Bediüzzaman Hazretleri ilgili kısımda şöyle demektedir.
Hadîste vârid olan ki, “Âhirzamanda, beni görmeden îmân eden, daha ziyâde makbûldür” meâlindeki rivâyet, hususî fazîlete dâirdir. Hâs bazı eşhâs hakkındadır. Bahsimiz ise fazîlet-i külliye ve ekseriyet i‘tibâriyledir.1
Yani, “Âhir zamanda, beni görmeden iman eden daha makbuldür” ifadesi, genel iman kıyaslaması için değil, bazı hususi şahıslar için geçerlidir. Yani bu hadis, bütün ümmeti kapsayan bir üstünlük iddiası değildir. “Görmeden iman edenlerin hepsi sahabeden üstündür” demek yanlış olur. Burada bahsedilen fazilet; bireysel, özel, seçkin kulların gayretle kazandıkları yüksek derecelerdir. Yoksa fazilet-i küllîye yani toplu ve genel üstünlük sahabenindir; çünkü onlar dinin temelini kurmuşlardır. Nitekim bir âyette ve hadiste şöyle denmektedir:
Kim güzel bir şefâatle şefâatte bulunursa (faydalı bir işe aracı olursa), ona bundan bir nasib vardır. Kim de kötü bir himâye ile şefâatte bulunursa, ona da bundan bir hisse vardır. Zîrâ Allah, herşeye gücü yeten (ve herşeyi gören)dir.2
Kim bir hayra vesile olursa o kimseye hayrı yapan kimsenin ecri gibi ecir vardır.3
Yani "sebep olan yapan gibidir" sırrınca sahâbeler dinin temelini oluşturdukları için küllî fazilette yani genel üstünlükte onlara yetişmek imkansızdır. Çünkü kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanların işlemiş oldukları amelin bir parçası sahâbenin amel defterine yazılmaktadır.
Bazı büyük zatlar ise hususi alanda öyle terakki etmişlerdir ki, o özellikte bazı sahâbeleri geçmiş olabilirler; fakat bu, genel fazilette sahabeyi geçtikleri anlamına gelmez.
Mesela:
* İmam-ı Rabbanî ve Abdülkadir Geylanî Hazretleri, zikir ve ihlas yolunda olağanüstü derecelere ulaşmışlardır. Manevî keşiflerde, kalbî marifette çok derin mertebelere ulaşmaları sebebiyle, bu alanda bazı sahâbelerden ileride sayılmışlardır.
* İmam Ebu Hanife, bin rekatlık teheccüd namazı kılacak derecede ibadet hayatında zirveleşmiş ve 40 yıl yatsının abdestiyle sabah namazını kıldığı rivayet edilmiştir. Bu gibi hususi ibadet alanlarında, bazı sahabilerin derecelerini geçmiş olabilir.
* İmam Gazali ve Bediüzzaman Hazretleri, ilim ve marifet alanında ciddi eserler ortaya koymuşlardır. Akıl ve kalbi birlikte çalıştıran derinliğiyle bu alanda sahâbeden bazılarını geçmişlerdir. Ancak yine de genel fazilette sahabeyi geçememişlerdir.
Sonuç Olarak
Sâhabenin genel üstünlüğü tartışılmaz bir hakikattir. Çünkü onlar İslâm’ın temelini atmış, dini omuzlamış ve kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanların amel defterine ortak olacak bir konumda bulunmuşlardır. Ahir zamanda görmeden iman eden bazı özel şahısların faziletli olması ise hususi alanlarda gösterdikleri yüksek gayretler sebebiyledir; bu durum sahabenin küllî faziletini geçmek anlamına gelmez. Yani bazı büyük zatlar, zikirde, ibadette veya ilimde ileri gidebilirler fakat İslâm’ın temel direkleri olmaları yönüyle sahabenin yerini tutamazlar. Dolayısıyla faziletin asıl ölçüsü, hem imanın kuvveti hem de dine hizmetin kapsamıdır. Sahâbe bu noktada ümmetin en önünde ve en üstündedir.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 168.
Nisâ, 4 / 85.
Müslim, İlim, 16.

