Peygamberler

03.10.2025

6

Kur'an-ı Kerim'de İsmi Geçen Peygamberlerin Kısaca Hayatları

Fetret dönemi dediğimiz Hz. İsa ve Efendimiz (sav) )arası kaç yıl sürmüş? Bu arada başka peygamber gelmiş midir?

Kur'an'da ismi geçen peygamberlerin kısaca hayatları hakkında bilgi veriri misiniz? Hangi âyetlerde nasıl geçmektedir?

* *

*** ***

04.11.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Sorduğunuz sorunun cevabına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz;

Peygamber Efendimiz (sav) İle Hz. İsa(as) Arasında Peygamber Gelmiş midir?

İlk insandan bugüne kadar Cenab-ı Hakk, insanları doğru yola sevk etmek, rızasına eriştirmek için peygamberler göndermiştir. Kendisine hususi olarak kitap ve din verilenlere Rasûl; kendisine kitap verilmeyip kendinden önceki peygamberin dinine tâbî olanlara ise Nebî denmiştir. Bunlardan Nûh (as), İbrâhim (as), İsmâil (as), Mûsâ (as), Hârûn (as), Îsâ (as) ve Muhammed (sav), hem rasûl hem nebî olarak vazifelendirilmiştir. Kur'an'da ismi geçen 25 Peygamber vardır. Kur'an'da geçen üç ismin peygamber mi, velî mi oldukları hususunda ihtilaf vardır. Bunlar Üzeyir (as), Lokman (as) ve Zülkarneyn (as)dır. Bir Hadiste Peygamberlerin sayısının 124.000 olduğu ve bunlardan 315'inin rasûl olduğu bildirilmiştir.1 

Bizler kâinâtın yaratılışını, insanlığın tarihini, peygamberleri ile ümmetlerini ve kıyâmeti ancak dinimizin bize bildirdiği şekilde anlar ve imân ederiz. Kur'an-ı Kerîm'de peygamberlerin hangi tarihte yaşadığıyla ilgili bilgilerden çok yaşadığı dönemin durumuna, o peygamberlerin başından geçen önemli hâdiselere yer verilmiştir. Bazı bilgilere ise sahih hadis kaynaklarından ulaşmaktayız. Bu bakımdan Kur'an'da zikredilen peygamberler ile ilgili tafsilata girmeden hulasa (özet) suretinde bilgi vereceğiz;

Hz. Âdem (A.S.)

İlk insan, ilk peygamber. 930 yıl yaşadığı rivayet edilmiştir. Cennette eşi Havva (r.a) ile birlikte yaşamış, fakat şeytanın vesvesesiyle yasak meyveden yemesi sonucunda yeryüzüne gönderilmiştir. Bu olay, insanlığın imtihan sürecinin başlangıcı olarak kabul edilir. Âdem (a.s) tevbesiyle Allah’ın affına mazhar olmuş ve insanlığa doğru yolu göstermekle görevlendirilmiştir.

Hem demiştik: “Ey Âdem! Sen zevcen (Havvâ) ile Cennete yerleş; dilediğiniz yerde ondan bol bol yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, sonra zâlimlerden olursunuz!”2 

Kıyamet günü insanlar bayılır, Âdem ilk uyanan olur.3 

Hz. Şît (A.S.)

Hz. Âdem (as) ’in oğlu, 10 sahife kendisine verilmiştir. 912 yıl yaşadığı bilinmektedir. İsmen Kur’an’da geçmez.

Allah yüz dört kitap indirmiştir. Bunlardan elli sahife Şit"e, otuz sahife İdris"e, on sahife İbrâhim"e ve on sahife de Tevrat"tan önce Musa"ya indirmiştir. Ayrıca Tevrat, İncil, Zebur ve Kur"an"ı da indirmiştir...4 

Hz. İdris (A.S.)

Hz. Şît soyundan gelmektedir. 365 yıl veya biraz daha fazla yaşadığı bilinmektedir. Meryem suresinin 57. ayetindeki ''Ve (biz) onu yüce bir makāma yükselttik.'' ifadesinden hareketle müfessirlerimiz O'nu ölmeden cennete giren peygamber olarak nitelendirmiştir.

Hadislerde Hz. İdrîs (as)’ten sadece mi‘rac hadisesi dolayısıyla bahsedilir. Hz. Peygamber onunla bazı rivayetlere göre ikinci, hadislerin çoğunluğuna göre ise dördüncü kat semada karşılaşmıştır5 

 (Ey Resûlüm!) Kitab’da İdrîs’i de an! Çünki o, çok doğru bir kimse, bir peygamber idi. Ve (biz) onu yüce bir makāma yükselttik. İşte onlar, (kıssalarını sana anlattığımız kimseler) Âdem’in zürriyetinden, Nûh ile berâber (gemide) taşıdığımız kimselerden, İbrâhîm ve İsrâîl’in (Ya‘kūb’un) zürriyetinden hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden Allah’ın kendilerine ni‘met verdiği peygamberlerdir. Onlara Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman, ağlayarak ve secde ediciler olarak yere kapanırlardı!6 

Hz. Nûh (A.S.)

950 yıl kavmini tevhid inancına çağırmıştır. Ancak kavminden pek azı ona kulak verip gemisine binerek kurtuluşa ermiştir. Nuh (as); sabrı, kararlılığı ve teslimiyetiyle Kur’an’da “ulü’l-azm” peygamberlerden biri olarak anılmıştır.

 Şübhesiz ki biz Nûh’u kavmine: “Kendilerine çok elemli bir azab gelmeden önce, kavmini korkut!” diye gönderdik.

(Ve Nuh onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Doğrusu ben, sizin için (Allah’ın azâbından haber veren) apaçık bir korkutucuyum!”

“Şöyle ki: Allah’a kulluk edin, O’ndan sakının ve bana itâat edin. (Tâ ki Allah,) günahlarınızdan bir kısmını size bağışlasın ve sizi(n ecelinizi) belirli bir vakte kadar ertelesin! Şübhe yok ki Allah’ın (size takdîr ettiği) eceli geldiği zaman, ertelenmez! Eğer biliyor olsaydınız!”7 

Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bir bedevî geldi. (Ashâbdan birisinin insanlar arasındaki asalet farkını gözetmediğinden şikâyet ediyordu). Bunun üzerine (adamı azarlayan) Resûlullah (s.a.v.) döndü, oturdu ve şöyle buyurdu:

Vefat vakti geldiğinde Allah’ın peygamberi Nuh (as) iki oğlunu çağırdı ve dedi ki: ‘Size kısaca şu vasiyeti yapıyorum. Size iki şeyi emrediyorum ve iki şeyi yasaklıyorum: Allah’a ortak koşmayı ve kibirlenmeyi yasaklıyorum. ‘Lâ ilâhe illâllâh’ demeyi emrediyorum. Çünkü gökler, yer ve bu ikisi arasında bulunanlar bir kefeye, lâ ilâhe illâllâh diğer kefeye konsa onlardan ağır gelir. Gökler ve yer bir halka olsalar da lâ ilâhe illâllâh onların üzerlerine konsa, onları çatlatır ya da kırar. Size ‘sübhânallâhi ve bihamdihî’ demeyi de emrediyorum. Çünkü bu her şeyin duasıdır ve her şey bununla rızıklandırılır.8 

Hz. Hûd (A.S.)

Âd kavmine gönderilmiştir. Kavmi, gücü ve zenginliğiyle övünen bir topluluktu; putlara tapıyor, kibir ve azgınlık içinde yaşıyorlardı. Hûd (as), onları tevhide ve adalete çağırmış, Allah’ın azabına karşı uyarmıştır. Ancak halkının çoğu onu yalanlayınca şiddetli bir rüzgârla helâk edilmişlerdir. Hûd Peygamber ve iman edenler ise Allah’ın rahmetiyle kurtuluşa ermişlerdir.

Nihâyet emrimiz gelince, Hûd’u ve berâberindeki îmân edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtuluşa erdirdik ve onları şiddetli bir azabdan kurtardık.

İşte Âd (kavmi) Rablerinin âyetlerini bilerek inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine âsî oldular ve her inadcı zorbanın emrine uydular.

Böylece hem bu dünyada, hem de kıyâmet gününde lâ‘nete tâbi‘ tutuldular. Haberiniz olsun! Şübhesiz ki Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. Dikkat edin! (İsyanları yüzünden Allah’ın rahmetinden uzaklaşan) Hûd’un kavmi olan Âd, helâk olsun!9 

Hz. Sâlih (A.S.)

Semûd kavmine gönderilmiştir. Semûd kavmi, Kur’ân-ı kerîmde Eshâb-ül-Hicr şeklinde zikredilmiş olup, Âd kavminin devâmı olması ve onların yurtlarına yerleşmeleri sebebiyle de Âd-ı Sânî (İkinci Âd) diye anılmıştır. İbn-i Abbâs (r.a)’tan rivayet edildiğine göre, sayha ile helak olan ümmet ikidir. Birincisi Sâlih (a.s), ikincisi Şuayb (a.s) ümmetidir. Sâlih (a.s) ümmetine sayhâsı memleketlerinin altından; Şuayb (a.s) ümmetine ise üstünden gelmiştir.

 (Sâlih) dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakalım, ya Rabbimden apaçık bir delîl üzerinde isem ve (O) bana tarafından bir rahmet vermişse? O’na isyân edersem, bu takdirde Allah’(dan gelecek azâb)a karşı bana kim yardım eder? O zaman bana zarar vermekten başka bir şey artırmazsınız.”

“Ey kavmim! İşte bu, size bir mu‘cize olarak Allah’ın dişi devesidir; artık onu (serbest) bırakın, Allah’ın arzında yesin (içsin)! Ona bir kötülükle dokunmayın! Yoksa sizi yakın bir azab yakalar.”

Fakat (Semûd kavmi bu îkāzı dinlemeyerek) onu kestiler; bunun üzerine (Sâlih): “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın! Bu, yalan olmayan bir tehdiddir!” dedi.

Nihâyet emrimiz gelince, Sâlih’i ve berâberindeki îmân edenleri tarafımızdan bir rahmetle (hem o azabdan), hem de o günün zilletinden kurtardık. Şübhesiz ki, Kaviyy (pek kuvvetli olan), Azîz (kudreti herşeye gālib gelen) ancak Rabbindir.

Zulmedenleri ise, o korkunç ses yakaladı da bulundukları yerde çöküp kalan kimseler oldular!10 

Abdullah b. Ömer’den gelen bir rivayete göre; Allah Resulü (sav), Tebük Gazvesi’ne giderken Semûd kavminin yurdu olan Hicr’e uğradığı zaman’ buyurdu. Bundan sonra Peygamber başını örttü de o vadiyi geçinceye kadar yürüyüşü çabuklaştırdı.

Kâfirlikle kendilerine zulmetmiş (ve Allah’ın gazabına uğramış) bulunan kimselerin meskenlerine girmeyiniz. Çünkü onlara isabet eden azabın size de isabet etmesinden korkulur. Onların yurtlarına ancak ağlayarak girebilirsiniz.11 

Hz. İbrahim (A.S.)

Hanîf dininin önderi, peygamberlerin babası olarak anılmaktadır. İbrahim (as.), tevhid inancının öncülerinden ve “Halîlullah” yani Allah’ın dostu olarak anılan “ulü’l-azm” bir peygamberdir. Kavminin putlara tapmasına karşı çıkmış, akıl ve delille onları Allah’ın birliğine çağırmıştır. Kral Nemrut’un zulmüne rağmen inancından dönmemiş, ateşe atıldığında Cenâb- Hakk onu mucizevi şekilde muhafaza etmiştir. Daha sonra eşi Hacer (r.a) ve oğlu İsmail (a.s)’i Allah’ın emriyle Mekke’ye yerleştirmiş, Kâbe’nin temellerini oğlu ile birlikte yeniden inşa etmiştir. Hayatı boyunca teslimiyetin ve iman sadakatinin en yüksek örneklerinden biri olmuştur.

Ve bir zaman Rabbi, İbrâhîm’i birtakım kelimelerle (emir ve yasaklarla) imtihân etmiş, bunun üzerine (o) onları tamâmen yerine getirmişti. (Rabbi de ona:) “Doğrusu ben seni insanlara imam (her hususta kendisine tâbi‘ olunan rehber) yapıcıyım” buyurdu. (İbrâhîm ise:) “Neslimden de (imamlar yap)!” dedi. (Rabbi de:) “Verdiğim söz (senin neslinden de olsa, aslâ) zâlimlere ulaşmaz!” buyurdu.12 

Şüphesiz Allah, İbrâhim’i dost edindiği gibi beni de dost edindi. (Bu sebeple) kıyamet günü Cennet’te benim yerim ile İbrâhim’in yeri karşı karşıyadır...13 

Mi’rac gecesi bütün peygamberler bana gösterildi. İbrâhim (as)’i de gördüm. Gördüklerim arasında ona en çok benzeyen —kendisini kastederek— arkadaşınızdır... 14 

Hz. Lût (A.S.)

Lût (a.s), ahlâkî sapkınlık içinde yaşayan Sodom ve çevresindeki kavme gönderilmiştir. Halkını tevhide, iffet ve doğruluğa davet etmiş; onların sapkın davranışlarını terk etmelerini istemiştir. Ancak kavmi Lût (a.s)’un uyarılarına kulak asmamış, günahlarında ısrar etmiştir. Bunun üzerine Cenâb- Hakk, Lût (a.s) ve iman edenleri kurtarmış; kavmini ise taş yağmuru ve korkunç bir yer sarsıntısıyla helâk etmiştir. Lût (a.s); sabrı, kararlılığı ve ahlâkî duruşuyla Kur’an-ı Kerim'de örnek gösterilen peygamberlerden biridir.

Lût’u da (hatırla)! Hani kavmine şöyle demişti: “Âlemlerden hiçbirinin, sizi kendisiyle geçmediği (sizden önce yapmadığı) hayâsızlığı mı yapıyorsunuz?”

“Çünki siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır! Siz (haddi aşarak) isrâf eden bir kavimsiniz.”15 

Lût kavminin işini (livâta) yapan mel’ûndur (lânetlenmiştir).16 

Hz. İsmail (A.S.)

İsmail (a.s), İbrahim (a.s)'in ikinci eşi Hâcer (r.a) annemizden doğan oğlu ve sabır ile teslimiyetin sembolü olan bir peygamberdir. Peygamber Efendimiz (sav), onun soyundan gelmektedir. Babasıyla birlikte Kâbe’nin temellerini yeniden inşa etmiş ve Allah’a ibadetle dolu bir hayat sürmüştür. Kur’an’da, babasının rüyasında kendisini kurban etme emrine büyük bir teslimiyetle boyun eğmesiyle anılır. Bu olay, Müslümanlar için Kurban Bayramı’nın manevi temelini oluşturur. İsmail (a.s); doğruluğu, sözünde durması ve Allah’a bağlılığıyla örnek bir kul olarak zikredilmiştir.

Nihâyet (çocuğu) onunla berâber çalışacak çağa erişince (İbrâhîm): “Eyoğulcuğum! Doğrusu ben uykuda (rüyâmda) görüyorum ki, gerçekten ben seni boğazlıyorum (kurbân ediyorum); artık bak, (bu rüyâm hakkında) sen ne görürsün (fikrin nedir)?” dedi. (Çocuğu İsmâîl:) “Ey babacığım! Sana emredileni yap! İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın!” dedi.17 

Ben iki kurbanlığın oğluyum.18 

Hz. İshak (A.S.)

İshak (a.s), İbrahim (a.s)’ın ilk eşi Sâre (r.a) annemizden doğan oğlu ve Yakup (a.s)’ın babası olan seçkin bir peygamberdir. Allah, onu İbrahim (a.s)’a yaşlılığında bir müjde olarak vermiştir. Hayatı boyunca tevhid inancını yaymaya, insanları Allah’a kulluğa davet etmeye devam etmiştir. Kur’an’da sabırlı, salih ve Allah’a yönelen bir kul olarak övülür. Neslinden birçok peygamber gelmiş, böylece Allah’ın rahmeti ve bereketi onun soyunda devam etmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de ismen az geçer; genellikle soy bağlamında anılır.

 (Ey Habîbim!) Kuvvet ve basîret sâhibi kullarımız İbrâhîm’i, İshâk’ı ve Ya‘kūb’u da an! Çünki biz onları, hâlis (bir haslet) olan âhiret düşüncesiyle ihlâslı (kimseler) kıldık. Gerçekten de onlar, bizim katımızda elbette seçilmişlerden, en hayırlı kimselerdendir. İsmâîl’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an! Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.19 

Hz. Yakub (A.S.)

Yakub (a.s), İshak (a.s)’ın oğlu ve İbrahim (a.s)’ın torunudur. Kur’an’da “İsraîl” olarak da anılır ve İsrailoğulları onun soyundan gelmiştir. Oğlu Yusuf (a.s)’a olan derin sevgisi ve uzun yıllar süren ayrılığı sırasında gösterdiği sabırla bilinir. Allah’a teslimiyeti, merhameti ve hikmetiyle Kur’an’da övgüyle anılmıştır.

Rasûlüm! Kuvvet, sağlam bir irade, derin bir görüş ve anlayış sahibi kullarımız İbrâhim, İshâk ve Yâkub’u da hatırla.20 

Resûlullâh Efendimiz, Cebrâîl’e (a.s.) sordu:

“–Ya’kûb (a.s)’ un Yûsuf (a.s)' a olan hicrânı ne dereceye varmıştı?” Cebrâîl de:

“–Evlâdını kaybeden yetmiş annenin toplam hicrânına!” cevâbını verdi. Resûlullâh Efendimiz:

“–O hâlde onun sevâbı ne kadardır?” diye sordular. O da:

“–Yüz şehîd sevâbıdır. Çünkü O, Allâh’a bir an bile sû-i zan beslemedi.” dedi.21 

Hz. Yusuf (A.S.)

Yusuf (a.s), Yakup (a.s)’ın oğlu ve güzelliği, iffeti, sabrı ile tanınan bir peygamberdir. Küçük yaşta kardeşlerinin kıskançlığına uğrayarak kuyuya atılmış, daha sonra Mısır’da köle olarak satılmıştır. Gençliğinde iffet imtihanını başarıyla geçmiş ve Allah’a olan sadakatinden ödün vermemiştir. Yıllar süren zorlukların ardından Allah onu Mısır’da yönetici konumuna yükseltmiş, ailesiyle yeniden kavuşmasını nasip etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de hayatı, sabrın, affetmenin ve Allah’a güvenmenin en güzel örneklerinden biri olarak anlatılır.

Hadislerde Yûsuf’ (a.s)'la ilgili çok az bilgi vardır ve Yûsuf (a.s) sadece bazı özellikleriyle anılır. Büyük dedesi İbrâhim (a.s), dedesi İshak (a.s), babası Ya‘kūb(a.s) ve kendisi olmak üzere peygamberlikte peş peşe gelmeleri sebebiyle Yûsuf(a.s) “Kerîm oğlu kerîm oğlu kerîm oğlu kerîm, İbrâhim(a.s) oğlu İshak(a.s) oğlu Ya‘kūb(a.s) oğlu Yûsuf(a.s)” şeklinde nitelenir ve insanların en kerimi olduğu belirtilir. Hz. Peygamber (sav), mi‘racda onunla üçüncü kat semada karşılaştığını bildirmiştir.22 

 Bir zaman Yûsuf babasına: “Ey Babacığım! Doğrusu ben (rüyâmda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; (hem) gördüm ki onlar bana secde eden kimselerdir” demişti. (Babası Ya‘kūb ise) dedi ki: “Ey oğulcuğum! Rüyânı kardeşlerine anlatma! Sonra sana (hased ederler ve) bir hîle olarak tuzak kurarlar. Çünki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”23 

Hz. Eyyûb (A.S.)

Eyyûb (a.s), sabrı ve teslimiyetiyle tanınan bir peygamberdir. Allah ona büyük bir servet, geniş bir aile ve sağlık vermiş, ancak daha sonra onu hastalık, mal kaybı ve evlat acısıyla imtihan etmiştir. Buna rağmen Eyyûb (a.s) hiçbir zaman isyan etmemiş, “Rabbim! Gerçekten bana zarar dokundu, Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diyerek Allah’a yönelmiştir. Sabrı sayesinde Allah onun duasını kabul etmiş, sağlığını ve nimetlerini geri vermiştir. Hayatı, zorluklar karşısında imanını korumanın ve Allah’a güvenmenin en yüce örneklerinden biri olarak anlatılır.

(Ey Habîbim!) Eyyûb’ü de (an)! Hani Rabbine: “Zarar gerçekten bana dokundu; sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye nidâ etmişti. Bunun üzerine (biz de) onun duâsını kabûl etmiştik de kendisinde bulunan zararı (o hastalığı) açmış (kaldırmış)tık; katımızdan bir rahmet ve (bize) kulluk edenlere bir ibret olmak üzere, ona âilesini ve onlarla berâber bir mislini daha verdik.24 

Hz. Şuayb (A.S.)

Şuayb (a.s), Musa (a.s)'nın kayınpederidir. Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine “Hatîb-ül-Enbiyâ” yani 'Peygamberlerin Hatîbi' denildi.25  Şuayb (a.s), Medyen halkına gönderilen bir peygamberdir. Kavmi ticaretle uğraşıyor, ancak ölçü ve tartıda hile yaparak insanlara zulmediyordu. Şuayb (a.s), onları adalete, dürüstlüğe ve Allah’a kulluğa davet etti. Halkının çoğu onu yalanlayıp haksızlıklara devam edince Allah, onları şiddetli bir sarsıntı ve korkunç bir sesle helâk etti. Şuayb (a.s) ise iman edenlerle birlikte kurtuluşa erdi; sabrı, adalet anlayışı ve dürüstlüğüyle Kur’an’da örnek gösterilen peygamberlerden biri olmuştur.

Medyen (kavmin)e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin, sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Şübhesiz Rabbinizden size apaçık bir mu‘cize gelmiştir; artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanlara, eşyâlarını (mallarını) eksik vermeyin ve ıslâh edilmesinden sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın! Eğer mü’min kimseler iseniz, (bilin ki) bunlar sizin için hayırlıdır.” “O hâlde (insanları) tehdîd ederek ve Allah’ın yolundan O’na îmân edenleri men‘ ederek, hem ona (o yola) bir eğrilik arayarak her yol(un başın)a oturmayın! Hatırlayın ki, bir zamanlar (siz) az idiniz de (O) sizi çoğalttı; ve bakın (sizden önce) fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu!” “Eğer içinizden bir kısmı kendisiyle gönderildiğim şeye (hakîkate) îmân etmiş, bir kısmı da îmân etmemişlerse; artık Allah, aramızda hüküm verinceye kadar sabredin! Çünki O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”26 

Hz. Mûsâ (A.S.)

Kur'an-ı Kerim'de adı en çok (136 defa) zikredilen peygamberdir. Musa (a.s), İsrailoğullarına gönderilen ve Tevrat’la görevlendirilen “ulü’l-azm” peygamberlerden biridir. Doğduğu dönemde Firavun’un zulmünden korunmak için annesi tarafından bir sepete konulup Nil Nehri’ne bırakılmış, Allah’ın takdiriyle Firavun’un sarayında büyümüştür. Allah, onu vahiy ile görevlendirmiş ve İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarmasını emretmiştir. Musa (a.s), Cenâb-ı Hakk'ın ona mucize bahşetmesiyle kavmini denizden geçirerek özgürlüğe kavuşturmuştur. Musa (a.s), Allah ile doğrudan konuşma lütfuna erişmiştir. Bu nedenle kendisine “Kelîmullah” (Allah ile konuşan) unvanı verilmiştir. Hayatı boyunca tevhid mücadelesi vermiş, sabır, cesaret ve adaletin sembolü olmuştur.

Sonra onların ardından Mûsâ’yı mu‘cizelerimizle Fir‘avun’a ve (kavminin) ileri gelenlerine gönderdik de onlara (o mu‘cizelere olan inkârlarıyla nefislerine)zulmettiler. Fakat bak fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu!(2)

İşte Mûsâ dedi ki: “Ey Fir‘avun! Şübhesiz ki ben, âlemlerin Rabbi tarafından (gönderilmiş) bir peygamberim!” “Bana düşen, Allah’a karşı haktan başka bir şey söylemememdir! Şübhesiz ki size Rabbinizden apaçık bir delil (bir mu‘cize) getirdim; artık İsrâiloğullarını benimle berâber gönder!”

(Fir‘avun) dedi ki: “Eğer bir delil getirdiysen (ve) doğru söyleyenlerden isen haydi onu getir!”

Bunun üzerine (Mûsâ) asâsını (yere) bıraktı. Bir de baktılar ki, o, apaçık bir ejderhâ!(1)

Ve elini (koynundan) çıkardı, bir de ne görsünler, o da bakanlara bembeyaz (nûr saçan bir el)!

Fir‘avun’un kavminden ileri gelenler dedi ki: “Hakîkaten bu, gāyet bilgin bir sihirbazdır!”27 

İbn Abbâs (r.a)'tan rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:)

Resûlullah (s.a.v.) Medine’ye geldiği zaman, Yahudilerin âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü. Resûlullah (s.a.v.) onlara, “Oruç tuttuğunuz bugün nedir?” diye sordu. Onlar da, “Bugün Allah’ın, Musa (a.s)’yı ve kavmini kurtarıp, Firavun’u ve kavmini (suda) boğduğu büyük bir gündür. Musa(a.s) şükretmek için bugün oruç tuttu. Biz de (bu nedenle) oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), “Biz Musa (a.s)’ya sizden daha lâyık ve yakınız.” buyurdu. Ondan sonra âşûrâ günü Resûlullah (s.a.v.) hem kendisi oruç tuttu hem de oruç tutulmasını emretti. 28 

Hz. Hârûn (A.S.)

Hârun (a.s), İsrâiloğulları’na gönderilen ve Musa (a.s)’ın kardeşi olan bir peygamberdir. Allah, Musa (as.)’nın duasını kabul ederek Hârun (as)’u ona yardımcı kılmış ve birlikte Firavun’a gönderilmiştir. Güzel konuşmasıyla bilinen Hârun (a.s), tebliğ görevinde kardeşine destek olmuş, kavmini Allah’a kulluğa çağırmıştır. Firavun’a karşı birlikte sabır ve cesaretle mücadele etmişlerdir. Musa (a.s) Tur Dağı’na gittiğinde, Hârun (a.s) kavmi doğru yolda tutmaya çalışmış ancak Samirî’nin fitnesiyle halkın bir kısmı buzağıya tapmıştır. Bu olay karşısında Hârun (a.s), fitnenin büyümemesi için sabırlı davranmıştır. Musa (a.s) döndüğünde kardeşiyle konuşmuş, onun masumiyetini anlayarak birlikte kavmini yeniden Allah’a yöneltmiştir. Hârun (a.s), yumuşak huylu, dürüst ve merhametli bir peygamber olarak anılmıştır. Allah, onu Musa (a.s) ile birlikte birçok mucizeye şahit kılmıştır. Hayatını tevhid mücadelesine ve kavmini doğru yola çağırmaya adamıştır.

 (Mûsâ) dedi ki: “Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver!”

“Ve işimi bana kolaylaştır!”

“Dilimden de düğümü çöz ki sözümü iyice anlasınlar!”

“Ve âilemden kardeşim Hârûn’u bana yardımcı kıl!”

“Onunla gücümü takviye et ve onu vazîfeme ortak yap ki, seni çok tesbîh edelim ve seni çok zikredelim!”

 “Muhakkak ki sen, bizi hakkıyla görensin.”

(Allah) şöyle buyurdu: “İstediğin sana verilmiştir, ey Mûsâ!”29 

Hz. Yuşa (A.S.)

Yuşa (a.s), Musa (a.s)’ın vefatından sonra İsrailoğulları’na rehberlik eden bir peygamberdir. Genç yaşta Musa (as)’ya hizmet etmiş ve onunla birlikte birçok ilahî göreve katılmıştır. Kur’an’da adı açıkça geçmese de, tefsirlerde ve hadislerde Musa (as)’nın yanında yer alan “genç adam” olarak anıldığı kabul edilir. Allah’a olan bağlılığı, sadakati ve cesaretiyle öne çıkmıştır. Musa (as)’dan sonra kavmini Tevrat’ın hükümlerine göre yönetmiş ve onları Allah’ın emrettiği doğruluk yoluna davet etmiştir. Yuşa (a.s), Filistin topraklarının fethedilmesinde önemli rol oynamıştır. Rivayetlere göre bir savaş sırasında güneşin batmaması için dua etmiş, Allah da duasını kabul etmiştir. Hayatı, Allah’a tam teslimiyetin ve sadakatin güzel bir örneğidir.

 (Ey Resûlüm!) Bir zaman Mûsâ, (kendisine hizmet eden) o gence (Yûşa‘ bin Nûn’a):(1) “Artık durmayacağım; tâ ki (Hızır’ı bulmak üzere) iki denizin birleştiği yere varacağım; yâhut (onu buluncaya kadar) senelerce vakit geçireceğim!” demişti. Nihâyet ikisi, (o iki denizin) aralarının birleştiği yere varınca, (o yerin alâmetiolarak, canlanıp orada denize atlayacak olan) balıklarını unuttular, hâlbuki (balık, atlamış da) denizde bir iz bırakarak yolunu tutmuştu. Sonunda (Mûsâ oradan) uzaklaştıklarında genç (arkadaş)ına: “Kahvaltımızı bize getir (de yiyelim), gerçekten bu yolculuğumuzda yorgun düştük” dedi. (Yûşa‘:) “Gördün mü, kayaya sığındığımız sırada, artık doğrusu ben balığı(n canlanarak denize atladığını söylemeyi) unutmuşum! Bana onu hatırlamamı unutturan da, ancak şeytandır. Ve (balık) şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutmuştu!” dedi. (Mûsâ:) “Aradığımız zâten buydu!” dedi. Hemen kendi izlerini ta‘kîb ederek geri döndüler. Derken ikisi, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu (Hızır’ı) buldular.30 

Ebu Hureyre (r.a)’den rivayetle Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

Güneş hiç kimse için batmaktan alıkonulmaz, ancak Beyt-i Mukaddesi (Kudüs'ü) fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yuşa aleyhisselam için batmaktan alıkondu.31 

Hz. İlyas (A.S.)

İlyas (a.s), İsrailoğulları’na gönderilen ve onları yeniden tevhid inancına çağıran bir peygamberdir. Kavmi, putlara özellikle “Baal” adlı bir puta tapmaya başlamış, Allah’ın emirlerinden uzaklaşmıştı. İlyas (a.s) onları Allah’a kulluğa, doğruluğa ve takvaya davet etti. Ancak çoğu onun uyarılarını reddetti ve inkârda ısrar etti. Bunun üzerine Allah, kavmine kuraklık ve kıtlıkla imtihan gönderdi. İlyas (a.s), tüm zorluklara rağmen sabırla tebliğini sürdürdü. Allah, onun duasını kabul ederek rahmetini yeniden indirdi. Kur’an’da İlyas (a.s), “salihlerden biri” olarak övülür. Vefât etmemiştir, Cenâb-ı Hakk tarafından kendisine farklı bir hayat mertebesi bahşedilmiştir.

Muhakkak ki İlyâs da elbette peygamberlerdendir. O vakit kavmine demişti ki: “(Siz Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?” “Yaratanların en güzeli olan sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı bırakıp da Ba‘l’e mi yalvarıyorsunuz? ”Fakat (kavmi) onu yalanladılar; artık şübhesiz onlar, (Cehennemde) hazır bulundurulacak olan kimselerdir. Ancak Allah’ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâ. Sonraki (ümmet)ler içinde ona da (iyi bir nâm) bıraktık. İlyâs’a selâm olsun! Doğrusu biz, iyilik edenleri böyle mükâfâtlandırırız. Çünki o bizim mü’min kullarımızdandır.32 

Hz. Elyesa (A.S.)

Elyesa (a.s), İlyas (a.s)’ın ardından İsrailoğulları’na gönderilen bir peygamberdir. Genç yaşta İlyas (as)’a iman etmiş ve onun yardımcısı olmuştur. Halefi İlyas (a.s)’ın Allah katına yükseltilmesinden sonra, kavmini tevhid inancına davet etmeye devam etmiştir. Kavmine adaletli davranmış, Allah’ın emirlerini öğretmiş ve zulme karşı mücadele etmiştir. Kur’an’da adı iki yerde geçer ve “iyilerden” olarak övülür.

İsmâil’i, Elyesa‘ı, Yûnus’u ve Lût’u da (hidâyete erdirdik). Ve herbirini âlemlere (bütün mahlûkāta) üstün kıldık.33 

 İsmâîl’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an! Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.34 

Hz. Dâvûd (A.S.)

Davud (a.s), İsrailoğulları’na gönderilen, hem peygamberlik hem de krallık görevi verilen seçkin bir elçidir. Genç yaşta cesaretiyle tanınmış, Calut’u (Golyat) yenerek kavmi arasında büyük bir itibar kazanmıştır. Allah ona hem hükümranlık hem de hikmet vermiştir. Kendisine Zebur indirilmiştir. Davud (a.s), adaletli yönetimiyle, güzel ve gür sesiyle, yaptığı tesbihlerle ve derin ibadetiyle tanınmıştır. Allah, ona demiri yumuşatma mucizesi vermiş, böylece zırhlar yapmayı öğretmiştir. Geceleri ibadet eder, gündüzleri adaletle hükmederdi. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Buna ''Savm-ı Dâvûd'' da denilmiş ve Peygamber Efendimiz (sav) tarafından övümüştür. Hayatı boyunca tevazu, adalet, ibadet ve hikmetin sembolü olmuştur. Oğlu Süleyman (a.s) da onun ardından peygamberlik ve hükümranlık ile görevlendirilmiştir

Rabbin, göklerde ve yerde olan kimseleri de en iyi bilendir. And olsun ki, peygamberlerin bazısını bazısına üstün kıldık; Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.35 

Şânım hakkı için, Dâvûd’a tarafımızdan bir üstünlük verdik. “Ey dağlar ve kuşlar! Onunla berâber tesbîh edin!” (dedik). Ve “Geniş zırhlar yap!” diye demiri ona yumuşattık. “Hem dokumasında ölçüyü gözet (güzel ve yeteri kadar yap) ve (ehlinle birlikte) sâlih amel işleyin! Çünki ben ne yaparsanız hakkıyla görenim” (diye vahyettik).36 

Dâvûd’un dualarından biri de şuydu: ‘Allah’ım! Senden senin sevgini, seni sevenin sevgisini ve beni senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah’ım! Senin sevgini, bana kendimden, ailemden ve serin sudan daha sevimli kıl.’37 

Hz. Süleyman (A.S.)

Süleyman (a.s), Davud (a.s)’ın oğlu ve hem peygamber hem de bilge bir hükümdardır. Allah ona küçük yaşta derin bir anlayış, adalet duygusu ve üstün bir hikmet vermiştir. Kur’an’da, babasından sonra hükümranlıkla görevlendirildiği ve adaletle yönettiği bildirilir. Allah, Süleyman (a.s)’a rüzgârı, cinleri ve hayvanları emrine verme mucizesi bahşetmiştir. Kuşların dilini anlamış, karıncaların konuşmalarını duymuş ve onlarla iletişim kurmuştur. Allah yolunda cihad için atları sevmesiyle bilinir.

Bir de Dâvûd’a (oğlu) Süleymân’ı ihsân ettik. (O Süleymân) ne iyi kuldu! Hakîkaten o, dâimâ (Allah’a) yönelen bir kimseydi! Hani ona bir ikindi sonrası, (bir ayağını tırnağı üzerine kaldırıp diğer) üç ayağı üzerinde duran ve sür‘atli koşan atlar arz edilmişti. Bu yüzden demişti ki: “Doğrusu ben Rabbimin zikrinden (cihâda yarayışlı hayvanlar olmasından) dolayı hayra muhabbeti (o atları) sevdim.” Nihâyet (eğitilen o atlar sür‘atle koştular da sanki ufukta) perdenin arkasına gizlendiler (gözden kayboldular). (Süleymân seyislerine:) “Onları bana geri getirin!” (dedi.) Sonra (onlara sevgisinden) bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.38 

Süleymân da, Dâvûd’a vâris oldu ve dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize herşeyden verildi. Doğrusu bu, gerçekten apaçık lütuftur.”39 

Süleyman (a.s), Sebe Melikesi Belkıs’ı Allah’a iman etmeye davet etmiş ve hikmetle tebliğde bulunmuştur. Zenginliği ve kudreti olmasına rağmen her zaman Allah’a şükretmiş, hiçbir zaman kibirlenmemiştir.

Hayatı boyunca adalet, tevazu ve Allah’a tam teslimiyetle yaşamış; hükümranlığı, ilmi ve imanıyla örnek bir peygamber olmuştur.

Bunun üzerine onu (o hâdise hakkındaki hükmü) Süleymân’a anlattık. Bununla berâber her birine hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları, Dâvûd’la berâber tesbîh etmek üzere (ona) itaatkâr kıldık. Ve (bütün bunları) yapan (biz) idik. Ona, savaşınız(ın şiddetin)den sizi korusun diye sizin için giyecek (zırh) yapma san‘atını öğrettik. Şimdi siz şükreden kimseler misiniz? Süleymân’a da şiddetli esen rüzgârı (boyun eğdirdik); (rüzgâr) onun emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere (Şam’a) akıp giderdi. Ve (biz) herşeyi bileniz. Şeytanlardan da, onun için dalgıçlık yapanları ve bundan başka iş görenleri (emrine verdik.) Ve onları koruyanlar (biz) idik.40 

Hz. Yunus (A.S.)

Kur’ân-ı Kerîm’de kendi adına bir sûre nâzil olmuş bulunan Yûnus(a.s) Âsur Devleti’nin başkenti olan Ninova halkına gönderilmiş bir peygamberdir. M.Ö 8. asırlarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Babası, Mettâ isminde sâlih bir insandı. Kavmini Allah’a iman etmeye çağırmış, fakat uzun süre onları inanmaya ikna edememiştir. Halkının iman etmeyeceğini düşünerek Allah’ın izni olmadan kavminden ayrılmıştır. Bunun üzerine bir gemiye binmiş, fırtına çıkınca kur’a sonucu denize atılmış ve bir balık tarafından yutulmuştur. Balığın karnında karanlıklar içinde Cenâb-ı Hakk'a yönelmiş ve Allah onun samimi tevbesini kabul etmiş, onu kurtarmıştır. Daha sonra Yunus (a.s) yeniden kavmine dönmüş, kavmi de topluca iman etmiştir. Bu yönüyle onun kavmi, helâkten kurtulan tek topluluk olmuştur. Yunus (a.s)’ın hayatı, sabır, tevbe ve Allah’a dönüşün en güzel örneklerinden biri olarak Kur’an’da anlatılır.

Zünnûn’u da (balık sâhibi Yûnus’u da an)! Hani (kavmine) kızan biri olarak, (bizden izinsiz) gitmişti de kendisini (bu yüzden) aslâ sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken (balığın karnında) karanlıklar içinde (kalıp): “Senden başka ilâh yoktur; seni tenzîh ederim! Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!” diye nidâ etmişti. Nihâyet (biz de) onun duâsını kabûl ettik ve onu kederden kurtardık. İşte, mü’minleri böyle kurtarırız.41 

Hz. Zekeriyya (A.S.)

Zekeriyya (a.s), İsrailoğulları’na gönderilen, takvası ve duasıyla tanınan bir peygamberdir. Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’te görev yapar, insanları Allah’a ibadete çağırırdı. Uzun yıllar çocuğu olmamış, buna rağmen sabırla Allah’a dua etmeyi sürdürmüştür. Allah onun duasını kabul etmiş ve ona yaşlılık döneminde bir oğul, Yahya (a.s)’ı müjdelemiştir. Zekeriyya (a.s), bu mucize karşısında derin bir şükür içinde olmuştur. Kavmine doğru yolu öğretmeye devam etmiş, onları Allah’a yöneltmiştir. Ancak bazı İsrailoğulları onu yalanlamış ve sonunda şehit etmişlerdir. Ağaç kovuğunda şehid olan peygamber olarak bilinmektedir. Kur’an, onun ihlâsını, sabrını ve duasının kabul edilişini örnek olarak anlatır. Zekeriyya (a.s)’ın hayatı, samimi dua, teslimiyet ve Allah’a güvenin sembolüdür. Ayrıca marangozluk mesleğini icra ederdi.

Hani (o,) gizli bir seslenişle Rabbine nidâ etmişti (yalvarmıştı).

Şöyle demişti: “Rabbim! Gerçekten ben (o hâldeyim ki) kemik(lerim) benden gevşedi (zayıfladı); (ihtiyarlıktan) baş(ım), beyaz alev aldı (saçlarım ağardı); Rabbim! Sana duâ (etmek) ile hiçbir zaman mahrûm olmadım.” “Ve doğrusu ben, arkamdan (yerime geçecek) yakınlarımdan (din husûsunda) endişe ediyorum; hanımım da kısırdır; artık (sen) kendi katından bana bir halef (bir oğul) ihsân eyle!” “Ki (ilim ve nübüvvette) hem bana vâris olsun, hem de Ya‘kūb âilesine vâris olsun! Ve onu rızâya mazhar buyur ey Rabbim!” (dedi). (Allah şöyle buyurdu:) “Ey Zekeriyyâ! Şübhesiz biz, seni bir oğul ile müjdeliyoruz ki onun adı Yahyâ’dır; daha önce ona hiç (kimseyi) adaş yapmadık.”

(Zekeriyyâ) dedi ki: “Rabbim! Hanımım kısır olduğu ve (ben de) gerçekten ihtiyarlığın son demine vardığım hâlde, benim için bir oğul, nasıl olur?”

(Allah) buyurdu ki: “Böyledir!” (Ve) Rabbin (yine) buyurdu ki: “O bana pek kolaydır; nitekim daha önce sen (de henüz) hiçbir şey değil iken, muhakkak ki seni de yaratmıştım!” (4)42 

Zekeriyâ aleyhisselâm marangozdu.43 

Hz. Yahyâ (A.S.)

Yahya (a.s), Zekeriyya (a.s)’ın oğludur ve küçük yaşlardan itibaren Allah tarafından hikmet, ilim ve takva ile donatılmış bir peygamberdir. Allah, onun doğumunu babası Zekeriyya (a.s)’nın yaşlılık döneminde bir mucize olarak vermiştir.

Yahya (a.s), doğruluğu, iffetli yaşamı ve adaletiyle tanınmıştır. İnsanları Allah’a kulluğa, tövbeye ve temiz bir hayata çağırmıştır. Dünya nimetlerine meyletmemiş, sade bir yaşam sürmüştür. Kur’an’da onun şefkatli, takvalı ve ana-babasına itaatkâr biri olduğu vurgulanır.

Orada Zekeriyyâ Rabbine duâ etti. Dedi ki: “Rabbim! Bana, tarafından temiz bir zürriyet ihsân eyle! Şübhesiz ki sen, duâyı hakkıyla işitensin.” Derken o, ma‘bedde namaz kılarken ayakta olduğu bir sırada, melekler ona şöyle nidâ ettiler: “Doğrusu Allah, sana Allah’dan bir kelime (olan Îsâ’)yı tasdîk edici, bir efendi, bir iffet sâhibi ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor!”44 

 “Ey Yahyâ! Kitâb’ı (Tevrât’ı) kuvvetle (sabırla) tut!” (buyurduk). Ve daha çocuk iken ona hikmet (peygamberlik ve Tevrât’ı anlama kābiliyeti) verdik.

Tarafımızdan (ona) bir kalb yumuşaklığı ve (günahlardan) bir temizlik de (verdik). Hem (o,) takvâ sâhibi bir kimse idi. Ve ana-babasına iyilik eden bir kimse idi; zorba ve isyankâr değildi. Doğduğu gün, öleceği gün ve bir hayat sâhibi olarak (kabirden) kaldırılacağı gün ona selâm olsun! (O devrelerde hep Allah’ın rızâsına mazhar olacaktır.)45 

İslami kaynaklar ve tarihî rivayetler ise Yahya (a.s)’ın, dönemin zalim hükümdarı Herodes (Hirodes) Antipa tarafından şehit ettirildiğini aktarır. Rivayete göre, Herodes, kardeşinin karısı olan Herodias ile evlenmek istemiştir. Yahya (a.s), bunun Allah’ın yasalarına aykırı olduğunu açıkça söyleyip bu evliliğe karşı çıkmıştır. Bu dürüst ve kararlı tavrı, yöneticinin ve çevresindekilerin öfkesini çekmiş, Herodias’ın isteğiyle Yahya (a.s) haksız yere başının kesilmesi suretiyle şehit edilmiştir.

Bu olay, onun hak uğruna hiçbir korku duymadan gerçeği söylemesinin bir sembolü hâline gelmiştir. Yahya (a.s), İslam’da iffet, doğruluk ve Allah yolunda fedakârlığın timsali olarak anılır.

İnsanlar içerisinde Yahyâ b. Zekeriyâ hâriç hata yapmayan veya hata yapmayı düşünmeyen kimse yoktur.46 

Hz. Îsâ (A.S.)

İsa (a.s), “ulü’l-azm” denilen en yüce beş peygamber arasında yer alır. Allah, onu babasız olarak Meryem (a.s)’dan bir mucizeyle yaratmıştır. M.Ö. 3.-5. Yüzyıllar arasında doğduğu bilinmektedir.

Şübhesiz ki Allah katında Îsâ’nın (babasız yaratılışının) misâli, Âdem’in misâli gibidir. (Allah) onu (da babası olmadan) bir topraktan yarattı, sonra ona “Ol!” dedi, (o da) hemen oluverdi.47 

İsa (a.s), İsrailoğullarını Tevrat’ın aslî hükümlerine dönmeye ve yalnız Allah’a kulluğa çağırmıştır. Kendisine İncil indirilmiştir. Allah’ın izniyle ölüleri diriltme, körleri ve alacalıları iyileştirme gibi mucizelerle desteklenmiştir.

Ve İsrâiloğullarına bir peygamber olarak (şöyle diyecek): “Hiç şübhesiz ben, size Rabbinizden bir delil (bir mu‘cize) ile geldim. Doğrusu ben, size çamurdan kuş şekli gibi birşey yapıp içine üflerim, Allah’ın izniyle (o) hemen bir kuş olur! Hem Allah’ın izniyle (anadan doğma) körü ve (teni) alacalıyı iyi ederim, ölüleri de diriltirim! Ve evlerinizde ne yiyorsanız ve ne biriktiriyorsanız size bildiririm! Eğer mü’min kimseler iseniz, şübhesiz bunda sizin için elbette bir delil vardır.”48 

Kur’an’a göre İsa (a.s) ilahlık iddiasında bulunmamış, aksine her zaman “Ben Allah’ın kuluyum” demiştir.

(Îsâ, henüz doğmuş bir bebek iken) şöyle dedi: “Şübhesiz ki ben, Allah’ın kuluyum; (O) bana Kitâb’ı verdi ve beni peygamber yaptı!” “Hem nerede olsam beni mübârek kıldı; hayat sâhibi olduğum müddetçe de bana namazı ve zekâtı emretti.”

 “Ve (beni) anneme iyilik eden bir kimse kıldı. Hem beni zorba ve âsî bir kimse yapmadı.”

“Doğduğum gün, öleceğim gün ve hayat sâhibi olarak (kabirden) kaldırılacağım gün (Allah’ın) selâm(ı) benim üzerimedir!”

(Ey Resûlüm!) (Ehl-i kitâbın,) hakkında şübhe edegeldikleri Meryemoğlu Îsâ, gerçek söz olarak işte budur!

Allah’ın bir çocuk edinmesi olur şey değildir! (Hâşâ!) O, bundan münezzehtir!(2) (O ki) bir işi yapmak istediğinde, bunun üzerine ona sâdece: “Ol!” der; (o da) hemen oluverir.

(Îsâ onlara şöyle dedi:) “Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin deRabbinizdir; öyle ise O’na ibâdet edin! İşte dosdoğru yol budur!”49 

Yahudiler onu öldürmek istemişler, fakat Cenâb-ı Hakk onu korumuş ve öldürülmeden, göğe yükseltmiştir. Kıyamet kopmadan evvel tekrar dünyaya gönderilecek ve Hz Muhammed (sav)'e ittiba ederek İslâm'a hizmet edecektir.

Bir de inkâr etmeleri ve (babasız çocuk doğurması üzerine) Meryem’e karşı büyük bir iftirâ söylemeleri ve: “Doğrusu biz, Allah’ın elçisi Meryemoğlu Îsâ Mesîh’i öldürdük” demeleri sebebiyle (onlara lâ‘net ettik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de onu astılar; fakat (öldürdükleri kişi) kendilerine, ona (Îsâ’ya) benzer gösterildi. Ve şübhe yok ki onun hakkında ihtilâfa düşenler, bundan dolayı gerçekten bir şübhe içindedirler. Zanna tâbi‘ olmaktan başka, onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onu (o öldürdükleri şahsın Îsâ olduğunu) iyice bilerek öldürmemişlerdir.

Bil‘akis Allah, onu kendi (katı)na yükseltti.(1) Çünki Allah, Azîz (kudreti dâimâ gālib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.50 

O vakit Allah şöyle buyurdu: “Ey Îsâ! Seni (kıyâmete yakın) vefât ettirecek olan ve seni kendime yükseltici ve seni o inkâr edenlerden (onların iftirâlarından) temizleyici ve sana tâbi‘ olanları kıyâmet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacak olan, şübhesiz benim! Sonra dönüşünüz ancak banadır; artık hakkında ihtilâf etmekte olduğunuz şeyler husûsunda aranızda (ben) hüküm vereceğim!”51 

Sizler on alameti görmedikçe hiçbir vakit kıyamet kopmaz; Biri de İsa (as)'ın inmesidir.52 

Hz. Muhammed (S.A.V.)

Muhammed (s.a.v), Hâtemü'l Enbiyâ yani nübüvvet zincirinin son halkasıdır. 571 yılında Mekke’de doğmuş, “Emin” (güvenilir) kişiliğiyle tanınmıştır. 40 yaşında iken Hira mağarasında vahiy alarak peygamberlikle görevlendirilmiştir. Allah tarafından gönderilen Kur’an-ı Kerim, ona Cebrâil (a.s) aracılığıyla indirilmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v), insanları tevhid inancına, yani yalnız Allah’a kulluğa çağırmış; adalet, merhamet, sabır ve ahlâkı öğütlemiştir. 13 yıl Mekke’de zulüm ve baskılara sabretmiş, ardından Medine’ye hicret ederek ilk İslam devletini kurmuştur. O, hem peygamber hem de devlet lideri, öğretmen ve örnek bir insan olarak yaşamıştır.

Kur’an’da onun için, Hz. Muhammed (s.a.v), 632 yılında Medine’de vefat etmiş ve orada defnedilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in İslam kaynaklarında ve hadislerde geçen birçok şerefli unvanı vardır. Bu unvanlar, onun peygamberlik görevini, ahlâkını ve Allah katındaki üstün derecesini ifade eder. Bunlardan bazıları şunlardır;

  1. Ahmed (أحمد)“En çok övülen” anlamına gelir. Kur’an’da da bu isimle anılmıştır.

     Hani Meryemoğlu Îsâ: “Ey İsrâiloğulları! Muhakkak ki ben, benden önce (gönderilmiş) olan Tevrât’ı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üzere size Allah’ın (gönderdiği) bir peygamberiyim!” demişti.(1) Fakat (Îsâ) onlara mu‘cizelerle gelince: “Bu, apaçık bir sihirdir!” dediler.53 

  2. Muhammed (محمد)“Övülmüş, övgüye layık” demektir. Bu, onun asıl ismidir ve Kur’an’da dört yerde geçer.

    Muhammed Allah’ın Resûlüdür. Ve onun berâberinde bulunanlar; kâfirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gāyet merhametlidirler; onları çokça rükû‘ eden kimseler ve çokça secde eden kimseler olarak görürsün; (onlar) Allah’dan bir lütuf ve bir rıdvân (sâdece O’nun rızâsını) isterler.(1) Secde eserinden olan alâmetleri, yüzlerindedir. Bu, onların Tevrât’taki vasıflarıdır. İncîl’deki vasıfları ise, bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşmış da gövdesi üzerine dikilmiştir; (bu hâl) ekincilerin hoşuna gider; (onlar hakkındaki bu benzetme) kâfirleri onlarla öfkelendirmek içindir. Allah, onlardan îmân edip sâlih ameller işleyenlere bir mağfiret ve (pek) büyük bir mükâfât va‘d etmiştir.54 

  3. Mustafa (المصطفى) “Seçilmiş, saf olan” anlamındadır; Allah tarafından insanlığa rehberlik için seçilmiştir.

  4. Habibullah (حبيب الله) “Allah’ın sevgilisi.” Allah’ın en çok sevdiği kul anlamına gelir.

  5. Rasûlullah (رسول الله)“Allah’ın elçisi.” Allah’ın vahyini insanlara ileten görevini ifade eder.

  6. Nebiullah (نبي الله) “Allah’ın peygamberi.” Peygamberlik yönünü vurgular.

  7. Hâtemü’n-Nebiyyîn (خاتم النبيين) “Peygamberlerin sonuncusu.” Ondan sonra başka peygamber gelmeyeceğini belirtir.

    Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirisinin babası değildir; fakat Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah ise, herşeyi hakkıyla bilendir.55 

  8. Şefi‘u’l-Ümme (Şefaatçi)“Ümmetine kıyamet gününde şefaat edecek olan.”

  9. Rahmeten li’l-Âlemîn (Âlemlere rahmet)“Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen.”

    (Ey Resûlüm!) (Biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.56 

  10. Sâdık ve Emîn (Doğru ve Güvenilir) Peygamberlikten önce bile dürüstlüğüyle tanınan sıfatıdır.

Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin!57 

Cenâb-ı Hakk bizi kendine layık kul, Habib'ine layık ümmet eylesin... Âmin...

  1. Müsned c. 45, s, 252.

  2. Bakara, 2/35.

  3. Buhârî, Tefsîr 39.

  4. İbn Hıbbân, Sahîh , c.2, 276

  5. Buhârî, Ṣalât, 1; Enbiyâ, 4, 5; Müslim, Îmân, 259, 263, 264

  6. Meryem, 19/56-58.

  7. Nuh, 71/1-3

  8. Müsned, c.2, 225

  9. Hud, 11/58-60

  10. Hud, 11/63-67

  11. Buhari, Enbiya, 17; Meğâzî, 80; Müslim, Zühd, 38.

  12. Bakara, 2/124.

  13. İbn Mâce, Sünnet, 11

  14. Müslim, Îmân, 271

  15. A'râf, 7/80-81.

  16. Tirmizî, Hudûd, 24/1456.

  17. Safât, 37/102.

  18. Hakim, Müstedrek 4228

  19. Sâd, 38/45-48

  20. Sâd, 38/45.

  21. Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c.4, 570

  22. Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2013, c.44 s.4

  23. Yusuf, 12/4-5.

  24. Enbiyâ, 21/83-84

  25. Taberi, Tarih, 1/327

  26. A'râf, 7/85-87

  27. A'râf, 7/103-109

  28. Müslim, Sıyâm, 128; Buhârî, Savm, 69.

  29. Tâhâ, 20/25-36

  30. Kehf, 18/60-65

  31. Buhari, 2226

  32. Saffat 37/123–132

  33. En'âm, 6/86.

  34. Sâd, 38/48.

  35. İsrâ, 17/55.

  36. Sebe', 34/10-11

  37. Tirmizî, Deavât, 72.

  38. Sâd, 38/30-33

  39. Neml 27/16

  40. En'âm 21/79-82

  41. Enbiyâ, 21/87-88

  42. Meryem, 19/3-9

  43. Müslim, Fezâil 169; İbni Mâce, Ticârât 5

  44. Âl-i İmrân, 3/38-39

  45. Meryem, 19/12-15

  46. Müsned, c.1, 293

  47. Âl-i İmrân, 3/59.

  48. Âl-i İmrân, 3/49.

  49. Meryem, 19/30-36

  50. Nisâ, 4/156-158

  51. Âl-i İmrân, 3/55.

  52. Müslim, Fiten 39

  53. Saff, 61/6.

  54. Fetih, 48/29.

  55. Ahzâb, 33/40.

  56. Enbiyâ, 21/107.

  57. Kalem, 68/4.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız