Karahanlılardan Osmanlı’ya Türk Yazı Dilinin Doğuşu
Türk dilinin yazılı tarihinin başlangıcı Karahanlılar Devri’ne kadar uzanmaktadır. 10 ile 11. yüzyıllarda İslamiyet’i kabul eden Karahanlılar, Türkçeyi Arap alfabesiyle yazmaya başlamış ve bu durum Türk dilinde yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık ve Dîvânu Lugâti’t-Türk gibi eserler, Türkçenin hem edebî hem de ilmî bir dil olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Bu dönem, Türklerin İslam medeniyetiyle bütünleşerek yeni bir kültür çevresine girdiği ve dilin bu çevrenin etkisiyle geliştiği bir süreçtir.
11. yüzyıldan itibaren Orta Asya’dan Anadolu’ya yönelen Türk göçleri, Türkçenin coğrafyasını genişletmiş ve farklı lehçelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Oğuz boylarının Anadolu’ya yerleşmesiyle birlikte Oğuz lehçesine dayalı yeni bir yazı dili teşekkül etmeye başlamış, bu dil zamanla Eski Anadolu Türkçesi ve ardından Osmanlı Türkçesi adını alacak tarihî sürecin temelini oluşturmuştur. Böylece Osmanlı Türkçesi, bir anda ortaya çıkmış bir dil değil, Karahanlılar’dan itibaren gelişen uzun bir tarihî birikimin devamı olarak şekillenmiştir.1
Osmanlı Türkçesinin Şekilllenmesi ve Yazı Dili Haline Gelişi
Osmanlı Türkçesi, 13. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan uzun bir zaman diliminde kullanılan tarihî bir yazı dilidir. Anadolu Selçukluları döneminde devletin resmî dili Arapça, edebiyat ve ilim dili ise büyük ölçüde Farsça olmuştur. Buna rağmen halkın konuşma dili Türkçe olarak varlığını sürdürmüştür. Moğol istilaları, Haçlı seferleri ve siyasî karışıklıklar, Türkçenin yazı dili olarak gelişmesini geciktirmiştir.
Beylikler döneminde Türkçe yeniden önem kazanmış, özellikle Anadolu beyliklerini kuran Türk beylerinin Arapça ve Farsça bilmemeleri Türkçe eserlerin yazılmasını teşvik etmiştir. Bu dönemde Türkçe, sade bir dil anlayışıyla eser verilen bir yazı dili hâline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ve kısa sürede siyasî üstünlüğü ele geçirmesiyle birlikte Türkçe resmî devlet dili olmuş, Osmanlı Türkçesi de sistemli bir yazı dili kimliği kazanmıştır. Osmanlılar, Anadolu ve Balkanlar’da Türk birliğini sağladıkça Türkçe de bu geniş coğrafyada ortak bir idarî ve kültürel dil olarak yayılmıştır. Bu süreçte Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça’dan aldığı kelimeleri Türkçenin yapısına uydurarak kendine özgü bir dil yapısı geliştirmiştir.2
Osmanlı Türkçesinin Dönemleri ve Dil Özellikleri
Osmanlı Türkçesi tarihî gelişimi içerisinde üç ana döneme ayrılır:
Eski Osmanlı Türkçesi ya da Eski Anadolu Türkçesi olarak adlandırılan ilk dönem (13–15. yüzyıllar), dilin görece sade olduğu bir devredir. Bu dönemde yazılan eserler halkın anlayabileceği bir dil taşımakta, Türkçe gramer yapısı büyük ölçüde korunmaktadır. Beylikler devrinde ve Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Türkçeye verilen önem bu sadeliğin korunmasında etkili olmuştur.
Klasik Osmanlı Türkçesi dönemi, 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İstanbul’un fethiyle başlamış ve 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin siyasî gücüne paralel olarak dil ve edebiyat da zirveye ulaşmıştır. Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin yoğun biçimde kullanılması, özellikle divan edebiyatında dilin ağırlaşmasına yol açmıştır. Bu dönemde dil, sadece bir anlatım aracı olmaktan çıkmış, başlı başına bir sanat unsuru hâline gelmiştir. Buna rağmen halk için yazılan eserlerde daha sade bir dil anlayışı da varlığını sürdürmüştür.
Yeni Osmanlı Türkçesi dönemi ise Tanzimat’la birlikte başlamıştır. Batı kültürünün etkisiyle yeni kavramlar ortaya çıkmış, bu kavramları halka ulaştırabilmek için yazı dilinin sadeleştirilmesi gereği doğmuştur. Gazete, dergi, roman ve makale gibi türlerin yaygınlaşması, Osmanlı Türkçesinin konuşma diline yaklaşmasını sağlamıştır. Ancak Servet-i Fünûn döneminde yeniden ağırlaşan dil, 1911’de ortaya çıkan Yeni Lisan Hareketi ile sadeleşme yönünde önemli bir kırılma yaşamıştır.3
1928’e Kadar Osmanlı Türkçesi ve Toplumsal Hafıza
Osmanlı Türkçesi, yaklaşık altı yüz yıl boyunca sadece edebî eserlerin değil; tarih, hukuk, tıp, iktisat ve dinî ilimlere dair binlerce eserin kaleme alındığı güçlü bir yazı dili olmuştur. Bu yönüyle Osmanlı Türkçesi, Türk toplumunun kültürel ve tarihî hafızasını taşıyan temel unsurlardan biridir. 1928 yılında yapılan Harf İnkılabı ile Arap alfabesi terk edilerek Latin alfabesine geçilmiş, böylece Osmanlı Türkçesi günlük kullanım alanından çekilmiştir.
Ancak bu değişiklik Osmanlı Türkçesinin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Osmanlı Türkçesi, Türkçenin tarihî bir devresi olarak önemini korumaktadır. Günümüzde bu dilin öğrenilmesi, geçmişte üretilen ilmî ve edebî eserlerin okunabilmesi ve toplumsal hafızanın yeniden kurulabilmesi açısından büyük bir gereklilik olarak görülmektedir. Osmanlı Türkçesi, Türkçeden ayrı bir dil değil, bugünkü Türkiye Türkçesinin tarihî bir köprüsü ve devamıdır.
Ayşegül Tosun, "Osmanlı Türkçesi Hakkında", Genç Atebe Dergisi, 2021, s. 14.
Burhan Baran "Osmanlı Türkçesi Öğretiminde Arapça, Farsça ve Eski Anadolu Türkçesinin Yeri" Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı: 7/4, 2018, s. 2131-2142 / http://www.dilbilimi.net/ozkan_eski_anadolu_turkcesi.pdf
Mustafa Özkan, "Osmanlı Türkçesi", TDV İslâm Ansiklopedisi, 2007, c. 33, s. 483-485.

