Şu tarz tenkitlere nasıl cevap verebiliriz?
Hem hamd Allah'a mahsus diyeceksiniz hem de Hz. Muhammed'e (sav) her türlü övgüyü yapacaksınız. Bir insanın bu kadar övülmesi doğru mudur?
Öncelikle "hamd" ve "övgü" aynı şey değillerdir.
Hamd, mutlak anlamda yücelik, kemal ve nimet sahibi olmanın bilinciyle yapılan, ibadet içeren bir övgü türüdür. Bu sadece Allah’a mahsustur.
Övgü ise bir kişiye layık olduğu derecede yapılan takdir ve saygı ifadesidir, bu bir ibadet değildir. Dolayısıyla insanlar veya peygamberler de övülebilir.
Müslümanlar, bu övgülerle Hz. Muhammed’i (sav) ilahlaştırmazlar; onu bir kul ve elçi olarak görürler. Ama onu sevmek, ona salât ve selam getirmek, onun güzel ahlakını ve örnekliğini övmek bizim dinimizin bir parçasıdır. Bu husus da Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Hiçbiriniz, beni annesinden, babasından ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz.[1]
Ancak Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu tür övgülerin dolayısıyla Allaha ait olduğunu şu ifadelerle anlatır: "Yani bütün mevcûdâtta sebeb-i medh ü senâ olan kemâlât onundur. Öyle ise, hamd dahi ona âittir. Ezelden ebede kadar, her kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü senâ ona âittir. Çünkü sebeb-i medih olan ni‘met ve ihsân ve kemâl ve cemâl; ve medâr-ı hamd olan her şey onundur. Ona âittir.[2]
Ayrıca bizzat Rabbimiz Kuran-ı Kerim'inde; “Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e (çokça) salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!”[3] “(Rasûlüm!) Biz Sen’i ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[4] “And olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” [5] Âyetleri ile Hazret-i Peygamberi (sav) övgü ile anmaktadır. Bizler de Allah'ın övdüğü bir kulunu övmekteyiz. Bu, Allah’a şükretmenin ve Onun gönderdiği peygambere olan saygının bir ifadesidir.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/hamd-ve-sukur-arasindaki-fark
[1] Buhârî, Îmân 8
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Hayrat Neşriyat, Mektubat 1, s84
[3] Ahzap 33/56
[4] Enbiyâ, 21/107
[5] Tevbe 9/128