"Bazı rivayetlere göre hiçbir mümin ölünceye kadar Allah’ı göremeyecektir (Müslim, “Fiten”, 95). Ashap mi‘rac münasebetiyle Resûl-i Ekrem’e, “Allah’ı gördün mü?” diye sormuş, o da, “Nurdur, nasıl göreyim?” veya, “Sadece bir nur gördüm” cevabını vermiş (Müslim, “Îmân”, 291-292), Hz. Âişe ise, “Muhammed’in Allah’ı gördüğünü söyleyen kimse yalan konuşmuş olur” diyerek Resûlullah dahil kimsenin dünyada Allah’ı görmediğini ve gözlerin Allah’ı idrak etmediğini bildiren âyetin bunu açıkladığını belirtmiştir (Buhârî, “Tevḥîd”, 4)." Hayrat Neşriyat mealine göre: "Gözler O'nu idrâk edemez; fakat O, gözleri idrâk eder. Çünki O, Latîf (bütün incelikleri bilen ve nüfûz eden)dir, Habîr (herşeyden haberdâr olan)dır." (En'am 103) Ayet-i kerimede, "Allah'ın idrak edilemeyeceği" belirtilmektedir. Pekçok âlim bunun dünya gözüyle görmek olduğunu söylemiş. Ahirette apaçık görülecek demişler. Buradaki ruyet'ten görmek değil idraki mi anlamalıyız o zaman? Hz Musa (as)'ın ve Hz Peygamber (asv)'ın Cenab-ı Hak ile mükalemeleri ve görüşmelerinde, Musa (as) bayılırken Hz Peygamber'de (asm) böyle bir hal bilinmiyor. Sebebi nedir?
İdrak lügatte “Bir şeye erişmek ve yetişmek, ulaşmak” manâsınadır. Cenab-ı Hakk’ın bütün isim ve sıfatları muhit ve mutlaktır. Bizim onları ihata etmemiz, hududuna erişmemiz, yani derk ve idrak etmemiz mümkün olmadığından Allah hakkında daima noksan kalmaya mahkum olan ilmimizin adına bu yüzden “marifet” denir. Çünkü “ilim” bir şeyi etraflıca kuşatmayı ifade eder.
“Basar” ile tabir edilen gözümüz, bir şeye nazar ettiğinde yani baktığında o görüntüyü beyne iletir ve biz o şeyi olduğu hal üzere algılar ve kavrarız, yani idrak ederiz. Ancak bakmak ile görmek arasında latif ve dakik bir nüans vardır ve şu nükteye işaret eder: Her bakılan ve nazara çarpan şey görülmüş, tanımlanmış, derk edilmiş değildir. Dolayısıyla ayette gözlerin idrakiyle kastedilen mana, mücerret bakmak/nazar değil, görmek/basar, yani neyi gördüğünün farkında olmak demektir.
Bununla birlikte bir de “basîret” denilen ve lisânımızda “kalb gözü” diye tâbir olunan bir idrak merkezimiz, başka bir ifadeyle ‘zekâ’ ve ‘firâset’ denilen bir hassemiz daha vardır. Bu latifemizle de zahir yada örtülü hakikatlere nüfuz ederek, o şeyi gayet açık ve parlak bir surette ve olması gereken şekilde idrak eder, hakkında tam ve kâmil bir marifet ve kanaat peyda ederiz.
Biliyoruz ki, insan kızıl ve mor ötesi dalga boyunda olan varlıkları göremez. Alimlerimiz, şu âlem-i şehadette sınırlandırılmış nazarıyla bir kısım mevcudatı dahi var olmalarına rağmen göremeyen beşerin, âlem-i gaybı evleviyetle göremeyeceğinden hareketle, ru’yetullahın dünyada vukuunda ihtilaf etmekle birlikte, açık ayet ve hadislerin delaletiyle bu rü’yetin ahirette gerçekleşeceği hususunda ittifak halindedirler.
Bu çerçevede Hz Aişe (ra) validemizin rü’yetin dünyada olamayacağını ifade eden rivayetine mukabil, İbn-i Abbas, Ebû Zer el-Gıfârî, Zührî gibi sahâbe ve tâbiîn âlimleriyle, keza İbn Huzeyme, Nevevî, Kādî İyâz gibi önemli şahsiyetler bu meseleyi biraz daha farklı anlayarak Efendimiz Asm’ın filhakika şu âlem-i şehadette değil, uhrevî bir menzil olan Mirac’da mazhar olduğuna işaretle, bu haletin âyet-i kerimede مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى “(O haşmetli makamda Muhammed'in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı.” diye ifade edildiği üzere, rü’yetin ‘basar’ yani baş gözü ile gerçekleştiğini ifade ediyorlar.
Kur’an-ı Azîmüşşan, Tur-u Sina’da Allah ile konuşma şerefine mazhariyetle“Kelîmullah” ünvanını kazanan Hz Musa (as)’ın Zat-ı Uluhiyeti görmeyi de talep etmesiyle Cenab-ı Hakk’ın dağa tecelli ettiğini, koca dağın buna tahammül edemeyerek paramparça olması üzerine haşyet ve mehâbetten bayıldığını ifade ediyor. Halbuki Kelam sıfatı dahil, esma ve sıfat-ı İlahiyenin her birine en a’zam mertebede mazhar olan Efendimiz asm, Necm suresinde beyan edildiği üzere Mirac’da gördüğünü anladı ve derk etti. Ve dünyevi cesed-i mübarekiyle çıktığı o makamda gördükleri karşısında gözü kaymadı ve haddini aşmadı.
Bu meselede Fahreddin-i Razî rü’yete aklen bir mani’ bulunmadığını ifade ederken, Elmalı ve Ömer Nasuhî gibi alimlerimiz de Hz Musa (as)’ın rü’yetullah talebini, bunun mümteni’ olmadığına delil getirerek, taleb-i rü’yetin cevaz-ı rü’yete delaletine dikkat çekiyorlar.
Hasılı, bu hal, bir umman-ı bî-sahil yani kıyısı olmayan bir derya hükmünde olan Zat-ı Ahmediye Asm’ın, umum mahlukat namına Mirac yoluyla girdiği beka âleminde sadece kalp gözü ile değil, baş gözüyle de kendisine nasip olmuş bir iltifat ve bir ayrıcalıktır.
Kema hüve ehlüh. Buna layık olduğu üzere. Amenna.
Allahu a’lemü bi’s-savab.
https://risale.online/soru-cevap/hz-peygamber-(sa)-mirac-gecesi-allah-i-gormus-mudur
https://risale.online/search?q=mirac