Üstad kendisine “Santral Sabri” lakabını takmıştır. Tefsir yazacak derecede İslâmî ilimlere ve Arapça’ya vakıf bir hoca olup köyünde imamlık yapardı. Risale-i Nur’un ilk te’lif edildiği yıllarda, risaleleri yazarak neşretmekle birlikte risaleler hakkında çok değerli tahlil ve takdirlerde bulunan mektuplar yazmıştır. Hz. Üstad’la beraber Eskişehir ve Denizli’de hapis yatan Sabri Efendi, 1954 senesinde vefat etmiştir. (Rahmetullahi aleyh)

[3] Sıddık Süleyman Kervancı, 1898’de Barla’da doğmuştur.  Hz. Üstad’a sekiz seneye yakın bilfiil hizmet etmiştir. Davaya ve Üstadına şiddetli sadakati sebebiyle Hz. Üstad kendisine “Sıddık” ünvanını vermiştir.  Sıddık Süleyman Efendi, 1965 senesinde vefat etmiştir. (Rahmetullahi aleyh)

[4] Adilcevazlı Bekir Ağa, 1889 yılında Bitlis-Adilcevaz’da dünyaya gelmiş ve doğudan Isparta’ya sürgünle gelmiştir. Kısa süre içinde Üstad ile buluşup hizmete başlamıştır. Okuma yazması olmayan bu fedakâr ve sadık talebe, Isparta talebelerinin Barla’da bulunan Hazret-i Üstad’la tanışmalarında mühim hizmetler görmüştür. Bekir Ağa, köyler arasında çerçilik yaparak geçimini sağlarken sık sık Barla’ya uğrayarak Hz. Üstad’la talebeleri arasında postacılık hizmetini görürdü. Risale ve mektupları götürüp getirirdi. Bekir Ağa, sürgünlere gelen af dolayısıyla memleketine dönmüş ve 1961 senesinde orada vefat etmiştir. (Rahmetullahi aleyh)


Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar